Yaşam hakkında, tüm zamanlarda en bilgeler hep aynı yargıya varmışlardır: d e ğ m e z . . . Her zaman ve her yer de aynı ses duyulmuştur ağızlarından, — kuşku dolu, efkâr dolu, yaşam yorgunluğu dolu, yaşama karşı direnme dolu bir ses. Sokrates bile demişti ki ölürken: “ yaşamak — uzun süre hasta olmak demek: kurtarıcı Asklepios’a bir horoz borçluyum.” Sokrates bile bıkmıştı. — Neyi k a n ı t l a r bu? Neye i ş a r e t e d e r bu? — Eskiden denilmişti ki, (— ah, dediler bunu, hem de yeterince yüksek sesle ve bizim kö tümserlerimizden önce!): “Burada her halükârda bir hakikat payı bulunmalı! Consensus sapientum,* hakikati kanıtlar.” — Bugün de hâlâ böyle mi konuşacağız? h a k k ı m ı z var mı buna? Burada her halükârda bir h a s t a l ı k payı bu lunmalı” — b i z de yanıt veriyoruz: bu tüm zamanların bilgeleri, onları önce bir yakından görmeli! Belki hepsi de ayaklarının üstünde sağlam duramıyorlardı artık? geç? sal lantılı? dekadanlar? Yoksa bir karga gibi mi görünür bilge lik yeryüzünde, en ufak bir leş kokusuyla heyecanlanan?...
*Bilgelerin görüş birliği
Duvarda asılı duran veresiye satan, peşin satan tablosuna uzun uzun baktım. Ben kesin veresiye satanım. Bir gün nasılsa karşılığını alacağım diye neyim var neyim yoksa veriyorum.
kitaba adını veren geçtiğimiz altı ayda çok şey oldu adlı şiir oldukça uzun ve güzel bir ahenkle ilerliyor. bu şiir dışında diğer şiirlerinden alıntı yaptığım birkaç bölüm oldu ama benim için en efsanesi kitaba da adını veren şiir oldu.
şiir çok göreceli bir tür olduğu için kimseyi yanıltmak istemem. iyi okumalar.
MÖ Beş Milyon: Bilinen en eski insan benzeri maymun cinsi olan Australopithe- cus Afrika'da ortaya çıktı.
MÖ İki Milyon: Homo habilis ve dişisi ellerini kullanarak yonttukları taşlarla aletler yapıyordu ve hâlâ Afrika'dan çıkmamışlardı.
MÖ 1,5 Milyon: Meşaleyi homo erectus ve femina erecta devraldı. Gerçekten de ateşi keşfeden ilk
Yönetici olan oydu, kadındı. Özel- likle Clay'in muhteşem suratındaki ifadeleri izlerken, onu okşarken gözlerinin yukarı doğru kaymasından bunu daha iyi anlayabiliyordu.
Bu sırada Clay, Julia'nın avucunun içinde ileri geri gidip geliyordu. Julia boşta kalan elini süveterine sonra da sütyeninin kenarına daldırarak daha önce oraya
Budha'nın tapınağına gidiyoruz. Tapınak girişinde eli silahlı polisler var, kılık kıyafetimizi irdeliyorlar; kimi kadınlar mini şortlarının üstüne şal bağlıyortar, polis aradan yırtmaç olmamasına özen gösteriyor, sıra bana gelince gömleğimin kollarını açıp kol düğmelerimi iliklememi istiyor. Çevreme bakınıyorum, bütün turistler kısa konu. Allahallah, kısa kollu girilebiliyor Budha'nın huzuruna ve fakat uzun kollu gömleğin kolu krvrılarak girilemiyor! Gömleğin kolunu kıvırmakla ben Budha'ya;
- Al babayı!
mı demiş oluyorum yani?- Bu da Budizmin yobazlığı işte! Daha huzuruna girmeden sıkılıyorum Budha konusundan. Tam budist olacakken direkten dönüyorum.
Bilmiyorum başka ülkelerin polislerinde de var mı, fakat Tayland polisinin içinde Budha'nın kemiklerinin sızlamasına neden olacak bir sürü yobaz var. Polisin yobazlığından arınmadan adam olmaz bu Tayland.
Wî xebereke weha xweş nedipa. Ev heft sal bûn ku şevereşekê bi ser wî de hatibû, nan û av le herimîbû, derd û keserê nefes lê çikandibû, xewa şevan lê heram bûbû û ew bi xebereke xweş hesret mabû..
3.Kısım
Anlam Tutulması
Anton Çehov'un Tri Sestry oyunundan şu kısa diyaloğu dü- şünelim:
MASHA: Bir anlam yok mu?
TOOZENBACH: Anlam mı? (...) Şuraya bak; kar yağıyor. Bunun anlamı ne?
Kar bir ifade ya da sembol değildir. Anlatabildiğimiz kada- nyla gök kubbenin kederlenmesinin bir alegorisi değildir. Philip Larkin'in baharı
Taksi dur gitme,
Belki kıymet bilinmediğim yerden,
Beni uzak yere götürürsün.
Bilirim elinde değildir bu,
Ama gitme önümden,
Beni rezil bir kağıt parçası gibi gecelerde.
Ben sefilim ve çok süründüm minibüs köşelerinde,
Herkesin nefesinde,
Herkesin birbirinden farklı hayat hikâyelerinde.
Gitme taksici,
Sal manalı, manasız o uzun havalı