Camus deyince akla ilk gelen; nesnellik, varoluş problemi, absürdizm, baş kaldıran insan,uyumsuz, yabancılaşma vs. değil mi? Buna ek olarak karizmatikliğini de belirtmek isterim. :) Esere dönersek:
Baş karakter Meursault, kendine, dünyaya ve diğerlerine yabancı bir kişilik. Çünkü kendisi “farklı”dır. Karakterin düşüncelerine baktığınızda, dünyayı ve hayatı akıl ve mantık yoluyla anlamaya, anlamlandırmaya çalıştığını göreceksiniz. Gereksiz yere konuşmaması, çok gülmemesi, onun için bir şeylerin ‘farketmemesi’ onu farklı kılan özellikler ve onu varoluşçu kılan unsurlardır. Aile içi aşırı bağı eleştirel ve nesnel gözle açıklamış, ölümün doğal bir unsur olduğunu benimsemiş, bu yüzden başı dertten derde girmiş olan karakterin mahkeme sahnesi inanılmaz bir absürdizm ile örülü bana göre. Mevcut durumdan saparak, suçluluğunda ısrar etmek için bu ailevi meseleleri kullanan adalet mensuplarının muhteşem eleştirisi de alt metinde fazlasıyla var. Absürdizmden sonra gelen bir baş kaldırı, papaz sahnesinde bana göre. Yeteri kadar susan ve dünyayı dışarıdan izleyen karakterin, prensiplerini koruyarak, değişmeden içini boşaltması artık “baş kaldıran insan”dır. Toplum Meursault’u yalancı olmadığı ve oyunlara dahil olmadığı için tehdit olarak görüyor. Çünkü ateistseniz, nesnelseniz, yaptıklarınızdan pişman olmuyor da bir tad almaya çalışıyorsanız, yalvarıp hüngür hüngür ağlamıyorsanız, işte siz, farklısınız. Ve kabul görmezsiniz. Bu konu ise derya deniz...