Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Günümüzde okulda geçirilen sürede hedeflenen başlıca amaç, neredeyse hiçbir değerli şeyle ilişkisi olmayan yüksek standartlı test sınavlarından alınan yüksek puanlardır.
Sayfa 227Kitabı okudu
Fakültede iken benden lütfen iltifâtını esirgemeyen merhum, "Mahir Bey oğlumuza ithaf" başlıklı ve 4 Mart 1932 tarihli bir gazel yazmış ve kendi el yazısıyla bana hediye etmiştir. Hemen hemen şairlerce pek kullanıldığına tesadüf etmediğim bir vezin intihap etmiş olan Ali Ekrem Bey hocam, beni kısmen de imtihan kastıyla şiiri elime verip bana okutturmuştu. Aslı dosyamda mahfuz olan bu gazeli aynen hâtırasını hürmetle anarak dercediyorum: GAZEL -Mâhir Bey oğlumuza itháf- Kîm ki nihâl-i ruhunu meyve-i aşka ták eder Dest-i dilinde sâgar-ı vahdeti handenák eder Câzibe-i şuhûd ile sâikalar cihânının Ka'rına cân atar bütün varlığını helak eder Her ezelî nigâh için bir dil-i yár arz ile Ayine-i vücûdunu sine-i çak çak eder Hâlet-i mest-i ehl-i Hak kalbine giryebár olur Her dil-i gamda hâlikın hüznüne iştirak eder Can vererek ebed lika vaslına eyler iltihak Cevher-i rûh-ı pâkini vâdi-i dilde hâk eder Vehm-i tekevvün-i cihan zevk-i hayat-ı gâfilan Rüh-ı kerîm-i árifan yokluğa inhimâk eder "Ekrem" eğer muhibb-i Hakk âdem isen memâtı sev Mevtden ancak insanın zulmet-i cânı bâk eder.
Sayfa 203Kitabı okudu
Reklam
Şamil'in oğlu Cemaleddin esir alınıp St. Petersburg'a getirileli on üç yıl olmuştu. Bu on üç yıl içerisinde Şamil, Zümrüdüan­ka gibi Ahulgo'nun küllerinden yeniden doğmuş ve Kafkasya'ya hakim olmuştu. Rus askerleri, akın akın bu dev gibi adama sal­dırmış ancak geri çekilmek zorunda kalmıştı. Bu on üç yılda, esir olarak St.
BİLİNMEYEN ]UNG
Zaman geçti ve dünya değişti; Yedi Vaaz bir zamanlardaki katibi için bir hayret ve merak nesnesi olarak kalmayı sürdürdü. On üç yıl sonra uzak California'da, ölüler bir kez daha hararetli hayranına "geri döndü". Kudüs'ten değil, Zürih'ten geliyorlardı ve Rascher Verlag yayınevi tarafından Erinnerungen Traume Ge­ danken von
Kabalaya ve diğer birçok spiritüel geleneğe göre yaşamdaki başlıca görevimiz, ruhumuza çeki düzen vermek veya karmamızı "yakmak" tır. Astrolojik haritanız, ruhunuzu nasıl düzelteceğinizi tam olarak açıklar. Bundan sonra sıkıntıya girdiğiniz de ve "Tanrım, bunu bana neden yaptın!" diye bağırdığınızda TANRI veya avukatı," sen neden söz ediyorsun? Haritana bakmadın mı? Bu engeli kucaklayacağına dair anlaşmamış mıydın? Sana zor olacağını söylemiştim ama sen, bununla başedebilirim demiştin. O zaman toparlan, zorluğu karşıla, beni suçlamayı bırak!" diye yanıt verirse şaşırmayın. Umarsız bir hastalık veya sevdiğimiz birisinin kaybı gibi zorlu durumlarda bile tüm her şey için anlaşma yaptığımızı anımsamalıyız. Kendinize şu soruyu soruyor olabilirsiniz. Ben neden bu anlaşmayı imzaladığımı anımsamıyorum? Acaba sarhoş muydum? Evet, aslında Tanrı'nın varlığından mest olmuş durumdaydınız. Yukarıda, Tanrı'nın yakınında, kusursuzluğun ve Işığın içinde kaybolmuş durumda iken önümüze gelen ve bizi sonunda Tanrı ile kalıcı birlikteliğe götürecek her şeyi imzalamaya hazır oldunuz. Ama siz, yeryüzünde karşılaşacağınız kederlerin ve zorlukların berbat, korkunç terslikler olmadığını, bunların aslında, Işığın sizi sonsuza dek kucaklayacağı ana doğru götüren gizli lütuflar olduğunu bildiğiniz için bu anlaşmayı imzaladınız.
Tevfik Fikret başka bir yazı dizisi olan “Hafta-i Edebî-5” başlıklı yazısında da geleneğin küt taraftarlarının Dekadan ithamlarının kendisi ve Servet-i Fünûn sanatçılarına dolayısıyla da Türk edebiyatına nasıl bir zarar verdiğini şu sözleriyle dile getirir: “Efendi Hazretleri emin olmalıdırlar ki "Dekadan meselesinin ortaya çıkması terakkimizi hızlandırmadı, yavaşlandırdı..." ise bunun vebali o meseleyi ortaya çıkaranlara, o şakayı edenlere aittir. Ve ben zannetmem ki -o şakanın bütün acılıklarını tadanlar, yani şu zavallı bîgünah dekadanlar içinde- bugün kendilerinin tenezzülen itale buyurdukları dest-i iltifatı itecek kadar âdâb-ı ihtiramdan bîhaber bir şahıs mevcut olsun; fakat ummam ki- yine bunların arasında- o ele bûse-i kabul vazedecek kimse de bulunsun!”
Reklam
Soru: Nasıl olur da, zekâ düzeyi bu kadar yüksek birisi böylesi akıl dışı – bu kadar aptalca– bir şey yapabilmiştir? Yanıt: Akademik zekânın, duygusal yaşamla pek ilgisi yoktur. Aramızdaki en zeki insanlar gem vuramadıkları tutkuların, söz geçiremedikleri dürtülerin esiri olabiliyor; yüksek IQ’lu kişiler özel yaşamlarını hayret edilecek ölçüde
BALKABAĞI KAHVEDE DERTLEŞİYOR
“Ben evlenirken benim hanımın babası benden başlık parası aldı. O bana çok koydu. Yahu, kızın okumamış, neredeyse otuz yaşına gelmiş… Kız kardeşleri bile evlenmişti benim hanımın, o derece yani. Ben de fakirim o zamanlar. Benim ana, kızı görmüş, beğenmiş evin önünü falan süpürmesini. Bir de kızdan su istemiş, kız bir koşu getirivermiş. Bizim hanım biraz cindir. Anamın niyetini mi anladı nedir. ‘Ayran var, yeni yapmıştım içer misin?’ diye sormasın mı! Benim rahmetli anam mest olmuş resmen ….’’
Sayfa 20 - Elpis YayınlarıKitabı okuyor
Sanat Felsefesi, Estetik, Schiller, Ressamlar
_Alçak bir takım ihtiyaçların tatmini için kullanılan yetenek, güya artistik bir şekil verir kirli bir muhtevaya. Sanatçı, zayıflık ve kötülükle insanları aldatır ve kendilerini aldatmalarını kolaylaştırır. Sahtekârdır çünkü manevî susuzluklarını temiz bir kaynaktan doyurduklarına ikna eder onları. Sanat’ın nimetinden mahrum kalınan böyle zamanlar
114 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.