''Büyükler çocuklaşıyor, çocuklar büyüyemiyor. Kitle kültürünün içinde renksiz, kokusuz, kimliksiz ve kişiliksiz kaldığımız için içimizdeki boşluk büyüyor.''
Sayfa 47
Uzak yerlerin, dünyaya yansıttığım büyük boşluğun çe­kiciliğine kapılıyorum. Bir boşluk duygusu yükseliyor içimden, kollarımla bacaklarımı, organlanmı ele gelmez ve ha­fif bir sıvı gibi katediyor. Nedendir bilmem, bu boşluğun aralıksız ilerleyişinde, sonsuza dek genişleyen bu ıssızlıkta, bir ruha etki edebilecek en çelişkili duyguların gizemli var­lığını seziyorum. Hem mutluyum hem mutsuz, aynı anda hem taşkınlığı hem de çöküntüyü yaşıyorum, aklımı başım­dan alan bir uyumun içinde umutsuzlukla hazza boğulu­yorum. Bir yandan öyle şen, bir yandan öyle üzgünüm ki gözyaşlarını göklerin de cehennemin de yansımalan gibi... Üzüntümün sevinci için, bu yeryüzünde bir daha ölüm ya­şanmasın isterdim.
Reklam
Yapacak hiçbir şey yoktu, Duyacak hiçbir şey yoktu, Görecek hiçbir şey yoktu, Her yerde ve sürekli olarak İnsanın çevresinde hiçlik, Zamandan ve mekândan mutlak anlamda yoksun bir boşluk vardı.
Terk etmek ne getiriyor insana? Galiba sadece koca bir boşluk ve işte yine o boşlukta duruyorum. Oysa o havalı terk edişlerde hep daha büyük bir şey arıyor insan, sanki arkandan bir "Dur!" diyecek kişiyi, gücü veya gittiğin yerde seni alkışlayan gelişmeleri. . . Ne­ dense öyle bir kahraman gibi hissederek atıyorsun o adımı, oysa sade­ce boşluk oluyor aldığın, tekrar dotdurman gereken koca bir boşluk. Elinde ise her gün daha çok dayanamadığın kendin. . . Terk etmek sanki her seferinde biraz daha kendinden vazgeçmek. Neden öyle olduğunu anlamasam da...
Kahverengi
Şimdi bakın ne olmuş. Boz sözcüğünün baştan beri olumsuz bir vurgusu var: “rengi bozuk” gibi bir şey çağrıştırıyor. Yağız İstanbul ağzında marjinalleşmiş, “köylü” damgası yemiş. Kumral anlam kaymasına uğramış, Ortaasyada pek rastlanmayan bir saç renginin adı olmuş. Esmer de özellikle cilt ve saç rengi alanına hapsolmuş. Geriye boşluk kalmış. O boşluk bir şekilde dolacak tabii, hop, kahve yardıma yetişmiş. Dil nasıl ve neden evrilir konusuna nefis bir örnek.
Yol güven telkin etmez hiç kimseye. Yüksek binalara gizlenmiş keskin nişancılar, ellerinde uzun namlulu silahlar taşırlar. Parkinson hastası tetikçilerin elleri titrer sürekli. Tetik düşer ve ölürsünüz. Senaryo her yerde aynıdır. Şehrin ucuz senaryolarında, üçüncü sınıf ölümler düşecek payınıza. Bir haber ajansının masasında kayda değmez ölümlerle çöpe düşecek haberiniz. Henüz hayata doymadan gideceksiniz. Gencecik gideceksiniz. Gözünüz arkada gideceksiniz. Aniden gideceksiniz. Daha dün bir şeyciğiniz yokken gideceksiniz ve kuyruklarda bir kişilik yer açılacak. Şehir otobüslerinde bir kişilik boşluk olacak. Baylar ve bayanlar bir adım daha ilerleyecek. Şehir sadece bir adım fazladan atacak gidişinizle. Bir adımlık anlam taşıdığınızı fark edeceksiniz. İtiraf edilmemiş eylül aşklarınızı beraberinizde götüreceksiniz. Rahme düşmemiş çocukları, burkularak taşıyacaksınız yanınızda, bir daha yüzünüze değmeyecek hevesli ve aşüfte rüzgârları düşünerek. Duvarlarında talimatlar yazılı binalarda bıraktığınız gençliğiniz kursağınızda kalacak. Gece yarısında karşılaştığınız bir kadına ismini bile sormadan, gözlerinizi acıtan yaralardan bahsetme hayalinizi yitireceksiniz ansızın daha çok öleceksiniz! Siz herkesten daha çok öleceksiniz!
Sayfa 161Kitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.