Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tutik

Tutik
@tutikderler
sadece insan
öğretmen
87 okur puanı
Aralık 2020 tarihinde katıldı
80 syf.
5/10 puan verdi
·
12 saatte okudu
Hayatın Mucizeleri
Zweig eserlerindeki psikolojik dalgalanmalara alışık bir okur olarak okuduğum en ruh sıkıcı ikinci eserdi. Bir diğer ruh daraltan eseri, Rahel Tanrıyla Hesaplaşıyor adlı eseriydi. Ben Zweig’e ateşli ruhsal olayları yakıştırıyorum. Tıpkı Korku, Clarissa, Kızıl, Mecburiyet, Amok Koşucusu vb. eserlerindeki gibi. Sürekli tanrı kisvesi altında ilahi mucizatlarla örülü mistik bir arayış bana gerçek Zweig kalemi gibi gelmiyor. Yabancılaşıyorum. Eserdeki olayların giriftliği tarihi perdeyi sunmak için ideal olsa da boşlukları fazlalaştırmaktan başka bir şeye yaramadı. Burada dünyadan bir haberi olmayan, kafası bomboş, yetştirilmemiş, kendi yaşadığı dünyada musevi-hristiyan çatışmasından başka anımsadığı bir şey olmayan genç bir kadın söz konusu. Daha doğrusu ergenliğe giren genç bir hanım. Amaçsız ve boş geçen yılların tehlikeli takıntıya dönüştürdüğü bir bebek imgesi ile kızın ruhi dalgalanmaları anlatılırken, keşke bu bilince daha fazla inilseydi dedim. Zira eserdeki en güzel yapı ne boşluklarla sunulan Hollanda-İspanya meselesi ne de yaratma arayışıyla yanan ressamın çırpınışlarıydı; sadece Esther’in zihni ve dünyası çekiciydi. İlginç, son sayfayı mutlu kapatmadığım nadir eserlerdendi.
Hayatın Mucizeleri
Hayatın MucizeleriStefan Zweig · İş Bankası Kültür Yayınları · 202214,3bin okunma
Reklam
112 syf.
9/10 puan verdi
·
1 saatte okudu
Göğü Delen Adam
“Beyaz Adam” eleştirisi, eşya-insan ilişkisi, doyumsuzluk, kapitalizm, beyaz adamın tanrısı, inancı, yeri geldiğinde de iki yüzlülüğü... Kısacası; Beyaz Adam Hegemonyası, Yalancı Yaşamlar Mekanı... Düşünmenin ve sorgulamanın önemi ne kadar büyük bilirsiniz, bir düşüncesizlik kırıntısı dahi sizi inancınızdan edeceği gibi topraklarınızı elinizden alabilir. Hep deriz ya, Afrika’ya tırlarla yemek götüren Avrupa, nedense İncil ve mürşitlerini de yolluyor. Kemikleri sayılan insanlara Hristiyanlık dersi veriyor. Genelleme yapmak yanlış olsa da, büyük bir halkanın başka inançlara ve yaşam tarzına saygısı yok, hatta tahammülü yok. Herkes iyi bir Hristiyan olmak zorunda. Önce vaaz, sonra ekmek. Ekmeğin içinde bir anlaşma gizli: topraklarına geleyim, istediğimi alayım, sen de karnını doyur...
Göğü Delen Adam
Göğü Delen AdamErich Scheurmann · Ayrıntı Yayınları · 202013,9bin okunma
140 syf.
9/10 puan verdi
·
6 günde okudu
Denizin Çağırışı
Kemal Bilbaşar’ın romanı Denizin Çağırışı, Albert Camus’nün Yabancı’sından bir yıl önce yazılmış, Türk edebiyatında “yabancılaşma” konusunu ilk işleyen eser olarak muhtemelen anlaşılmadığı için önemi fark edilmemiş bir eserdir. Her ne kadar kitabın ortalarında, sonunun ne/nasıl olacağını hissettirse de benim için edebiyatımızın erken dönem
Denizin Çağırışı
Denizin ÇağırışıKemal Bilbaşar · Can Yayınları · 2003370 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
224 syf.
10/10 puan verdi
·
1 saatte okudu
En Mavi Göz
Siyahilerin onurlarının fazlasıyla kırıldığı, çnce bedenlerinin sonra ruhlarının köleleştirildiği, kritik yıllar. Abd’nin 2. Dünya Savaşı’na katıldığı, siyasi ortamın sır perdesi altında kaldığı yıllar. 60’ların sözüne inanılmamış nice mağdur kız çocuğu, güzelliğin film afişlerinden öğrenilmesi ve öykünmek onlara, kadınların hisleri, yazarın dili, cinsel arzuların bile beyazlar tarafından bir gece mahvedilmesi... Fazla dolu, fazla sorgulatıcı bir eser. Dokunaklı, çok dokunaklı. Bu yazarın korkusu, dokunaklı eserinin insanları üzüp etkisinin hemen geçmesi, insanların kendini sorgulamaması... Hiçbir zaman anlayamadım, neden bu dışlanma?
En Mavi Göz
En Mavi GözToni Morrison · Sel Yayınları · 20181,979 okunma
192 syf.
10/10 puan verdi
Murphy
“Büyük dünyanın bataklığında güçlükle ilerleyen biri için küçük dünyada geriye dönüşsüz gerçekleşmiş görünen bir yaşam örneğinden daha coşku verici ne olabilir?” . Murphy’e ikinci bir Meursault daha diyebilirim sanırım. Camus’den sonra Adlandırılamayan’ı da devreye koymak gerekir. Ama bilinci daha sessiz ve karanlık olan Murphy’dir. Mrs. Dalloway ve Zebercet’i de çağırırsam tamamdır. Hepsini harmanlayıp, Murphy’nin her bir özelliğini bu kişilerde yakalayabilirim. Beden ve us. Uyumsuzluk. Dengesiz anormal davranışlar. İçe kapanıklık. Kaçış. İntihar. Delilik. Şizofreni. İsterseniz Selim Işık ve Olric’i de davet edebiliriz. Hiç sıkıntı yok. Bunların hepsi aynı semtin çocukları. Aynı yıkık semtin, fiziken ve ruhen iğdiş edilmiş, kelimeleri sessizlik olan kişileri. Bu cümlelerle yeterince açıklama yaptığımı düşünüyorum. Zira anlayanlar, okudukları roman kişileriyle Murphy’i bir araya getirerek, “aynı semtin çocukları mıdır,” diye düşünüyorlar şu an.
Murphy
MurphySamuel Beckett · Ayrıntı Yayınları · 2015525 okunma
Reklam
68 syf.
10/10 puan verdi
Altıncı Koğuş
“... maddi ya da manevi bir pisliği bir yerden kovsanız da başka bir yere sıçrayacaktır. Pisliğin kendiliğinden yok olmasını beklemek gerekir. ... Önyargılar, gündelik yaşantımızdaki bütün bu pislik ve iğrençlikler gereklidir, çünkü bunlar gübrenin kara toprağa dönüşmesi gibi zamanla faydalı bir şeye dönüşür. Kökeninde pislik barındırmayan iyi bir şey dünya üzerinde bugüne kadar görülmemiştir.” Bu pasaj Aziz Augustinus görüşlerini aklıma getirdi. Madem Tanrı mutlak iyi ve mutlak bir güç, neden dünyada bunca kötülük var? Ya da Boethius’un “Hiçbir şey kendi içinde kötü değildir; her şey onun hakkında nasıl düşündüğünüze bağlıdır.” sözünden sonra elbette sonucu Aristo’nun Kathatsis’ine bırakıyorum. İyi varsa kötü-iğrenç olan da var. Bu kötü ve iğrenç olan dış vurulmalı ki insanda duygu boşalması ya da rahatlama yaratsın. Ama pislik ya da kötü diye adlandırdığımız şeylerin zamanla gübre gibi mahsül verimine olanak sağlamasının yanında felaket getirme özelliği de yok mudur sizce? Tüm kötü ve iğrenç şeyler sizleri iç çatışmalarınızdan kurtarıp, ibret almanızı sağlamakla mı yükümlü? Mesela, Etiyopya’da 1984-85’te siyasi nedenlerden ötürü şiddetlenen kıtlık ve kuraklık, bir milyondan fazla insanın açlıktan can çekişerek ölmesine sebep olduğunda, Çehov’un gübre teorisi ne kadar geçerli olmuş oluyor?
Altıncı Koğuş
Altıncı KoğuşAnton Çehov · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202269,9bin okunma
1025 syf.
10/10 puan verdi
·
121 günde okudu
Karamazov Kardeşler
Hâlâ bu uygulamayı kullanmayı öğreniyorum. Yanlışlıkla sildim kitabı. Tekrar paylaşıyorum. Freud’a göre dünyanın en büyük üç eseri, Hamlet, Kral Oeidipus ve Karamazov Kardeşler. Üçünde de baba katilliği, bir kadın yüzünden çıkan düşmanlık ortaktır. Fakat sebepler, işleniş ve sona gidiş farklıdır. Dostoyevski’nin karmaşık
Karamazov Kardeşler
Karamazov KardeşlerFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202134,6bin okunma
110 syf.
10/10 puan verdi
·
1 saatte okudu
Yabancı
Camus deyince akla ilk gelen; nesnellik, varoluş problemi, absürdizm, baş kaldıran insan,uyumsuz, yabancılaşma vs. değil mi? Buna ek olarak karizmatikliğini de belirtmek isterim. :) Esere dönersek: Baş karakter Meursault, kendine, dünyaya ve diğerlerine yabancı bir kişilik. Çünkü kendisi “farklı”dır. Karakterin düşüncelerine baktığınızda, dünyayı ve hayatı akıl ve mantık yoluyla anlamaya, anlamlandırmaya çalıştığını göreceksiniz. Gereksiz yere konuşmaması, çok gülmemesi, onun için bir şeylerin ‘farketmemesi’ onu farklı kılan özellikler ve onu varoluşçu kılan unsurlardır. Aile içi aşırı bağı eleştirel ve nesnel gözle açıklamış, ölümün doğal bir unsur olduğunu benimsemiş, bu yüzden başı dertten derde girmiş olan karakterin mahkeme sahnesi inanılmaz bir absürdizm ile örülü bana göre. Mevcut durumdan saparak, suçluluğunda ısrar etmek için bu ailevi meseleleri kullanan adalet mensuplarının muhteşem eleştirisi de alt metinde fazlasıyla var. Absürdizmden sonra gelen bir baş kaldırı, papaz sahnesinde bana göre. Yeteri kadar susan ve dünyayı dışarıdan izleyen karakterin, prensiplerini koruyarak, değişmeden içini boşaltması artık “baş kaldıran insan”dır. Toplum Meursault’u yalancı olmadığı ve oyunlara dahil olmadığı için tehdit olarak görüyor. Çünkü ateistseniz, nesnelseniz, yaptıklarınızdan pişman olmuyor da bir tad almaya çalışıyorsanız, yalvarıp hüngür hüngür ağlamıyorsanız, işte siz, farklısınız. Ve kabul görmezsiniz. Bu konu ise derya deniz...
Yabancı
YabancıAlbert Camus · Can Yayınları · 2020111,7bin okunma
128 syf.
8/10 puan verdi
Sessiz Bir Ölüm
Paris cafelerinde hafif şaşı ufak tefek endamıyla oturup kahve içen Sartre ve Sartre’dan çok daha iyi bir filozof olduğu konusunda anlaşılan, biricik sevgilisi Simone de Beauvoir. Bu ikilinin enteresan bir ilişkisi var. Aslında çok da hoş olabilecek kurallar ve prensipler. Ama şimdi konumuz bu değil. Sessiz Bir Ölüm, Beauvoir’nın
Sessiz Bir Ölüm
Sessiz Bir ÖlümSimone de Beauvoir · İmge Kitabevi Yayınları · 2019742 okunma
148 syf.
7/10 puan verdi
Kadın, Uyan!
Feminizme ilk yaklaşımlar 17.yy’da ortaya atılsa da teorik olarak sahneye çıkışı 18. yy. sonları ve 19. yy. başlarına denk geliyor. Olympe de Gouges, 1790’lı yıllarda, 18.yy sonlarına tekabül eden, feminist söylemleriyle dikkatleri çeken bir yazar. Süfrajetleri hatırlarsanız, kadınların eğitim ve oy hakkı gibi toplumsal ve kişisel
Kadın, Uyan!
Kadın, Uyan!Olympe de Gouges · Kırmızı Kedi Yayınevi · 2019116 okunma
Reklam
556 syf.
10/10 puan verdi
Gazap Üzümleri
“Açlık” kitabından sonra açlığı insan iliğine kadar işleten ikinci bir eserdi benim için. Yazarın bu muazzam durum ve duygu tasvirlerinin başarısı, kendisinin de ırgatlık yapan bir ailenin evladı olması ve çeşitli işlerde çalışıp, çiftçileri; sanayicileri; esnafı vs. gözlemlemesinden kaynaklanabilir. Tabi bir de o yazma yeteneği...
Gazap Üzümleri
Gazap ÜzümleriJohn Steinbeck · Sel Yayınları · 202035,3bin okunma
202 syf.
10/10 puan verdi
Korkuyu Beklerken
“Nereye gitsem yalnızım” dedi içi kırık adam. İçi kırılmış adam: Oğuz Atay. Oğuz Atay edebiyatı: avangard, postmodern, varoluşçu, marksist, yer yer şafak operasyonu ve darbe dönemi izi kalmış, uyumsuz, yabancı, sancılı, insanlığa olan inancını yitirmemek için elinden geleni yapan bir kayıp, bir yitik, içsel kaosun rahat bırakmadığı
Korkuyu Beklerken
Korkuyu BeklerkenOğuz Atay · İletişim Yayıncılık · 202226,5bin okunma
152 syf.
10/10 puan verdi
Travesti Pinokyo
Türkiye’de erken dönem “şok edici” dediğim bir eser oldu Travesti Pinokyo. Yeraltı edebiyatını tanıma amaçlı çıktığım yolda, ilk defa türk yeraltı eseri okumuş oldum (Oğuz Atay hariç). Eser, yazarın da bir röportajında dediği gibi yeraltı, postmodern ve avangard özellikte. Buna varoluşçu feminizmi ekleyebilir miyiz, ekleyebiliriz diye düşünüyorum.
Travesti Pinokyo
Travesti PinokyoSibel Torunoğlu · Stüdyo İmge · 20028 okunma
125 syf.
10/10 puan verdi
Sevme Sanatı
Ruhbilim ya da psikanalizme Freud ile girmek gelenektir diyorlar. Fakat karantina döneminde tanıştığım muhteşem bir ruhbilimci olan Fromm’dan sonra Freud’a bakma isteğim henüz doğmadı diyebilirim. Fromm’un en güzel yanlarından biri de ruhbilimin derinliklerine dalışın yanında, hem Freud’un görüşlerini sunması hem o görüşleri yer yer çürütmesi dünyaca nam salmış inparatorlardan, diktatörlerden, ruhbilimcilerden, sanatçılardan tanıklama sunmasıdır bence. Ve yine bence Fromm okumak ayrıcalıktır. Çevreye, insana, dünyaya bakış açısının değişimidir. Davranışlara, ruh hallerine, düşüncelerin çıkış ve iniş noktalarına, niyet ve davranış çelişkilerine farklı pencerelerden yaklaşmaktır.
Sevme Sanatı
Sevme SanatıErich Fromm · Payel Yayınları · 199518,5bin okunma
216 syf.
10/10 puan verdi
Çivisi Çıkmış Dünya
Maalouf üzerine ne söylenebilir, pek bilmiyorum. Ölümcül Kimlikler adlı denemesiyle tanıştım yazarla. Hayran kaldığım için kurgularından ziyade denemelerini biriktirmeye başladım. Çivisi Çıkmış Dünya’da Ölümcül Kimlikler’in temel taşı gibi göründü bana. Kimliğin değişimi, keskinliği, vahşiliği nelere dayanıyor? Büyük hegemonyalar uğruna politik süreçlerde neler yaşandı? Tek bir devletin dünyayı tekeline alması nasıl ve neden tehlikeli? Batı neden karşısında güçlü devletleri görmek istemiyor ve özellikle oryantalist yaklaşımlar sergileniyor?.. gibi birçok sorunun cevabını bulduğum bir eser oldu. Tabii daha fazlasıyla. Sadece şu fark ediliyor mu bilmiyorum: yazarın arada kalmışlığı... Orta Doğu kökenli olmak, Avrupa’da yaşamak ve ölmek, kullandığı dili yer yer ütopyalaştırmasına sebep olmuş gibi. Oksidental yaklaşımların yanında oryantalist yaklaşımlar sunması, objektiflik kaygısını belli ettiği kadar haklı da. Fakat doğu ve batı meselelerinde keskin gerçekçiliğinin yanında optimist ütopyacılığı, “ne yapmaya çalışıyor” sorusunu sormama sebep oluyor. Yine de Maalouf okumak, enfes bir duygu. Görüşleri ister sevilsin, ister sevilmesin, genel kültür ve tarih/politika meselelerinde doyum sağladığı bir gerçek.
Çivisi Çıkmış Dünya
Çivisi Çıkmış DünyaAmin Maalouf · Yapı Kredi Yayınları · 20193,473 okunma
106 syf.
10/10 puan verdi
Tante Rosa bir kadınlık serüvenidir. Edebiyatımızın ilk feminist yazarladından, Sevgi Soysal’ın hayatından izler barındırır. Kadın olmak, kadın olmak/olabilmek serüvenindeki bocalamalardır Rosa teyze. Toplumsal normlara baş kaldıran çabadır. Edebiyatımızın modern ve köy çizgisinde ikiye ayrıldığı dönemlerden itibaren gelişen feminist/marksist/sosyalist eserler ışığında, ironi ve mizah yüklü diliyle kadınların hayallerini ve düşüşlerini büyülü gerçekçilikle harmanlayan Soysal’ın “Barış Adlı Çocuk” isimli eserinden sonra okuduğum en keyifli eseriydi. Düzeltme: Barış Adlı Çocuk, üslup bakımından çok daha ciddidir. Tante Rosa, düşe kalka hayallerinin ardından sürüklenen, sürüklendikle dizleri kanayan, kanadıkça güçlenen, güçlendikçe “sıradan/normal kadınların” yaptıklarıyla çelişen bir kadındır. Dönemin modasına uygun edebiyat dergileri/metinleri, kurgusal vıcıklıktaki aşk romanları/metinleri ile gerçek hayatın acımasızlığı, şekilciliği, ırkçılığı arasında ikilemlerin güldürülü trajiklikle patlamasıdır.
Tante Rosa
Tante RosaSevgi Soysal · İletişim Yayınları · 20193,938 okunma
Reklam
224 syf.
8/10 puan verdi
Yatak Odasında Felsefe
Hem yeraltı edebiyatının hem de felsefi denemelerin bir araya geldiği klasik bir Sade eseri. Neden klasik Sade, sadist-mazoşist eğilimlerin vazgeçilmez unsur olduğunu ısrarla vurguladığı için. Tıpkı Sodom’da 120 Gün adlı eseri gibi. Eserin içinde denemelerini topladığı “Fransızlar! Cumhuriyetçi Olmak İçin Biraz Daha Cesaret” bölümü de mevcut. Gelgelelim, yatak odasında felsefe ne kadar uç seviyedeyse, denemeleri de bir o kadar uçuk. Cinsellik ve tanrı kavramında güçlü savunularına hak vermemek elde değil. Zira bedensel, inançsal, kültürel, düşünsel özgürlük insan tabiatında doğuştan var olmalı ve kabul edilmeli. Fakat yağmalama, cinayet, hırsızlık, kadına bakış, kadın bedenine bakış, kadın bedeninin yaş durumu gibi meselelerde filozof kimliğini bir kenara bırakıp, marjinal anarşist kimliğiyle karşımıza çıkıyor. Eser üzerine söyleyenek en güzel söz: “uçlardaki düşünceler ve uygulamaları” olur sanırım. Tarihin tozlu sayfalarında göremediğimiz o eski “kirli yaşam” gerçekliğini sunması açısından kıymetlidir benim için. Çünkü insanlık tarihinde temiz bir sayfanın mümkün olması, ütopyadır ancak.
Yatak Odasında Felsefe
Yatak Odasında FelsefeMarquis de Sade · Ayrıntı Yayınları · 20182,115 okunma