Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Deniz savaşındaki başarısızlıktan cesaret alan imparator, padişaha elçi gönderip eskisi gibi haraç ödeme ve başka kolaylıklar önererek barış yapma ve şehri kurtarma umuduna kapıldı. O, barış için başından beri Osmanlı tarafında kuşatmaya karşı olanlardan, başlıca Çandarlı Halil'den cesaret almaktaydı (kuşatma sırasında Osmanlı tarafından imparatora mektuplar gidip geldiği biliniyor). Bu barış saldırısı, Halil Paşa ve yandaşları tarafından destekleniyordu. İdris-i Bitlisi, Farsça ağır bir inşa diliyle yazdığı Heşt Bihişt adlı büyük Osmanlı tarihinde, deniz savaşındaki başarısızlık üzerine imparatorun barış için elçi gönderdiğini ve Osmanlı karargahında barış yandaşlarıyla kuşatmaya devam için sultanı destekleyenler arasındaki anlaşmazlığı açık biçimde belirtmektedir. [...] Bozgun ruhu üzerine sultan bütün vezirleri ve kumandanları büyük bir meşveret meclisinde topladı. Bu mecliste Çandarlı ve taraftarları, son bir saldırı yapalım, sonuç alınmazsa çekilelim, diye yine karşı çıktılar.
Yanılmayan her üslup iyidir.
Hemen, üslup sanatım üzerine de genel bir söz söyleyeyim. Bir durumu, içteki bir pathos gerilimini işaretle, bu işaretin hızını da katarak iletmek budur her üslubun anlamı; ve bende bu gibi içsel durumların olağanüstü çokluğunu dikkate alırsak, çok sayıda üslup olanağını genel olarak bir insanın yararlanabilmiş olduğu en çeşitli üslup sanatını
Sayfa 47 - Türkiye iş bankası kültür yayınlarıKitabı okudu
Reklam
KOKU DEYİP GEÇMEYİN!!!
Paul jellinek, The Psychological Basis of Perfumery adlı ese­rinde kokuları, onları soluyan kişiler üzerinde oluşturdukları davra­nışsal etkilere göre dört gruba ayırır. Afrodizyak etkili kokular -başlıca örneği misktir - cinsel uyarıcılardır; çiçek kokuları ve bal­sam benzeri narkotik- mest edici kokular rahatlatıcıdırlar; nane, turunçgiller, kafur gibi ferahlatıcı kokular canlılık verir; birçok to­hum, ağaç veya kökün baharatlı ya da keskin kokusu zihin açar. Bu yüzden ateşli bir buluşma için misk, uykusuzluk için yasemin, direksiyon başında uykusu gelenler için nane veya limon, sınav­dan önce adaçayı veya tarçın birebirdir.
Neden rüya görürüz
Freud, bilinçaltı dürtülerin sonsuza kadar bastırılamayacağını belirtmiştir. Bu nedenle rüyaların başlıca i�levi, bu dürtülerin simgesel dışa vurumlarına izin vermektir. Rüyalar bilinçaltı çatışmalarımızı sergileyebileceğimiz, güvenli ve sağ­ lıklı zeminlerdir. Ancak araştırmacıların Freud'un kuramının bu boyu­ tunu inceleyebilmeleri için, teknolojinin kuramı test edecek duruma gelmesini beklemeleri gerekiyor.
Günümüzde okulda geçirilen sürede hedeflenen başlıca amaç, neredeyse hiçbir değerli şeyle ilişkisi olmayan yüksek standartlı test sınavlarından alınan yüksek puanlardır.
Günümüzde okulda geçirilen sürede hedeflenen başlıca amaç, neredeyse hiçbir değerli şeyle ilişkisi olmayan yüksek standartlı test sınavlarından alınan yüksek puanlardır.
Sayfa 227Kitabı okudu
Reklam
Biz Türkler'in hayatta kalma zekâsıyla hangi millet boy ölçüşebilir?
Yakın zaman önce, bir grup Alman bilimadamı, Almanya'da yaşayan Türk çocuklarının IQ'sunun Alman çocuklarının IQ'larına göre daha düşük olduğu iddiasını dile getirdi. Doğrusu, Nazizm gibi sapkın bir ideolojiye beşiklik etmiş bir coğrafyada, bilimadamlarının daha temkinli bir dille konuşmalarını beklerdim. IQ testlerinin sınır ve kısıtlamaları
Bir teist, başlıca çalışması olan evreni yaratmasına ek olarak, yarattıklarının sonraki kaderini gözlemek ve etkilemek için hala etrafta olan bir doğaüstü zekaya inanır. Birçok teistik inanç sisteminde, Tanrı insani meselelerle çok yakın ilişkidedir. Dualara cevap verir; günahları affeder ya da cezalandırır; mucizeler yaratarak dünyaya müdahale eder; iyi ve kötü eylemlerimizden etkilenir ve bunları ne zaman yaptığımızı bilir (ve hatta ne zaman yapmayı düşündüğümüzü de bilir). Bir deist de doğaüstü bir zekaya inanır ancak bu zekanın eylemleri, evreni özcelikle kontrol eden kanunları düzenlemekle sınırlıdır. Deist Tanrı asla daha sonra müdahale etmez ve kesinlikle insan meselelerine özel bir ilgi duymaz. Panteistler doğaüstü bir Tanrıya hiçbir şekilde inanmazlar ancak Tanrı kelimesini Doğanın ya da Kainatın ya da işleyişe hükmeden kanunların doğaüstü olmayan eş anlamlısı olarak kullanırlar. Deistler, teistlerle, tanrılarının dualara cevap vermemesi, günahlarla ya da günah çıkarmalarla ilgilenmemesi, düşüncelerimizi okumaması ve değişken mucizelerle müdahale etmemesi açısından farklılık gösterirler. Deistler, panteistlerden, panteistlerin tanrısının evrenin kurallarının bir çeşit mecazi veya şiirsel eşanlamlısı olması ama deist tanrının bir çeşit kozmik zeka olması yönünden farklılaşırlar. Panteizm uyarılmış ateizmdir. Deizm sulandırılmış teizmdir.
Sayfa 42 - Kuzey Yayınları
Sünnetin Fonksiyonu
Hadis ve sünnetin, Kur’ân-ı Kerîm karşısında başlıca dört fonksiyon icra ettiği kabul edilir: Tekîd, tebyîn, teşri ve tatbik. Muhaddislerin de içinde bulunduğu âlimler arasında kabul gö ren bu tasnifin özetle açıklanmasında fayda vardır. a) Te’kîd: Hadis ve sünnetin, perçinlemek, desteklemek ve altını
_İnsanIar, kuşIar gibi uçmayı, baIıkIar gibi yüzmeyi öğrenmişIer ama insan gibi yaşamayı öğrenememişIer. _Görmek isteyenler için ışık, istemeyenler için karanlık vardır. _Hiçbir şeyi kendisi kadar sevmeyen insan, sevdiği varlıkla, kendi kendisiyle baş başa kalmaktan çok hiçbir şeyden korkmaz. Her şeyi kendi için arar ama en çok kendinden kaçar.
Reklam
Fakültede iken benden lütfen iltifâtını esirgemeyen merhum, "Mahir Bey oğlumuza ithaf" başlıklı ve 4 Mart 1932 tarihli bir gazel yazmış ve kendi el yazısıyla bana hediye etmiştir. Hemen hemen şairlerce pek kullanıldığına tesadüf etmediğim bir vezin intihap etmiş olan Ali Ekrem Bey hocam, beni kısmen de imtihan kastıyla şiiri elime verip bana okutturmuştu. Aslı dosyamda mahfuz olan bu gazeli aynen hâtırasını hürmetle anarak dercediyorum: GAZEL -Mâhir Bey oğlumuza itháf- Kîm ki nihâl-i ruhunu meyve-i aşka ták eder Dest-i dilinde sâgar-ı vahdeti handenák eder Câzibe-i şuhûd ile sâikalar cihânının Ka'rına cân atar bütün varlığını helak eder Her ezelî nigâh için bir dil-i yár arz ile Ayine-i vücûdunu sine-i çak çak eder Hâlet-i mest-i ehl-i Hak kalbine giryebár olur Her dil-i gamda hâlikın hüznüne iştirak eder Can vererek ebed lika vaslına eyler iltihak Cevher-i rûh-ı pâkini vâdi-i dilde hâk eder Vehm-i tekevvün-i cihan zevk-i hayat-ı gâfilan Rüh-ı kerîm-i árifan yokluğa inhimâk eder "Ekrem" eğer muhibb-i Hakk âdem isen memâtı sev Mevtden ancak insanın zulmet-i cânı bâk eder.
Sayfa 203Kitabı okudu
Yazar Muzaffer İzgü, Hikmet Çetinkaya'nın kaleme aldığı Gülmeyi Acılarla Yaşamak başlıklı uzun söyleşisinde 1950'li yılların başında Adana'da bir sinemada çalıştığını anlatır. Sinemanın makinistliğini yapan genç İzgü aynı zamanda köylerde de perde kurup gösterimler yapmaktadır. Adana'da o dönem en çok western filmleri, hac yolculuğunu anlatan "belgesel" filmler ile dansöz gösterilerinden oluşan filmler ilgi görmektedir. Halk arasında "göbek filmi" olarak bilinen dansöz filmleri Adana'daki sinemalarda izleyicilerin coşkulu alkış ve çığlıkları eşliğinde, üstelik hac filmiyle birlikte rahatlıkla gösterilebilirken köylerde durum değişmektedir. İzgü, birçok köyde dansöz filmlerini ortaya çıkaramaz ama bazı köylerde gençler için bu filmleri gösterdiği ek seanslar düzenler. Bu gizli seanslardan birinde muhtar ve adamları baskın yapar. İzgü'yü hırpalayan baskıncıların kendisini jandarmaya teslim etmeden önce tutanak hazırlaması gerekmektedir. Bunun için filmi izlemeleri gerektiğini iddia eden baskıncılar dansöz filmini başa sardırır. Dansözün performansı o kadar beğenilir ki, İzgü jandarmaya teslim edilmediği gibi rakılar açılıp masalar kurulur ve sabaha kadar dansöz filmi seyredilir. Köyün ileri gelenlerini mest edip İzgü'yü kurtaran dansöz, Ayşe Nana'dır.
Sayfa 77 - Murat ToklucuKitabı okudu
“...Bugünün ana ve babaları eskiden olduğu gibi çocukla­rını kendi yaşlılık dönemlerinin bir güvencesi olarak görmüyor­lar. Başlıca amaçlan onları iyi eğitmek, başarılı ve sorumlu yurt­taşlar olarak toplum yaşamına katabilmektir.” Bu cümlelerle başlayan, başvuru kitaplarının hemen hep­sinde “ecnebi” imzalar taşıyan bir kitabı okumaya
Sayfa 201 - Beyan YayınlarıKitabı okudu
A. Dinsel Çoğulculuğun Tarihsel Arkaplanı
Tıpkı Yeni Çağ Akımı gibi, Dinsel Çoğulculuk da 1960'ların başlarında uluslararası bir üne kavuştu. Ancak bu düşünce henüz ortaya atılmadan önce, Dinsel Çoğulculuk kavramsal olarak 1500'lerde meydana çıkmaya başladı. Özellikle, modern bilimin babası denen Francis Bacon (1561 - 1626, İngiltere) ve modern felsefenin babası denen Descartes
Sayfa 176 - YAY YayınlarıKitabı okudu
7. Nesne (a): Arzunun Nedeni
Örneğin, Freud'un “Negation”da söylediklerine bakalım: Deneyimlerimiz bize şunu öğretti: bir şeyin [ein Ding] (tatmin getiren bir nesne) sadece “iyi” olması -dolayısıyla da egoya dahil edilmeyi hak etmesi— değil, dış dünyada var olması, gerektiği anda ulaşılabilmesi de önemlidir. Basit “iyi” veya “kötü” nitelik atfetme yargısından varlık
Sayfa 145-6Kitabı okudu
114 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.