Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
_Buda: ( Gerçeğin dikenli yollarında sevinçle yürümek isteyenlere ) _Sizden inanmanız beklenen şeyleri sorgulayın. Aklınla uzlaşmıyorsa hiçbir şeye inanma; onu ben demiş olsam bile. Bir şeye sırf kulaktan duydunuz diye körü körüne inanmayın, birkaç kuşaktan beri itibar görüyorlar diye, geleneklerin de doğru olduğuna inanmayın. Sırf hocalarınızın
_Evrenin sırlarını bulmak istiyorsanız; enerji, frekans ve titreşim cinsinden düşünmelisiniz. _3, 6 ve 9 sayılarının azametini bilseydiniz evrenin anahtarını elde edebilirdiniz. _Nefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi, bütün dünyayı aydınlatmaya yeterdi. _Evren enerjiyle doludur. Nesiller sonra makinelerimiz, evrendeki herhangi bir noktadan
Reklam
Bir zamanlar bir saksıda özene bezene bakılan, odadan odaya taşınan, suyu ve güneşi sıklıkla kontrol edilen, toprağı aralıklarla havalandırılan, yaprakları okşanan koklanan, tatlı tatlı konuşulan pembeli morlu bir hüsnüyusufken, o an onun gözünde, belediyelerin orta kaldırımlara diktiği, bir tankerden yangın hortumlarıyla sulanan o sıradan çiçeklerden farksızdım artık, görüyordum.
Sayfa 167 - Everest Yayınları, 1.BasımKitabı okudu
Kitabın adı “Grapon Kağıtları” şiiri
“Sevgili Pollyanna, Radyo tiyatrosu dinlenirdi bir zaman içimde, İçimde dünyanın en eski kedisi Eski bir sobanın yanında uyuyordu. Çocuklar bir köşede Yenidünya çekirdekleriyle beştaş oynardı Frenk elması da derler Sarılı kahverengili bir meyve. Annem işte öyle bir kadındı Çocuklar gökyüzüne bakar sorardı: Ay dede orada ne yapıyor anne? Annem
Biliyorum artık nasıl bedenden koparmış yürek ve nasıl barışır, savaşır, ara verirmiş savaşa ve nasıl gizlermiş acısını Aşk onu yaraladığında; ve biliyorum nasıl bir anda çekilirmiş ve sonra yanaklara yayılırmış kan, korku ya da utancın sıkıştırmasıyla yüreği; biliyorum nasıl çiçeklerin arasına gizlenirmiş yılan, nasıl huzursuz bir uyur bir uyanırmış insan, nasıl hasta olmasa da acı çekip ölürmüş; biliyorum düşmanımın izini sürmeyi ve korkmayı onu bulmaktan, biliyorum nasıl sevdiğine dönüştüğünü aşığın; biliyorum uzun ahlar ve kısa gülüşler arasında halimin, arzumun, rengimin sık sık değiştiğini; yaşadığımı, yüreğimden ayrı dururken ruhum; biliyorum günde bin kez kendimi aldattığımı; biliyorum, ateşimi izleyip kaçtığı her yerde, uzakta yandığımı ve donduğumu yakında; biliyorum nasıl kükrermiş Aşk zihinde, ve nasıl kovarmış oradan her düşünceyi, biliyorum kaç yoldan yok edermiş yürek kendini; biliyorum ne az ipin bağladığını soylu bir ruhu, yalnız olduğunda ve savunacak kimsesi yoksa; biliyorum Aşk'ın nasıl ok attığını ve nasıl uçtuğunu, biliyorum nasıl kah tehdit ettiğini, kah vurduğunu, nasıl zorla çaldığını ve nasıl ustaca aldığını, nasıl değişken olduğunu çarklarının, ellerinin silahlı, gözlerinin bağlı, nasıl boş olduğunu vaatlerinin, nasıl kemiğe işlediğini ateşinin ve damarlarda yaşadığını gizli yaranın: Ondan doğar ölüm ve apaçık yangın. Kısacası, biliyorum neymiş kararsız zihin, kesik kesik konuşma, sonra hemen sessizlik, biraz tatlı pek çok acıyı dindirirmiş, sonunda pelinle karışık bal kalırmış insana.
Turgut'un vedası... "Bitmiyoruz, ürkme sevgilim. İçimde tam da tanımına uygun bir acı var. Belki de bir türlü ne kendime ne de sana yaşatamadığım baharların sitemi bu hastalık. Cezamı çekiyorum. Var oluşuma yeteri kadar hizmet edemediğim, bizim için yaratılan dünya nimetlerinden olması gerektiği kadar faydalanmadığım için her biri
Sayfa 329Kitabı okudu
Reklam
Maviliği tatlı, duru, bulutları yüksekte, ince inceydi. Günbatısı bir yangın yeriydi. Mermer damarlarını andıran bulut aralıklarından dışarıya altınla karışık bir kızıl parıltı vurmuştu.
Son aydınlığınla yorgun gözlerime Yangın gibi bir de gökyüzü seçmişsin. Bir rüzgar, ağaç ve su kargaşasına Kapatamadığım bir kapı açmışsın. Kısaca, bu altüst, bu ıssız bahçeden Tatlı zaman! derken nasıl da uçmuşsun!
Sayfa 131Kitabı okudu
Tatlı zaman! ne uzaklara kaçmışsın. Sanki bütün kadehlerimi içmişsin. Beni bir pencerede koyup akşamla Zevki bol bir başka sofraya geçmişsin. Son aydınlığınla yorgun gözlerime Yangın gibi bir de gökyüzü seçmişsin. Bir rüzgâr, ağaç ve su kargaşasına Kapatamadığım bir kapı açmışsın. Kısaca, bu altüst, bu ıssız bahçeden Tatlı zaman! derken nasıl da uçmuşsun!
Sayfa 131Kitabı okudu
Sevgili Pollyanna, Radyo tiyatrosu dinlenirdi bir zaman içimde, İçimde dünyanın en eski kedisi Eski bir sobanın yanında uyuyordu. Çocuklar bir köşede Yenidünya çekirdekleriyle beştaş oynardı Frenk elması da derler Sarılı kahverengili bir meyve. Annem işte öyle bir kadındı Çocuklar gökyüzüne bakar sorardı: Ay dede orada ne yapıyor anne? Annem
Reklam
Her an herşey yapabilirim :)))
Sanırım mutlu olmak istiyorum. Sanınm istediğim çok şey var ama yüksek sesle söylersem her şeyi berbat edeceğimden endişe ediyorum."
Her şeye sahip olup hiçbir şey hissetmemek olabilecek en kötü bencillikti.
... Aşk, çok eskilerde kalmış tatlı bir masal gibi görünüyordu. ...
Bir zamanlar bir saksıda özene bezene bakılan, odadan odaya taşınan, suyu ve güneşi sıklıkla kontrol edilen, toprağı aralıklarla havalandırılan, yaprakları okşanan, koklanan, tatlı tatlı konuşulan pembeli morlu bir hüsnüyusufken, o an onun gözünde, belediyelerin orta kaldırımlara ektiği, bir tankerden yangın hortumlarıyla sulanan o sıradan çiçeklerden farksızdım artık, görüyordum.
Sayfa 167Kitabı okudu
142 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.