Biliyorum artık nasıl bedenden koparmış yürek ve nasıl barışır, savaşır, ara verirmiş savaşa
ve nasıl gizlermiş acısını Aşk onu yaraladığında;
ve biliyorum nasıl bir anda çekilirmiş
ve sonra yanaklara yayılırmış kan, korku ya da utancın sıkıştırmasıyla yüreği;
biliyorum nasıl çiçeklerin arasına gizlenirmiş yılan, nasıl huzursuz bir uyur bir uyanırmış insan,
nasıl hasta olmasa da acı çekip ölürmüş;
biliyorum düşmanımın izini sürmeyi ve korkmayı onu bulmaktan, biliyorum nasıl
sevdiğine dönüştüğünü aşığın;
biliyorum uzun ahlar ve kısa gülüşler arasında
halimin, arzumun, rengimin sık sık değiştiğini;
yaşadığımı, yüreğimden ayrı dururken ruhum;
biliyorum günde bin kez kendimi aldattığımı; biliyorum, ateşimi izleyip kaçtığı her yerde, uzakta yandığımı ve donduğumu yakında;
biliyorum nasıl kükrermiş Aşk zihinde,
ve nasıl kovarmış oradan her düşünceyi, biliyorum kaç yoldan yok edermiş yürek kendini;
biliyorum ne az ipin bağladığını soylu bir ruhu, yalnız olduğunda ve savunacak kimsesi yoksa;
biliyorum Aşk'ın nasıl ok attığını ve nasıl uçtuğunu, biliyorum nasıl kah tehdit ettiğini, kah vurduğunu,
nasıl zorla çaldığını ve nasıl ustaca aldığını,
nasıl değişken olduğunu çarklarının,
ellerinin silahlı, gözlerinin bağlı,
nasıl boş olduğunu vaatlerinin, nasıl kemiğe işlediğini ateşinin
ve damarlarda yaşadığını gizli yaranın: Ondan doğar ölüm ve apaçık yangın.
Kısacası, biliyorum neymiş kararsız zihin,
kesik kesik konuşma, sonra hemen sessizlik, biraz tatlı pek çok acıyı dindirirmiş,
sonunda pelinle karışık bal kalırmış insana.