Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“Olmadığınız bir şeyi olmayı hedeflerseniz, başarısızlığa mahkûmsunuz. Kendiniz olmayı hedefleyin. Kendiniz gibi bakmayı, davranmayı ve düşünmeyi hedefleyin. Kendinize en sadık versiyonunuz olmayı hedefleyin. Kendiniz olma haline kucak açın. Kendinizi onaylayın. Sevin. Bunun için çok çalışın. İnsanlar sizi küçümsediğinde ve sizinle alay ettiğinde, onlara kulak asmayın. Dedikodu çoğu zaman üstü örtük bir kıskançlıktır. Oyalanmayın. Direnme gücünüzü koruyun.”
"Sen bütün viskilerden, bugüne kadar yediğim ve içtiğim her şeyden daha lezzetlisin. Kalmaya geldin değil mi?" diye sordu Clay. Cevabı bir de ondan duy- mak istiyordu. Julia evet anlamında kafasını salladı. "Kalmaya geldim." "Artık kaçmak yok." "Artık kaçmak yok," diye tekrar etti
Sayfa 300
Reklam
Gılgamış Destanı, Ölümsüzlük, Yılanların Deri Değiştirmesi:
Pekala," demiş Utnapiştim, "Sana bir şans daha veriyorum. Eğer okyanusun dibine kadar yüzebilirsen orada dipte yetişen büyülü bir bitki bulursun. Onu koparıp yediğin takdirde, tekrar gençliğine kavuşursun:' Gılgamış hemen fırlamış, ayağına bir taş bağlayıp okyanusa atlamış. Dibe kadar batmış. Orada büyülü bitkiyi bulmuş. Bitkiyi koparıp, okyanus yüzeyine kadar yüzmüş ve evine doğru olan uzun yolculuğuna başlamış. "Eve gittiğimde;' diye düşünmüş, "Bitkiyi yerim ve böylelikle sonsuza dek yaşarım:' Ancak bir gece Gılgamış uyurken bir yılan sürüne sürüne ona yaklaşmış ve bitkiyi bulmuş. Bitki çok güzel koktuğundan yılan bitkiyi yemiş ve anında gençleşmiş. işte bu yüzden yılanlar deri değiştirirler. Yaşlanmaya başladıklarında, buruş buruş olmuş eski derilerini atıp tekrar gençleşirler.
"İçeri girip yatağa yanaştı. Çok güzeldi saçları, çok. Örülüyken bu kadar dalgalı olduğu anlaşılmıyordu. Çoğunlukla hep örülü olan saçların arasına bebek telleri fırlıyor ve başını kuşatan bu teller pek güzel durmuyordu. Ama karşısındaki manzara gösteriyordu ki o küçük saçlar haklıydı. Onların olması gereken yer metal tokalarla tutturulan annelerin özgürlük kucaklarıydı. Böyleyken, hiçbir baskı ve tesir altında değilken çok güzellerdi. Bir bütünün parçasıydılar, bir yağlı boyayı güzel kılan detaylardandılar. Dün onların güzelliğinden Bahar'a bahsetmişti ama bunu kutlaka yenilenemeydi. Onu bu güzel saçları düğüm düğüm etme ve sevdasından vazgeçirmeliydi. Zorlanır mıydı bilinmez. Çünkü Bahar da seviyor gibiydi onları. Seneler boyu herkesten gizlediği hevesleri vardı; saçları da onlardan biriydi, dün gece fark etmişti Ozan."
Sayfa 160 - Pukka YayınlarıKitabı okuyor
Eğer sadece gözlerimize güvenseydik, evrenin sunuyor olduğu birçok şeye karşı kör olduğumuzu fark ederdik. Gama ışını patlamalarında galaksilerin tozlu yapılarına ve hatta Büyük Patlama'dan arta kalan ışımaya kadar birçok şeyden mahrum kalırdık. Bunun nedeni, evrenin gözümüzün görebileceğinden de ötede ışınlar yayması. Görsel ışık, elektromanyetik tayfın çok küçük bir bölümü. Elektromanyetik tayf düşük enerjili radyo dalgalarından çok yüksek enerjili gama ışınlarına kadar uzanıyor. Bizler görsel bölgenin dışındaki şeyleri göremiyoruz. Dünya'da göremediğimiz ışınları üretebiliyoruz. Kızılötesi gece görüşü gözlemleri, röntgen teknolojisi, morötesi güvenlik etiketleri veya müzik ve televizyon yayınları bu görünmez ışıkları kullanıyor. Uzayda ise bu görünmeyen ışık türleri her yerde ve her tür kozmik cisimden geliyorlar. Yani ortada adeta gizli bir evren var.
Sayfa 66 - All About SpaceKitabı okuyor
Kaybının notasını çaldı yüreğim Bu gece de ölü ve yaralı çok kalbimde!
Reklam
Teknolojinin sadece bir görevi vardır: İnsanı tabiatın belirley alik ve baskısından kurtarmak. Teknoloji ve tekniğe, insanı bozdu, yabancılaştırdı, kurban etti, harcadı diye o kadar çok hücumlar yapılıyon ki... Bunlar doğrudur da. Ancak yine bu teknik, insanın kurtarıcısı olabilir. İnsan, gıdasını, giyeceğini, barınağını temin edebilmek için gece gündüz on, on iki saat çalışmak zorundaydı, mecburen çalışıyordu. Bu ilk belirleyicilik, ilk zorlama idi, doğal belirleyicilik ve zorlama. Teknoloji üretim miktarını yükseltiyor ve insanın çalışma süresini bir saate indirerek onu on bir saat serbest bırakıyor, özgürleştiriyor. Fakat bugün insanın, sahip olduğu teknoloji düzeyinin yüksek olmasına rağmen geçmişteki tekniksiz insandan daha fazla çalıştığını görüyorsak, bu, sanayi sebebiyle değil, sanayi üretiminden daha çok tüketimi arttıran ve durmadan insana (üretimi Çev.) yükseltme baskısı yapan burjuvazi sebebiyledir.
Gözlerimi kapatmaktan korkuyorum, hem rüyalardan hem gerçeklerden ürküyorum, ama en çok insanın henüz uyumadığı, gece ve gündüzün gerçeklerinin karıştığı iradenin askıya alınarak anlamsızlığın saltanatının başladığı o dakikaların yarı karanlığından ürküyorum.
Sayfa 28 - Alakarga Yayınları
Doğal döngümüzde milyonlarca yıldır akşamüstü azalan ışık ve gece karanlık vardı. Sistemin ana ayarı buna göre düzenlenmişti. Mesela karaciğerimiz, böbrek üstü bezimiz, pankreasımız bu döngüye göre çalışır. Karaciğerin hem şeker hem yağ metabolizmasında önemli görevleri olduğunu biliyoruz. Kan şekerini düzenlemede, trigliserid denen kan yağlarını ayarlamada çok önemli görevleri vardır. Yukarıdaki çalışmalarda normal karaciğer fonksiyonunda, gece ışığa maruz kalınca şöyle bir farklılık tespit edildi: Gece ışık varsa karaciğer kandan şekeri, insülinden bağımsız olarak hızla kendine çekiyor ve ondan hızla trigliserid, yani kan yağları yapıyor. Bu yağlanmayı da kendinde depoluyor.
Reklam
“Hayat çok garip,” dedi Nora.” Her şeyi bir arada yaşamamız. Dümdüz bir çizgide. Ama resmin tamamı bu değil. Çünkü hayat sadece yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da oluşur. Ve yaşadığımız her an… bir çeşit dönemeçtir.”
Gece kullandığınız elek t ronikler gerçek bir kronik hücresel stres kaynağıdır. Çünkü kor t izol salınımına sebep olur1ar. Işıkları mala­ tonin salınımını engeller. Olması gereken zamanda melatonin yoksa kor t izol kafayı çıkarır. Kor t izolün varlığı zaten hemen yeme davranışını değiştirir. Kor t izol kan şekerini yükseltmek ister. Daha çok yemenizi sağlar, tokluk hissinizin kaybolmasına sebep olur. "Kor t izon tedavisi aldı­ ğım için kilo aldım" diyen tanıdıklarınız vardır. Sonuçta mum ışığı ve şömine ışığı dışında ideal bir ışık düşüne­ miyorum. Elektroniklerinki ise mavi ışıktır.
Zevksiz Alin
Ayağa kalkmış, çardağın arka kısmına geçip korkuluğa yaslanmıştı. Alin'i tek koluyla kucağına taşıyordu. Küçük su kızı başını ona yaslamış gökyüzüne bakıyordu. Daren, "İşte orada olur," dedi. "Yeterince uzun süre bakarsan yıldızların hâlâ parladığını görebilirsin." "Yıldızlara çıkabilir miyim?" diye sordu Alin heyecanla. "Uçabilirsen yaklaşabilirsin," diye cevapladı Gece Yarısı Lordh. "Sen gördün mü onları?" diye sordu Alin. "Hemde çok yakından." "Prenses gibiler mi?" "Işıl ışıllar." "Beni de oraya çıkarır mısın?" Alin, temas etmeyi çok seviyordu, şimdi de küçük elini istekle Daren'in yüzüne yaslamıştı. "Beni Arın'dan daha çok seversen çıkarırım. Şöyle bakim, kim daha yakışıklı," Yemin ederim Alin'in ondan daha olgun olduğu zamanlar oluyordu. "Arın," diye kıkırdadı Alin. "Yok sana yıldız falan," diye suratını astı cehennem lordu,
Sayfa 471 - Dex yayınlarıKitabı okuyor
Leptin yağ dokusundan salgılanır ve tokluk hissi verir dedik ancak kilolu kişilerde o kadar yağ dokusu bulunmasına rağmen neden tok hissetmekte zorlanırlar? Cevap, tıpkı insülin direncinde olduğu gibi, leptin direncinde gizlidir. Hücreler, leptine duyarsızlaşır. Diğer bir deyişle, hücreler leptine karşı dirençli hale gelir. Gece açlığıyla ilişkisine geçersek leptin genellikle en çok gece 02.00-04.00 arasında salgılanır. Bu saatler uykunun en derin olduğu, büyüme hormonunun salgılandığı ve yeterince açlık olduğu için insülinin düşük seviyelerde olduğu saatlerdir. Akşam açlığı ile sirkadiyen ritme uygun saat olan 23.00 öncesinde uykuya dalındığında vücut yağ yakımına başlar. Bu yağ yakımı özellikle istenmeyen organ etrafındaki yağlar başta olmak üzere depo yağlarının yakımıdır. Yakılan yağlar leptin seviyelerini yükseltir. İşte her gece bu süreç gerçekleştiğinde leptin duyarsızlığı azalacaktır. Aynı şekilde, insülin duyarsızlığı da. Ayrıca sabah kahvaltıya uyandığımızda gece boyunca yağ yakımı modunda olan bir bünyeyle uyanmak da işin bonusudur.
Hayatta kalıplar var... Ritimler. Bir hayatta kendimizi köşeye kısılmış hissettiğimizde hüznün, trajedinin, başarısızlığın ya da korkunun, tek bir varoluşun ürünü olduğunu düşünmek çok kolay. Yalnızca yaşamanın değil, belli bir şekilde yaşamanın sonucu olduğunu düşünmek. Demek istediğim, acıya karşı bağışıklık kazanmamızı sağlayacak bir yaşam tarzı olmadığını anlasak, her şey çok daha kolay olurdu. Mutluluğun doğasında acının da olduğunu. Biri olmadan öbürünün de olamayacağını. Tabii ki farklı düzeylerde ve miktarlarda. Ama hiçbir hayatta sonsuza kadar saf bir mutluluk içinde olamayız. Öyle bir hayat olabileceğini düşünmek ancak yaşadığımız hayattaki mutsuzluğumuzu büyütmeye yarar.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.