Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Risale-i Nur külliyatı
İman ve tevhid yolu, gayet kısa ve doğru ve müstakîm ve kolaydır ve küfür ve inkâr yolları, gayet uzun ve müşkülâtlı ve tehlikelidir. Şualar
De ki: “Şayet babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, elinize geçen mallar, zarara uğramasından korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler; size Allah’tan, Resûl’ünden ve O’nun yolunda cihaddan daha sevimli olursa, Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah, fasıklar topluluğunu hidayet etmez.” (9/Tevbe Suresi, 24)
Reklam
Tevhid ilmi de ilmin özüdür, ilmin hakikatidir.
Hz. Hûd (a.s) kıssasını anlatan ayetler, müşriklerin Efendimiz'e (s.a.v) eziyetlerinin en çok olduğu zamanda nazil olmuştur. Allah Teâlâ, bu kıssa ve diğer kıssalarla Efendimiz'i (s.a.v)teselli etmiş, peygamber kardeşlerinin tevhid ve tebliğ mücadelesini, kurtuluşlarını anlatmıştır. Bu kıssadan anlıyoruz ki küfür nenkadar güçlü olursa olsun, tevhid üzere olanlar, Allah'a tevekkül edenler kazanmış, inkârcılar da kaybetmiştir.
Sayfa 13 - Ali SözerKitabı okudu
Dualar, tevhid ve ibadetin esrarına numunedir. Tevhid ve ibadette lâzım olduğu gibi dua eden kimse de kalbinde dolaşan arzu ve isteklerini Cenab-ı Hak işitir, deyip kadir olduğuna itikad etmelidir. Bu itikad, Allah'ın her şeyi bilir ve her şeye kadir olduğunu istilzam eder.
Sözgelimi tevhîd inancı, Allah'ın sıfatları, âhiret hayatı, âhiretteki sorumluluklar, azab ve sevab, peygamberlik, kitâblara iman, Allah korkusu, sabır, dayanma, tevekkül ve bunlara benzer temel prensiblerin tüm Mekkî ve Medenî sûrelerde tekrarlandığı görülür. Çünkü İslâmî hareketin, hangi merhalede bulunursa bulunsun, bu gerçekleri görmezlikten gelmesi veya bunlara karşı umursamaz davranması mümkün değildir. İslâmî hareket, gerçek rûhunun ve eşsiz tabiatının mü'min ruhlarda pörsümüş de olsa, bu temel inançlar karşısında asla umursamazlık gösterilemez.
Reklam
Kim, zarar ve menfaati Allah'tan değil de başkasından görüyorsa o, Allah'ın kulu değil, kimden görüyorsa onun kuludur."
Bindiğin geminin kaptanı kim?¿
Muhammed (s.a.v) mi, yoksa insanları kendilerine kul/köle yapmak isteyen tağutlar mı? Bunu şimdiden iyi düşün; zira gemi yola çıktıktan sonra geri dönüşün olmayabilir! Allah beni ,seni,bizleri Muhammed (s.a.v.)'in öncülüğünde, Nuh (a.s) ve ashabının kurtulduğu gibi tevhid gemisiyle kurtuluşa erenlerden eylesin. ~Allahumme Âmin~
Sayfa 5 - Neda yayınlariKitabı okuyor
Erbâb
Erbâb: İnsanlar hakka muhalif şeylere inanırlarken veya yaşarlarken bu yanlışlarını güzel, doğru gösterecek delillere sığınma ihtiyacı hissederler. Bu tür delilleri ise ilimleriyle(!) kendilerini çevrelerindeki insanlara kabul ettirmeyi başarmış kişiler hazırlarlar ve onlar batıl şeyleri meşrulaştıracak bahaneler, fetvalar vs. oluştururlar, Kur'ân'da bu tür kişiler erbâb olarak nitelenir.
Olayların arka planını görmezden gelerek yaşadığınız bir hâdisenin, sizin cinsinizden biri tarafından başınıza geldiği- ni düşünürseniz onu kabullenmekte zorlanırsınız. Fakat sizin üzerinizde olan ve sizi var eden, size "varlık" bahşeden bir yüce kudretin Allahu zü'l Celal'in varlığını kabul ettiğiniz ve Ona teslim olduğunuz zaman tecelliyatla imtihan ediliyorsunuz. Başınıza gelene bu nazarla bakıp, her hâdiseden bir ibret alacaksınız. Modern insanın çıkmazı işte burada başlıyor. Modern insan bu çıkmazda hayatını idame ettiriyor. İnsana çok büyük yetenekler bahşedilmiş; ama bu yetenekler başına gelen imtihanlarla baş etmesine yetmiyor. Eskiden evlerin, tekkelerin duvarlarına, "Ah Teslimiyet" yazilı levhalar asılırdi. Bu teslimiyet, sizi var eden ve sizi kuşatan bir varlığa teslimiyettir. Allahu zü'l Celal, yeryüzüne elçilerini göndermiş. Bu elçi- lerin bir de vârisleri var. Büyük zevat-l kiram var. Bu şekilde ala meratibihim bir teslimiyet zinciri var. Eski diplomalara ve icazetnamelere şu yazılırdi: "El ele, el Hakk'a." En nihayetinde siz Hak'tan gelen şerbeti içiyorsunuz. Kaynak insan değildir. Allah'tır. insan sadece nakleder. Yunus Emre ne diyor: Hak'tan gelen şerbeti içtik elhamdülillah Şu tevhid denizini geçtik elhamdülillah. Yunus Emre'ye Hak'tan bir haber geliyor, o habere, "Âmen- na" diyor. Sonra o haberin mûcib-i muktezasınca amel ediyor ve tevhid denizini geçiyor. Yoksa sadece "âmenna" demekle geçilmiyor o deniz. işte o an bir sükûn bir sekinet hâli iniyor ruha. İnsanın iç dünyası ferahlıyor.
Reklam
6.cilt
1438. Ebû Hureyre radıyallâhu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: Ben kulumun beni düşündüğü gibiyim. Beni zikrettiği zaman onunla beraberim. Eğer beni yalnız başına anarsa, ben de onu yalnız anarım. Şayet beni bir toplulukla beraber anarsa, ben de onu daha hayırlı bir topluluk içinde anarım.” Buhârî, Tevhîd 15; Müslim, Zikir 2, 19, 50; Tevbe 1.Ayrıca bk.Tirmizî, Daavât 131; İbni Mâce, Edeb 58. ...  “Ben kulumun beni düşündüğü gibiyim” ifadesiyle âlemlerin Rabbi, kulunun kendisi hakkındaki inancına ve kanaatine büyük önem verdiğini söylüyor. Hadîs-i şerîfteki “zan” sözü, kesin bilgi anlamındadır. Buna göre hadisin mânası, eğer kulum kendisine iyi davranacağıma, onu rahmetimle kuşatacağıma, vadettiğim lutufları kendisine ihsan edeceğime gönülden inanıyorsa ve bu konuda hiçbir şüphesi yoksa, o beklediklerini aynen görecektir. Benden bir şey isterse kendisine mutlaka vereceğim; dua ederse duasını kabul edeceğim, demektir. Buna hüsnüzan denmektedir. Resûlullah Efendimiz “Her biriniz (başka şekilde değil) ancak Allah’a hüsnüzan ederek ölsün” buyurmaktadır.
Yaratılış
Bir varmış, bir yokmuş, Tanrı'dan gayrı hiç kimse yokmuş, Ve Tanrı yalnızmış, Yer varmış, gök varmış, dağ, deniz, çöl, sahra, güneş, ay, yıldız, bulut, çiçek, bitki, hayvan... devler, periler... Ama Tanrı'yı tanıyacak, Tanrı'yı sevecek, Tanrı'yla konuşacak hiç kimse yokmuş... Tanrı'nın söyleyecek çok fazla sözü varmış,
Sayfa 65-68Kitabı okudu
"O halde hiçbir peygamber din kurucusu ünvanı taşımıyor. Tüm peygamberler dini tebliğ eden elçilerdir, bu elçilerin din bünyesinde söz hakları elbetteki diğer insanlarla kıyaslanamayacak kadar çok ve o derecede önemlidir. Bir dini onun peygamberini dışlayarak anlamak mümkün değildir. Ancak burada hayati nokta şudur: 'Tevhid dininde son söz hakkı birden çok kuvvete verilemez.' Biz buna 'dinde zaman üstü ilkeler anlamındaki hükümlerin konması' diyoruz. Kur'an terminolojisini kullanarak konuşursak bunu 'Tahrim yetkisi yalnız ve yalnız Allah'ın elindedir.' şeklinde ifade edebiliriz."
nimete şükretmek yerine nimet verene nankörlüğe seçmenlere şaşılır.
Ayşe r.h şöyle diyor "Resulullah s.a.v. ahirete göçmesine sebep olan hastalığı sırasında siyah bir şal ile mübarek yüzünü örtüyor, bunalınca zaman zaman açıyordu. Bu halde iken: "Allah Yahudi ve Hristiyanlara lanet etsin. Çünkü onlar, peygamberlerinin kabirlerini mescit edindiler." buyurdu. Rasulullah s.a.v. bununla bizi onların yaptıklarından sakındırıyordu. Böyle bir endişe olmasaydı, kabri açık bir yerde olurdu. Ancak mescid edinilmesinden korkuldu." Buhari, enbiya 50; Muslim, Mesacit: 22; Nesai, Mesacid: 13; Darimi, Salat: 120, Ahmet: 6/229-275.
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.