Üzülme diyemiyorum... Üzüleceksin... Kimi zaman da dayanılması güç anların olacak... Hepsini geçeceğiz sevgili, hepsini... Benim yiğit oğlumun yiğit anası her çıkmazı yenecektir, inanıyorum.
4 Eylül 1972
_Kadın olsam hayat kadını olurdum.
_Bir çiçeğe konan kelebek olmaktansa, bir boka konan sinek olmayı tercih ederim.
_Kelebeklerin ve arıların arzuladığı bir çiçek olmak varken, sinekleri cezbeden bir bok parçasıydım.
_Beni soğuk, kibirli, ukala falan bulduysanız sizi sevmemişimdir. Sevdiğime kedi gibi olurum ben.
_Yeterince dürüstsen, fazlasıyla
1940'lı yıllar , bir Çingene vatandaşımız , Romanda diyebiliriz .Tekirdağ'ın orta yerinde at arabasının üstünde elinde bir bez çıkın , bağırıyor :'' parasını kim düşürdüüüüü,parasını düşüren çıksıııın !''Kimse de çıkmıyor para benim diye ..
birazdan ağlaya ağlaya yaşlı bi amca geliyor. Emekli olmuş , emekli parasıyla ev almaya giderken ev parasının olduğu torbayı düşürmüş ..Yana yana hayatı boyunca biriktirdiği o parayı arıyormuş ..
Roman vatandaşımıza sarılıp , hüngür hüngür ağlıyor ..
-üzülme amca sen beni bulamasan da ben seni bulurdum zaten .
-Oğlum layık değil ama şuradan para al lütfen .
-Amca biz dilenci miyiz ?Ayıp ederisn vallaha , deyip parayı almıyor adam .. elbisesi yırtık pırtık , arabası dökülüyor ..
1940 yılların çingenesine bakın ,2000 li yılların bakanına . Anladınız mı ülke niye bu halde ?
desem ki sen benim için,
hava kadar lâzım,
ekmek kadar mübarek,
su gibi aziz bir şeysin;
nimettensin, nimettensin!
(...)
ben sende yaşıyorum,
sen bende hüküm sürmektesin.
bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
günlerden sonra bir gün,
şayet sesimi farkedemezsen,
rüzgârların, nehirlerin kuşların sesinden,
bil ki ölmüşüm.
fakat yine üzülme, müsterih ol;
kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
ve neden sonra
tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
hatırla ki mahşer günüdür
ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.
ağustos 1940
Sayfa 170 - can yayınları, 69. basım. istanbul: temmuz 2022Kitabı okudu
Eskiden taşlar da ağlardı
Ağlayıp unutarak geçirdik zamanı,
Kimse kendi zamanından gelmiyor
Üzülme ölüm yaşıyor Niobe
Nietzsche,deli Nietzsche,1844-1900
Ölürken ağladı,güzel şeyler yazmışım
Dedi başucundakilere
Unutulur, sonra ağlanır
Üzülme ölüm yaşıyor Niobe.
Bırak da sana geleceği anlatayım
Ölümdür yaşamın bekçisi
Üç kez ölür insan ararken
Unuttuğunu, unutma bunu.
Ölürken usunda bir şey kalır
Önemsiz bir şey,kar yağışı gibi,
Dalgınlığımız bundandır,suskunluğumuz bundan
Pilotların çoğu Whinnery'nin "küçük rüya" diye adlandırdığı kısa süreli tünel hayali yaşamaktaydı; bazen havada süzülme ya da felce uğrama duygusuyla birlikte tünelin sonunda parlak bir ışık görmekte ve tekrar bilince kavuştuğunda çoğu kez aşırı mutluluğa, bir huzur ve dinginlik duygusuna kapılmaktaydı.
Size tanıdık mı geldi?
Naciye Sultan'ın Enver Paşa'ya yazdığı, 1919, 2 Kânûnısânî 336 (1920), 14 Kânûnısânî 336 (1920) tarihli mektuplarda:“Bana gel diyorsun, fakat düşünm üyorsun ki, yaşadığım muhit eski İstanbul değil. Bir cehennem dir. Muhakkar, metruk bir kadının yardımcısı Allah'tan başka kimse olamaz. Zamanında bana tapan insanlar, şimdi beni tarassutla zehirlem
Üçü de inançlarının yolunu kendi görüşleri doğrultusunda belirginleştirdikleri ve bir araya geldikleri zaman, bir gün ölebileceklerini biliyorlar ve bunu hiç sorun etmiyorlardı. Birlikte birçok kez ölüme gidip geldiler. Baştan beri aileleri ve yakınlarını, bir gün başlarına gelebilecek olana karşı hazırlamaya çalışıyorlardı.
Köyüne geldiği bir gün üstüne örttüğü yorganın kısa gelmesi karşısında, anasının eğilip Hüseyin'i öperek, "Üzülme oğlum, yarın yorganını uzatırım," dediğini anlatıyor babası. Hüseyin, "Benim için böyle bir zahmete girmeyin, belki bu, eve son gelişimdir," demişti...
Yusuf, daha dışarda olduğu günlerde, babasına yazdığı bir mektupta kendisini unutmaya çalışmalarını istiyordu.
Duygulu, gözüpek, şakacı kişiliğiyle Deniz, ilk arkadaş ölümünün acısını tattığı 25 Temmuz 1968'den dört yıl sonra; cesareti, dayanıklılığı ve kararlılığıyla hareket içinde belirginleşen Yusuf'la ve ağırbaşlılığı, az ve öz konuşuşu, bilgisiyle öne çıkan Hüseyin'le birlikte 6 Mayıs 1972'de darağacına doğru yürüdü...
Cumhuriyet tarihinde solun, infazı can karşılığı olan ilk hüküm giyişiydi bu. Onlar darağacının gölgesinde aylarca bekletildiler.