Bazı kitaplar vardır okuyup bitirdikten sonra o kitabı çok beğenirsiniz ama o kitaplar da sizi etkisi altına o kadar kuvvetli alır ki sizin başka bir kitabı beğenmenizi adeta engeller, her yeni bir kitabın konusuna bakınca, sayfalarını açıp kokusunu içinize çekince ve kitaba başladığınızda size sürekli kendini hatırlatır ve bunlarla beraber de
Nilgün Marmara'nın şu cümlesi tartışmasız dünyanın en kötü hislerinden birisi.
"Beklentim yokmuş gibi davranıp, içime dünyalar kadar umudu sığdırmaktan yoruldum."
-Spoiler içermez-
Kitabı okumadan önce Oblomov için hep 'tembel' ve 'üşengeç' gibi tanımlar duydum ve onun gerçekten de öyle biri olduğunu sandım fakat yanıldım. Üşengeç yahut tembel insanlar, yapacak işleri olan, onları yapmayı geciktiren insanlardır. Üşengeç ve tembel insanlar bunun bir kusur olduğunu bilir ve tembellik
Hayatımda okuduğum en itici karakterlere sahip olabilme yeteneğinde mükemmel eser. Böyle güzel bir kurguyu her zaman okumak mümkün olmayabilir. Bu yüzden bu incelemeyi okumaya başlayıp sonunu getirmeyecek arkadaşlarım için sona yazacağım şeyi bu sefer başa yazıyorum; okuyun arkadaşım. Bu kitabı okuyun!
Kitap, karakterlerden birinin bir diğerine
Fantastik edebiyatla karıştırılmaması gereken Büyülü Gerçekçilik akımının yanı sıra Kolombiya'nın da kutsal kitabı mertebesine erişmiş muhteşem ötesi bir roman Yüzyıllık Yalnızlık.
Nedir Büyülü Gerçekçilik? Gerçekdışı bir olayın oldukça sıradan ve normal şekilde aktarılmasıdır. Ne karakterler ne de okur yaratılan dünya içinde bu gerçekdışı olayı
Hayat, herkesin belli bir rol aldığı sahnedir.
- William Shakespeare
1. Giriş:
Bu yazı yalnızca kitap hakkında değildir. Shakespeare’in yaşadığı çağa, İngiltere’nin siyasi tarihine, eserin ilham kaynaklarına ve Shakespeare’e yöneltilen eleştirilere dair kapsayıcı bir yazıdır. Konu başlıklarına ayırma sebebim daha rahat okunabilmesi içindir.
Her ne kadar geç kalmış bir buluşma olsa da öncelikle Mehmed Uzun'la ve kitabıyla beni buluşturan #30997659 etkinliğinde
Esra Kurt hanım başta olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ederim...
En baştan vurgulamak isterim ki; konu olarak çok farklı, dil ve anlatım yönünden çok zengin, zihnimde
İnsanın hayatını kasıtlı bir gayret sonucunda daha yüksek bir seviyeye çıkarmasını sağlayan tartışmasız bir kabiliyete sahip olduğu gerçeği kadar yüreklendirici bir şey bilmiyorum.
İslâm'ın nuru zaman ve şartlarına göre yeryüzünde gezerek Allah'ı idrak etmekte çaba gösteren toplumlarda yaşamaktadır. “Eğer bu (tebliği) gözardı ederseniz, Allah sizin yerinize, (ama) sizin gibi olmayacak, başka bir topluluk getirir.” Bu durum birey/toplum bazında bulunmakta o anın şartlarına göre şekillenmektedir. Biz politik, kültürel tarih
Doğu'yu gördüm, Ege'yi gördüm, Karadeniz'i gördüm. Net olarak tartışmasız en güzel yemekler Doğu'ya ait. Ve Doğu insanının elinde ayrı bir lezzet oluyor. En kötüsü Karadeniz. Karadeniz'de yemek kültürü yok.
-Spoiler İçermez-
Birey psikolojisini en iyi işleyen yazarların başında gelen Dostoyevski, karanlık iç dünyamızda yolculuğa çıktığı bir eser koymuş ortaya yine. Analiz ve gözlem konusunda başarısı tartışmasız olan yazarın, ortaya çıkardığı yazıların bu kadar etkileyici olmasında bence en büyük pay, hepimizin yaşadığı fakat dile getirmeye