Kaderi, kayıtsız olayların tozlu enkazının altında kalmıştı. Çünkü dünya tarihi davetsiz misafirleri tolere etmez, kahramanlarını kendi seçer, işi olmayanları tüm çabalarına karşın merhamet göstermeden geri yollar; talihin ilerlemekte olan arabasından bir kez düşen biri, artık arabaya yetişemezdi.
Gönle keder girince,
Sevinç geri gelmez ki!
Eğer düşersen bir kuyuya,
Kimse susamaz,
Su içmeye gelen olmaz ki!
Sırtımda azığım,
Ayağımda eskimiş ayakkabılarım;
Tozlu yollar dumanlanır dururda
Geçen yıllar geri gelmez ki!
Kaderi, kayıtsız olayların tozlu enkazının altında kalmıştı. Çünkü dünya tarihi davetsiz misafirleri tolere etmez, kahramanlarını kendi seçer, işi olmayanları tüm çabalarına karşın merhamet göstermeden geri yollar...
“Turunçların gökyüzüne oturdum. Bahçelerin kaderinden bir sonsuzluk vakti. Hanımeliler frenkincirlerini kokusuna boğuyordu. Boynumda uzakların cümlesiz çanı. Başsız ayaksız çarşılar. Vitrinlere boyanmış yoksulluk. Yalnızlık pergeli bir kalabalık. Evlerin kum haritası yüzler. Sevgisizlik gökyüzünü yere indirmişti. Herkes bir kayıp dua toprağın rahminde. Yollar çekilmiş çekilmiş, can verdiğin aynalara dönmüştün çoktan. Dokunmak ayrılığın gülüydü de top top soluyordu içimde. Deniz bahçeye kadar uzanmış, papatyalardan kirpikler ediniyordu. Bir kadın uzun parmaklarını uzatıyordu ölümün üzerinden. Ağzın yıldızlarla doluydu. "Yüce dağ başında ay kandil olur" türküsüyle bakıyordum yüzüne. Gecenin soluk aldığı her yerde omuzların gölleniyordu. Göğüslerin tanyerinin ayetleriydi. Tanrı bütün bayramları gövdenden indiriyordu.
Sürmeli yalnızlığım... Geldin ve gittin. Yapraklandım. Yıldız döktüm. Akşamı donandım. Ellerin yüzümde nilüfer. Keder gülümsedi. Deniz bir gönül soluğu. Şarap tenimde gül açtı. Zamana dokundum. Mumlar Tanrıya değdi. Geçtiğin kasabalar birer arzu pıhtısı. Geldin ve gittin. İncinme masalı kentlerdesin şimdi. Işıklı caddelerde bir ölüm ıslığı. Sekiz çocuğun tabutu üzerinden uzanıp öptüm tozlu aynanı. Senin ağzında sekiz beşik, benim boynumda sekiz mezar... dört mevsimli bahçelerden özürler buluyorum yaşamaya.”
“ Kaderi, kayıtsız olayların tozlu enkazının altında kalmıştı. Çünkü dünya tarihi davetsiz misafirleri tolere etmez, kahramanlarını kendi seçer, işi olmayanları tüm çabalarına karşın merhamet göstermeden geri yollar; talihin ilerlemekte olan arabasından bir kez düşen biri, artık arabaya yetişemezdi.”
Yaşamak denilen bu yüce şiir
Bir yaz yağmuru değildir insanda
Öyle etkisiz
Öyle selamsız geçer mi sanıldı
Mutluluk denilen o büyük özlem
Bir bülbül şarkısı değildir şafakta
Öyle sessiz
Öyle soluksuz biter mi sanıldı
İslam'ın ruhu bu idi işte.
Kendi fakir, gönlü zengin.
Bizi biz yapan şey.
Bu çocuklar, bu dağlar, bu tozlu yollar, bu kanaat sahibi sessiz, onurlu insanlar.