Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Coğrafyaya, mekana dair bir bağlanma, bir aidiyet duygusu yok bende. Zihnimi eşiyor, hafızamı yokluyorum. Hep yollar, kıvrılıp giden tozlu yollar...
Gündüzler ve Geceler
Yorgun kadın, kille sıvanmış ambar duvarına yaslanıp oturmuş, bitkin ve zor işitilir bir sesle Stalingard'ın nasıl yandığını anlatıyordu. Hava kuru ve tozluydu. Zayıf rüzgar, kızıl kum taneciklerini kadının çıplak ayaklarına doğru sürüklüyordu. Yorgun kadın bir yandan konuşuyor, bir yandan da sıcak kumları şişkin topuklarının üzerine
Sayfa 9 - BİRİNCİ BÖLÜM - ENGİN YAYINCILIKKitabı okudu
Reklam
Nazım Hikmetle üç buçuk yıl hapishane arkadaşlığımızın acı tatlı hatıraları buraya kadar yazdıklarımdan ibaret olamaz şüphesiz. Fakat benim kafam bundan fazlasına kadir olamadı. Defterlerim vardı, onun en tipik hareketlerini günü gününe not ettiğim, ona dair kocaman kitap yazmaya yetecek yığınla belgeyi kaydetmiş olan defterlerim… Onlar
Sürekli kendime sorduğum bir sorudur nereliyim nereye aidim... Nereliyim acaba? Bunu kendime de sorar, bir cevap bulamam. Coğrafyaya, mekana dair bir bağlanma, bir aidiyet duygusu yok bende. Zihnimi eşiyor, hafızamı yokluyorum. Hep yollar, kıvrılıp giden tozlu yollar, eski dökülen otobüsler, kamyon karoserleri, tren rayları, vagonlar, kurum vs.
Sayfa 18 - Dergah
"Sürmeli Yalnızlık Turunçların gökyüzüne oturdum. bahçelerin kaderinden bir sonsuzluk vakti. Hanımeliler frenkincirlerini kokusuna boğuyordu. Boynumda uzakların cümlesiz çanı. Başsız ayaksız çarşılar. Vitrinlere boyanmış yoksulluk. Yalnızlık pergeli bir kalabalık. Evlerin kum haritası yüzler. Sevgisizlik gökyüzünü yere indirmişti.Herkes bir kayıp dua toprağın rahminde. Yollar çekilmiş, çekilmiş, can verdiğin aynalara dönüştün çoktan. Dokunmak ayrılığın gülüydü de top top soluyordu içimde. Deniz bahçeye kadar uzanmış, papatyalardan kirpikler ediniyordu. Bir kadın uzun parmaklarını uzatıyordu ölümün üzerinden. Ağzın yıldızlarla doluydu. "Yüce dağ başında ay kandil olur" türküsüyle bakıyordum yüzüne. Gecenin soluk aldığı her yerde omuzların gölleniyordu. Göğüslerin tanyerinin ayetleriydi. Tanrı bütün bayramları gövdeden indiriyordu. Sürmeli yalnızlığım... Geldin ve gittin. Yapraklandım. Yıldız döktüm. Akşamı donandım. Elleri yüzümde nilüfer. Keder gülümsedi. Deniz bir gönül soluğu. Şarap tenimde gül açtı. Zamana dokundum. Mumlar Tanrı'ya değdi. Geçtiğin kasabalar birer arzu pıhtısı. Geldin ve gittin. İncinme masalı kentlerdesin şimdi. Işıklı caddelerde bir ölüm ıslığı. Sekiz çocuğun tabutu üzerinden uzanıp öptüm tozlu aynanı. Senin ağzında sekiz beşik, benim boynumda sekiz mezar... dört mevsimli bahçelerden özürler buluyorum yaşamaya..."
“Ben Gönen’de doğdum. Yirmi yıldır görmediğim bu kasaba, düşümde artık bir serap gibiydi. Birçok yeri unutulan, eski, uzak bir rüya gibi oldu. O zaman genç bir yüzbaşı olan babamla her zaman önünden geçtiğimiz Çarşı Camii’ni, karşısındaki küçük, harap şadırvanı, içinde binlerce kereste tomruğu yüzen nehirciği, bazen yıkanmaya
Reklam
Nereliyim acaba? Bunu kendime de sorar bir cevap bulamam. Coğrafyaya, mekana dair bir bağlanma, bir aidiyet duygusu yok bende. Zihnimi eşiyor, hafızamı yokluyorum. Hep yollar, kıvrılıp giden tozlu yollar, eski dökülen otobüsler, kamyon karoserleri, tiren rayları, vagonlar, kurum vs.
Sayfa 18 - Dergah Yayınları 46. Baskı Ağustos 2017Kitabı okudu
Nur işte orada koptu. Kaçtı. Kendisini arabasına kapattı. Kim bilir ne kadar ağladı. İslam'ın ruhu bu idi işte. Kendi fakir,gönlü zengin. Bizi biz yapan şey. Bu çocuklar,bu dağlar,bu tozlu yollar,bu kanaat sahibi sessiz,onurlu insanlar.
Sayfa 135
Hazır değilim çünkü ben bilmem Beklemenin basitliğiyle nasıl durulur cam kenarlarında Nasıl bu kadar uzak bakılır uzaklara Ve neden bekleyen kadınların gözleri Baktıkları yollar gibi tozlu? Neden yollar dururken tabutu doldurur Kadını beklemeyi bilmeyen yolcu?
Sayfa 18
376 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.