Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Farabi
İlk neden' kavramı, tıpkı varlık kavramı gibi, varolmayı zorunlu olarak ihtiva eder. İlk olan ve ezelî olan bir varlığın yokluğu düşünülemez. Dolayısıyla 'İlk- neden'in (Tanrı'nın) varlığı tözündendir.' Fârâbi düşüncesinde, Varlığı tözünden olan Tanrı'nın varlığı zorunludur. Ezelî olması da, bu zorunluluktan gelmektedir. Onda öz ve töz ya da öz ve varlık bakımından ayrıma gitmek mümkün olmadığı gibi, özü ve tözü bakımından da yokluğunu düşünme mümkün değildir. Yokluk, eksiklik olduğu için, varlık bakımından eksiksiz (et-tâm) olan bir varlığın dahası 'İlk- neden'in varolmaması düşünülemez. Bu, bir anlamda onun maddî olanı içermediği anlamına gelir. Madde, her halükarda, gerçekleşmemişliğin ve eksikliğin belirtisidir.
Spinoza'da Tanrı kavramında, varlık- ōz ayrımına gitmek mümkün değildir. Tanrı'nın tabiatı sadece ve sadece var olarak tasarlanabilmektedir. Bu nedenle, onun varlığı bir başka şeyden değil, bizzat kendindendir. Eğer "bir şey var-değil diye tasarlanabiliyorsa, bu şeyin özünün varlığı kuşatmadığından emin olunabilir." Dolayısıyla var olan ve var-olmayan arasındaki en belirleyici ayrım, özün, varlığı kuşatıp kuşatmamasıdır. Bir başka ifadeyle. varlık-öz ayrımına gidilip gidilemeyeceğidir. En büyük varlık hakkındakonuştuğumuza göre, onun özünün, varlığı kuşattığı tartışma götürmez bir gerçektir.
Reklam
Politik liberalizm, efendilerle köleler arasındaki eşitsizliği ortadan kaldırarak insanları efendisiz ve anarşik hale getirdi. Artık efendi, Tek'in, "egoist"in başından kaldırıldı ve bir hayali varlık haline geldi: Yasa veya devlet oldu. Toplumsal liberalizm ise mal­ mülk eşitsizliğini, zengin-yoksul farkını ortadan kaldırdı,
Bir insan kalkıp da varolma ile ilgili bütün problemleri, özlerin dilinden varlık diline çevirmeye başlayınca, kesin bir metafizik ilerleme veya daha doğrusu metafizik bir inkılâb başarılmış oldu. Daha doğuş günlerinde bile metafizik, üstü kapalı bir şekilde de olsa, daima "existentiel" bir nitelik kazanmayı amaçlamıştır. Metafizik, Thomas Aquinas'tan sonra hep bu nitelikte olmuştur. Öyle ki, o, bu niteliğini ne zaman yitirmişse kendi öz varlığını da aynı şekilde yitirmiştir.
Kesinlik ile bir suç ortaklığı olmasını gerektiren, her halükarda bir tavır alış olan horgörüyü kendine yasak etmelidir kuşkucu. O ise maalesef buna feda eder kendini; hatta böyle yapmayan herkese yukarıdan bakar. Her şeyi alt etmiş oldığu iddiasındaki o, kendini beğenmişliği ve bundan türeyen mahzurları yenememiştir. Şüphe üzerine şüphe, ret üzerine ret yığmış olmanın kime ne hayrı var —- maksat kulluğun ve tedirginliğin özel bir türüne varmaksa? Böbürlenendiği basiret öz düşmanıdır: Varlık-olmayan’a uyandırıp bilincine vardırması, buna perçinlemek içindir sadece. Ve artık ondan kopamayacaktır, hizmetine girecektir; azat oluşunun eşiğinde mahpus, sonsuza dek gerçek dışılılığa raptolunmuş…
Temaşa, Plotinos'un taşma kavramı;
Bir'den çıkan şey, ondan çıkar çıkmaz ilkesine yani Bir'in kendisine dönmekte ve ilkesini yani Bir'i veya Tanrı'yı temaşa etmektedir. İş­te Nous'a Nous olarak varlığını ve özelliğini veren şey, onun bu, ilkesini temaşa etme olayının kendisidir. O bu sayede, bu temaşa etme eylemi sonucun­da Nous olarak yani aynı zamanda hem akıl, hem öz, hem varlık olarak te­şekkül etmekte, ortaya çıkmaktadır.
Sayfa 105 - İSTANBUL BiLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYlNLARIKitabı okuyor
Reklam
Kısacası yetişkin kendini çocuğun yaratıcısı bilir ve onun hareketlerini kendisinin çocukla olan ilişkileri açısından iyi ya da kötü diye yargılar. Yetişkin kendini çocuktaki iyi ve kötü ölçüsü, kıstası sanır. Kendini yanılmaz, çocuğa örnek, model olabilecek tek varlık olarak görür. Çocuk o modele göre yoğrulacaktır. Çocuğun yetişkinin yolundan sapması, yetişkinin hemen müdahale edip düzeltmesi gerektiği sanılan bir bela, bir illet, bir kötülüktür. Böyle hareket eden bir yetişkin, istediği kadar çocuğa karşı sevgi, şevk ve esirgemezlik ruhuyla dolu olduğunu sansın, çocuğun öz kişiliğinin GELİŞİMİNİ bilinçsizce baskılamaktadır.
Hristiyanlığın Musevilikten devraldığı katışıksız ruhanilik, bu dine inananları, putlara tapmaya yol açtığını düşündükleri sanattan uzaklaştırdı. Ama Hristiyanlık, etki alanını genişletip çoktanrıcılığa inananları da kendine çektiği zaman, inançlarını yönlendirecek görüntülere ve imgelere gereksinim duyan okumamış kitlelere uygun bir dünya yaratmak zorunda kaldı. Kendi öz eğilimine ters düşmesine rağmen, kitlelerin bu hayal dünyası gereksinimine cevap vermek zorunda kalan Hristiyanlık, bu dünyayı, Yunanlılardan beri günlük ve somut yaşamın bir yansısı haline getirmiş olan yaşama bağlılık eğiliminden temizleme gereğini duydu. Gerçekten de, eğer görüntü ve imge kendisine tapınılacak şeyler değil de, dinsel inanca götürecek aracılar olacaklarsa, bu yeni inançta da Doğu’nun eski dinlerinde olduğu gibi bir yer tutmak zorundaydı. Böylece görüntü ve imge, tanrı bilimsel bir araç ve dinsel dogmaları dile getiren bir araç haline geldi. Ama bu haliyle dogmanın yani dinsel inancın bir örneklendirilmesinden ve süsünden başka şey değildi artık. Bunun sonucu olarak görüntü ve imge, eski dinlerdeki büyüsel gücünden yoksun kılındı ve simge haline gelerek yeni bir varlık kazandı. Dolayısıyla sanat da, dogmanın hakikatlerini formlar haline getiren bir dil olarak ele alındı. Bunun sonucu olarak, simgenin inancı aktarmasını engelleyecek her öğe bir yana bırakıldı. Bu anlayışta, katışıksız bir manevi hiyerarşi, varlıkların maddi ve somut boyutlarının yerini almıştı.
Sayfa 132Kitabı okudu
Bir'den (Tanrı'dan) çıkan bu ilk şey...
Plotinos'a göre aynı zamanda Öz (essence) ve Varlık (being) anlamına gelen Nous'tur yani Akıl'dır. O halde Bir'in özü iti­bariyle akılsal bir şey, bir akıl olduğunu söylememiz doğru olmasa, eksik ol­sa bile, onun akla aykırı, saçma veya rastlantısal anlamında akıl-dışı bir şey olduğunu söylememiz daha büyük bir yanlış olacaktır. *****
Sayfa 76 - İSTANBUL BiLGİ ÜNİVERSİTESİ YAYlNLARIKitabı okuyor
Tek kelime söylemeksizin yüzüne bakmak; Gönlü, öz diliyle şarkı bırakmak. Tek kelime söylemeksizin şakımaya bırakmak gönül dolu ağzına kadar karatavuk gibi bulur hemencecik düşüncesine uygun kesik vuruşlar Çünkü sen güzelsin, lekesiz çünkü sen. Sonunda kavuştuğumuz kurtuluş ve iyilik içinde yüzen kadın, sen. Bir varlık, ilk yüceliği içinde ve son ucuna varmış yaratılmışlığın. Tanrı'dan geldiği gibi tanla birlik, cevheri içinde hürlüğün ve aydınlığın. İsanın annesinin, anlatılmaz öylesine el değmemiş gerçek ve tek umut ve tek yemiş.
Reklam
Gerçekte Çin Budizminde boşluk, yaratımın(entschöpfung) ve yokluğun (Ab-wesens) olumsuzluğu anlamına gelir. Varlık'ı (Sein) boşaltıp tözsüzleştirir. Öz (ousia [Wesen]) kalıcı olandır,¹ tüm değişimin ve geçiciliğin altında aynı kalandır.² Tözel değişmezliğe ve sebata olan inanç, Batının hem ahlaki öznellik hem de normatif nesnellik düşüncelerini belirler. Çin felsefesiyse, tam aksine, en başından beri Varlık ve öz ile bağını tamamen koparacak kadar yapıbozumcudur. Tao (kelime anlamıyla "yol" veya "patika") da Varlık veya öze karşıt bir figür sunar. Öz, dönüşüme direnirken, Tao değişimi kucaklar. Yaratımın yıkımının ve yokluğun olumsuzluğu, Varlığı ne başlangıcı ne de sonu olan süreçte veya yolda boşaltır.
Sayfa 8 - Telemak Yay. 2.Baskı: Aralık-2023
Diyalektik mantık statik olumlamaları aşar ama onları yok etmez. Özdeşlik ilkesini reddetmez, ona yeni bir içerik verir. Varlık varlıktır. Evren birdir. Yaratıcı güç bütün evrende aynıdır. Çoğul dışavurumları ve görünümleri olan Öz biriciktir. Özdeşlik ilkesi, dünyanın ve her bir varlığın bu içsel biricikliğini ifade eder. Taş taş “olarak”, kendisidir; aynı şey düşünce için de geçerlidir. Ancak bu şekilde ifade edilen özdeşlik hâlâ soyuttur, çünkü taş için söylenenler örneğin düşünen insan için söylenemez, Somut, zengin ve yoğun bir özdeşliktir, belirlenimlerle yüklüdür, bir farklar ve uğraklar çoğulluğu barındırır. Başka bir deyişle, birlik sürekli olarak çelişkinin ve hiçliğin içinden çekip çıkarılır.
Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, din okullarından yetişen koca bir "din adamları ordusu", insanlarımızı "hoşgörü"den ve "insanlık sevgisi"nden yoksun, koyu bağnaz, farklı inançtakilere düşman, akıl verileri yerine şeriat emirlerine uyan, kader felsefesine dalan, kulluktan ileri bir seviyeyi kendisine yakıştırmayan, kadını aşağı varlık sayan, temizlik ve sağlık konularında çöl kurallarına uyan ve bütün bunlardan gayri bir de geçmişine ve İslam öncesi güzel niteliklerine ve öz diline yabancılık duyan kişiler haline getirmekle meşgullerdir.
Sayfa 163Kitabı okudu
1.120 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.