Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
İslâmcıların siyasî görüşleri ve rejim arayışları ile Abdülhamit'in siyaset etme biçimi ve ayakta tutmak istediği siyasî gelenekler büyük ölçüde çatışıyordu. İslâmcılar İttihatçılar gibi devletin ve dinin bekası için hemen meşrutiyet ve hürriyet istiyorlardı, Sultan ise zamana yaymak istediği meşrutî idare içinde hilafet-saltanat sistemini
Sayfa 340Kitabı okudu
istanbultarihi.ist/167-istanbulda-... İSTANBUL’DA TASAVVUFÎ HAYAT Mevleviye Mevlana Celaleddin-i Rumî ile birlikte Konya’da teşekkül eden Mevleviye, fetih sonrası Vezneciler’deki Kalenderhane Camii’nin bir süre Mevlevî zaviyesi olarak kullanılması suretiyle ilk olarak İstanbul’da temsil edilmiştir. Ardından Sultan II.
Reklam
Benzer bir durum tasavvuf ve tarikatlar konusundaki mesafeli fikirleri ile hayatı arasında da vardır. Şeyh olmadığı, olmak istemediği söylenebilir ama o bugün müntesipleri nezdinde bir tarikat şeyhi hatta pîri (yeni bir tarikat kurucusu) mesabesindedir; fikirleri tartışmasız, evliya/mehdi olduğu kesin, Risale-i Nur'ları tamamlanmış bir şeyh. Nurculuk da bir tarikat değil ama âdap ve erkânı, evrâd ve ezkârı, giyim kuşamı, ritüelleri, tasdikleri, tepkileri itibariyle bir tarikat gibi işlemekte ve çalışmaktadır. Bilmiyorum bu paradoksu aktüel tartışma açısından da düşünmek ve tartışmak ister misiniz? Nasıl oldu da 12 Eylül darbesinden sonra Nurculuk hareketi büyük ölçüde zühtten vaz geçti; güç ve kuvvete, iktidara ulaşmak için dünyayı, parayı, büyüklükleri, mübalağalı kurumları, rakamları, reklamları, gösterişi, israfı... önemsemeye, devleti, devletliliği ele geçirmeye başladı, yöneldi? Buna, sadece Nurculuk hareketiyle sınırlı olmayan, diğer tarikat ve cemaat yapılarını da şirket ve holding heveslerinin/ateşlerinin içine atan, iktidar arayışlarına, siyaset oyunlarına sürükleyen bu büyük değişmeye ve paradoksa bir daha bakın derim. 12 Eylül'e ve onun uzantısı olan Özal'a niçin açıktan veya gizli olarak hâlâ büyük bir minnettarlık duyduklarını, rahmet okuduklarını da anlamaya çalışın. "Bir lokma bir hırka" istiaresinin sonuna "bir mersedes"in nasıl ilâve edildiğini veya "bin lokma bin hırka" olarak yapının biçimsizleştiğini anlayın.
Sayfa 845Kitabı okudu
"Celalettin Rumi'ye verilen ve toplumda benimsenen Mevlana'daki Mevla ismi, Kur'an'da geçen Allah'ın isimlerinden biridir. Mevla Arapçada dost, sahip, efendi, müminlerin dostu olan, onlara hayır yollarını açan, yardım eden tasarruf ve himaye eden demektir. Oysa bizim mevlamız Allah'tır: 'Biliniz ki Allah sizin Mevlanızdır.O ne güzel mevla, ne güzel yardımcıdır' (Enfal 40)."
118 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Sevenle sevmeyen rıza hâlinde değil, hoşnutsuzluk hâlinde belli olur. – Marifet ve ilim, öz ile kabuğu birbirinden ayırır. – Akıllı kişi, işlerin başlangıcına değil, sonucuna bakar. – İnsanların çoğunun helaki, küçük günahları sebebiyledir.
Tasavvuf ve Tarikat Adabı
Tasavvuf ve Tarikat AdabıAbdülkadir Geylani · Gelenek Yayınları · 201335 okunma
"Ne yazık ki Mesnevi girişindeki bu sözler, Mesnevi'nin Kur'an-ı Kerim ile özdeşleştirilmesine çok belirgin örneklerden biridir: '''Mesnevi, alemlerin rabbinden inmedir. Batıl ne önünden gelebilir ne ardından. Tanrı onu korur, gözetir.''' Oysa: 'Ona (Kur'an'a) önünden ve ardından batıl gelemez. O hikmet sahibi, çok övülen Allah'tan indirilmiştir.' (Fussilet 42).
Reklam
Mekke'de tarikat tasavvufun ancak İslam'ın zahiri hakikatle, yani şeriatla uyumlu olduğu müddetçe kabul edilebilir olduğunu vurgulamıştır. Bu durumda, Nakşibendiler tanınmış âlim Muhammed el-Gazali (ö.1111) tarafından savunulan "ılımlı" tasavvuf geleneğini takip ediyorlardı. Gazali kanunun tüm sınırlamalarının istisnasız takip
Sayfa 139Kitabı okudu
TASAVVUF OLUŞUMU
Peygamberin amcaoğlu ve pek sevdiği damadı Ali de, gizli anlamların varlığını şu sözleriyle desteklemiştir: Ben, her akşam Peygamber'in evine giderim. Sırlardan söz ederdik. Peygamber, birçok ayetleri bana yazdırır, gizli anlamlarını da açıklardı ... Tasavvufçuların Ali sevgisi (Alevilik) bu yüz dendir. Birçok Tasavvufçular, Tasavvuf düşüncesini, gene bu yüzden, Ali'yle başlatmaktadırlar. Bu sevgi, kimi tarikatlarda Ali'nin Tanrılığını savunmaya kadar varmıştır (Örneğin Galiye tarikatı). Akılcı ve bilimci bir yolda yürüyen Tasavvuf'un, kimi yerde, böylesine akla ve bilime aykırı sonuçlara nasıl vardığı düşünülebilir. Tasavvuf, dinin karşısına, en bilimsel yollardan dikildiği gibi, bilime en aykırı yollardan da dikilmiştir. Suç, Tasavvuf akılcılığında değil, kafalarında akıl taşıdıklarını sananlardadır. Yorum özgürlüğü, her kafayı, kendi ölçüleri içinde ve o ölçülerin gerektirdiği zorunlu sonuçlara götürmüştür. Tanrısız edemeyenler, bir Tanrıyı yadsımaya kalkarlarsa elbette onun yerine başka bir Tanrı bulmak zorunda kalırlar. Tasavvuf düşüncesini bir sıraya dizmek gerekirse Ali'nin önemi ortaya çıkmaktadır. İslamlıkta ilk tarikat Ali düşmanlığından doğmuştur. Ancak bu, düşünsel bir tarikat değil, siyasal bir partidir...
Sayfa 18 - Varlık yayınları
KEŞKÜL-Ü FUKARA
OSMANLI 19.YÜZYIL TEKKE İŞİ HAT DEKORLU (COCONUT) KEŞKÜL’Ü FUKARA Ölçüler: 13 x 25 cm. Keşkül, seyahat eden dervişlerin yiyecek ve içeceklerini saklamak için kullandıkları, ham maddesi bir nevi hindistan cevizi olan avadanlıktır. Büyüklüklerine göre ayrılan keşküllere üç farlı isim verilmiş; bahr, genc, guldan. Dervişler tarafından kullanılan,
Bir tarikat şeyhinin gözetiminde dînî emirleri tatbik ederek nefsi terbiye ve tezkiye etmek manssındaki sülük olmadan oluşan cezbe faydasız, hatta zararlı kabul edilir. İmam-ı Rabbānī (Kuddise sirruh) hazretleri sülüksüz cezbeye Eflatun'u misal olarak zikreder. Bir takım riyāzāt yaparak nefsini safâya kavuşturmuş olmasına rağmen, zamanının enbiyasına uymayı reddettiği için cezbesinden bir fayda görmediğini hatırlatır.
Reklam
"Veli kulların, şeyhlerin hidayete erdirme yetkileri yoktur. Buna güçleri de yoktur. 'Allah'ın izni ile' cümlesi eklenerek veli ya da şeyhlere verilen bu izni, Allah neden peygamberlere vermemiş ve hidayet bana ait demiştir? Ne yazık ki pek çok tarikatta şeyh, huzuruna gelen kişiyi bir bakışla hidayete erdirmekte, kalpleri evirip çevirmektedir. Hz.İbrahim, babasının hidayete gelmesini istemez miydi?"
Hakiki mürid
Mürşidlerin müridlere giy- dirdiği tarikat hırkasının iki çeşit olduğunu ifade buyurmaktadır; hırka-i iradet, hırka-i teberrük. Hırka-i iradeti giyen müridi hakikidir. Müridi hakiki o kimsedir ki onun Allah'tan başka muradı olmaz.
Şunu da bilmelidir ki şeyh insanı hidayete erdiremez. Allah Teâlâ hidayete erdirir. Şu halde tarikat, şeriatî Muhammediye'nin hükümlerine göre olmazsa, haram ve batıl bir yol olur..
Edep; Müridin kendi nefsine, ihvanına, mürşidine ve Allah’a karşı uyması gereken kurallardır. Bu kurallara uymak vuslat vesilesidir. Edebe uymayanlar lütuftan mahrum olurlar. Ne güzel söylemiş büyüklerimiz “Edeple gelen lütufla gider” diye. Pirimiz Abdülkadir Geylani Hz.leri “Bir edep için, binlerce derviş feda olsun. Edep gittiğinde onu geri
Rifailerin ve diğer tarikat mensuplarının kerametlerine simya ve şeytanın fiili eleştirisini dile getiren başkaları da olmakla birlikte, bunların en meşhuru İbn Teymiyye'dir. Ayrıca onun bu meşhur kişinin toplum nezdinde tasavvuf karşıtlığının yerleşmesinde çok etkili olduğunu belirtmesi, İbn Teymiyye'ye işaret eden bir atıf olarak algılanmalıdır. Zira İbnu's-Serrâc'ın yaşadığı zaman diliminde böyle bir etki yaptığı vurgulanan şahıs ancak o olabilir. ... Rifailerin saray erkânı huzurunda hesaba çekildiği olaya atıf yapan İbnu's-Serrâc, orada birinin, Rifaîlerin klasik ateş gösterilerini yapmak istemeleri üzerine, onlardan ateşe yıkanıp girmelerini istediğini, gösterinin onun söylediği şekilde yapıldığını ve Rifailerin hiçbir ilaç sürmediğinin anlaşıldığını belirtmektedir. İbnu's-Serrâc'ın bahsettiği bu kişinin İbn Teymiyye olduğunu, hem tarih kaynakları hem de İbn Teymiyye'nin bizzat kendisi açıkça ifade etmektedir. İbn Teymiyye'nin Rifailerden yıkandıktan sonra ateşe girmelerini istemesi, onların bu ayinlerden önce vücutlarına ateş karşısında acıyı hissetmemeleri için özel bir karışım sürdüğü inancından kaynaklanıyordu. İbnu's-Serrâc olayın devamını anlatırken, aynı kişinin, "Rifailer sema sırasında vecde geldiklerinde onların üzerine şeytanlar iniyor" dediğini belirtir ki, İbnu's-Serrâc'ın dile getirdiği bu iddia, aynı ifadelerle, İbn Teymiyye'nin fetvaları arasında sıklıkla yer almaktadır.
Sayfa 28 - Kitap Yayınevi, İnsan ve Toplum Dizisi - 70, 2. Basım, Giriş
1.106 öğeden 1.081 ile 1.095 arasındakiler gösteriliyor.