• Üzülme Anne ve Onlara Şöyle Söyle ; " Sokakları tutuşturdu benim oğlum karanlık aydınlansın diye.." ( Đeníz Gezmíş )
• Bir ömür boyu kadar uzun bir bakış.. Ama bir kelebeğin ömrü kadar bile değil..
• (6 Mayıs 1972) yaşamlarının ilkbaharında üç genç adam; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan & Hüseyin İnan darağacına çıkardılar ve boyunlarına geçirilen iplerle boğularak idam edildiler..
• "Delikanlım, iyi bak yıldızlara. Onları belki bir daha göremezsin. Belki bir daha yıldızların ışığında kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin.
....
Delikanlım, sen ki, ya bir köşe başında. Kaşından kan sızarak gebereceksin. Ya da bir devrimci gibi darağacında can vereceksin.."
DESEM Kİ...
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
...
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
...
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böcekleri ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
Ağustos 1940
1940'lı yıllar, bir Çingene vatandaşımız, Roman da diyebiliriz, Tekirdağ'ın orta yerinde at
arabasının üstünde elinde bir bez çıkın, bağırıyor: "Parasını kim düşürdüüü, parasını düşüren çıksııın!" Kimse de çıkmıyor "Para benim" diye. Birazdan ağlaya ağlaya yaşlı bir amca geliyor. Emekli olmuş. Emekli parasıyla ev almaya giderken ev parasının olduğu torbayı düşürmüş. Yana yana, hayatı boyunca biriktirdiği o parayı arıyormuş. Roman vatandaşımıza sarılıp, hüngür hüngür ağlıyor.
– Üzülme amca sen beni bulamasan da ben seni bulurdum zaten.
– Oğlum layık değil ama şuradan para al lütfen.
– Amca biz dilenci miyiz? Ayıp edersin vallaha, deyip almıyor adam. Elbiseler yırtık pırtık, arabası dökülüyor.
1940 yıllarının çingenesine bakın, 2000'li yılların bakanına. Anladınız mı ülke niye bu hâlde?
DESEM Kİ
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar
Başından geçenleri dinledik Niobe
Başından geçeni dinledik
Eskiden taşlar da ağlardı
Ağlayıp unutarak geçirdik zamanı,
Kimse kendi zamanından gelmiyor
Üzülme, ölüm yaşıyor Niobe
Nietzsche, deli Nietzsche, 1844-1900,
Ölürken ağladı, güzel şeyler yazmışım
Dedi başucundakilere
Unutulur, sonra ağlanır
Üzülme, ölüm yaşıyor Niobe.
Bırak da sana anlatayım
Ölümdür yaşamın bekçisi
Üç kez ölür insan ararken
Unuttuğunu, unutma bunu.
Ölürken usunda birşeyler kalır
Önemsiz bir şey, kar yağışı gibi,
Dalgınlığımız bundandır, suskunluğumuz bundan,
işte böyle sürüp gider doğum öncesi.
Dinle Mursilis:
Nu ninda ezzateni vatarram ekuteni,
Şarap yaşlılıkta içilir.
DESEM Kİ...
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar
Üzülme diyemiyorum... Üzüleceksin... Kimi zaman da dayanılması güç anların olacak... Hepsini geçeceğiz sevgili, hepsini... Benim yiğit oğlumun yiğit anası her çıkmazı yenecektir, inanıyorum.
4 Eylül 1972
Rahmetli Osman Nuri Koçtürk acıklı halimizi 1960'larda şöyle tasvir ediyor: "Kıyafetini satın alırken mağaza mağaza dolaşan -sözde- açıkgözler, bir çuval kömürü -gıda niyetiyle- satın aldıklarının farkına bile varmazlar. Satın alacağı elbise -veya günümüzde cep telefonu- için yüzlerce liralık fazla ödemeyi göze alanlar, satın alacağı sütün
DESEM Kİ
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar
_Kadın olsam hayat kadını olurdum.
_Bir çiçeğe konan kelebek olmaktansa, bir boka konan sinek olmayı tercih ederim.
_Kelebeklerin ve arıların arzuladığı bir çiçek olmak varken, sinekleri cezbeden bir bok parçasıydım.
_Beni soğuk, kibirli, ukala falan bulduysanız sizi sevmemişimdir. Sevdiğime kedi gibi olurum ben.
_Yeterince dürüstsen, fazlasıyla
Hayat bize mutlu olma şansı vermedi Sevgili. Biz kendimizden başka herkesin üzüntüsünü üzüntümüz, acısını acımız yaptık çünkü... Dünyanın öbür ucunda, hiç tanımadığımız bir insanın gözyaşı bile içimizi parçaladı. Kedilere ağladık, kuşların yasını tuttuk. Yüreğimizin yufkalığı kimi zaman hayat karşısında bizi zayıf yaptı.
Aslında ne güzel şeydir insanın insana yanması Sevgili. Ne güzeldir bilmediğin birinin derdine üzülmek ve çare aramak. Ben, bütün hayatımda, hep üzüldüm, hep yandım. Yaşamak ne güzeldir be Sevgili! Sevinerek, severek, sevilerek, düşünerek. Ve o vazgeçilmez sancılarını duyarak hayatın... Bir gün seninle oturabilecek miyiz Sevgili! Oğlumuz koşacak mı kırlarda, görecek miyiz; bir kuzu için ağlayacak mı?
Hasretle öperim...
Yılmaz Güney
Selimiye/10 Temmuz 1972