Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bryan Wilson
İngiltere 'deki kentler ve kasabalarda pub, sergi salonu ve konutlara dönüştürülen kiliseler ve şapeller vardır. 1960'lar ve 1990ların başı arasında yazan İngiliz sosyolog Bryan Wilson bir sekülerleşme süreci yaşandığını ileri sürer. Bununla doğaüstü ve kutsal olanın öneminin azaldığını kasteder; dinin sosyal hayat, kurumlar ve birey üzerinde daha az etkiye sahip olduğunu savunur. Dini hayatın çeşitli yönlerine ilişkin istatistiksel verilerden faydalanarak, anketlere göre daha az çocuğun İngiltere Kilisesinde vaftiz edildiğini, daha az insanın Paskalya Yortusuna katıldığını ve daha çok insanın Tanrı'ya inanmadığını söylediğini belirtir. Wilson modernitenin yani sanayileşme , devletin gelişmesi, bilim ve teknolojideki ilerlemelerin toplumda dini düşüncenin önemindeki bu düşüşe katkıda bulunduğunu söyler. Ortaçağda birbirlerine çok yakın olan devlet ve kilise ayrı egemenlik alanlarına çekilmiştir. Okullarda ve işyerinde dinin rolü önemsiz hale gelmiştir; buralardaki organizasyon prensipleri dini mitlere çok az yer tanır. Hıristiyanlık ve Musevilik gibi dünya dinlerinin yeni kuşakları kabul gören sosyal ayrımlar çerçevesinde sosyalleştirerek statükoyu koruma rolü üstlendiğine inanır. Fakat modernitede din insanlara neye inanmaları ve nasıl davranmaları gerektiğine ilişkin talimatlar verme yetkisini yitirmiştir. Eski tarikatlar parçalandıkça insanlar yeni güvenceler arar. Sosyal parçalanma beraberinde kültürel çoğulculuğu da getirmiştir ; alternatif inançlar popüler olmak için yarışır ve dinler daha özel hale gelir. Bu anlamda sekülerleşme cemaatteki gerilemeyle bağlantılıdır.
"Ne denli Wilson'ın 1918 yılında yayınlanan haritasında Doğu Anadolu'da bir Ermenistan veya Kürdistan gösterilmiş ise de buralarda çoğunluğun Türk olduğu saptanır saptanmaz, tüm Anadolu Türk egemenliğine bırakılacaktı. Böyle düşünen Halide Edip vs. aydınlar, mütarekenin imzalanmasından kısa bir süre sonra 4 Aralık 1918 günü İstanbul'da bir 'Wilson Prensipleri Cemiyeti' kurmuşlardı."
Sayfa 667Kitabı okudu
Reklam
Evvelce Türklüğe lâkayt kalan bazı insaf sahibi Osmanlıcılar, Wilson Prensipleri ortaya atıldıktan sonra: "Türkçülük bize, Osmanlı İmparatorluğu'ndan müstakil, husûsî ve millî bir hayatımız, hudutları etnografi ilmi tarafından çizilmiş millî bir vatanımız, bu vatanda kendi kendimizi tam bir istiklâlle idare etmekten ibaret olan millî bir hakkımız olduğunu vaktiyle birçoğumuzun zihnine ve ruhuna yerleştirmiş olmasaydı, bugün hâlimiz ne olacaktı?" demeye başladılar. Demek ki, yalnız bir tek kelime, mukaddes ve mübarek Türk kelimesidir ki, bu hercümerç içinde doğru yolu görmemize sebep oldu.
Wilson Prensipleri
Wilson meselesine gelince: O bir avanak tuzağıydı.
Sayfa 21 - Türkiye İş Bankası, 2. Baskı - Kasım 2021 İstanbulKitabı okudu
Milli Mücadele sonrasında, eşi Adnan Adıvar'ın da kurucuları arasında bulunduğu Terakkiperver Cumhuriyet Firkasi'nın kapatılması ve Mustafa Kemal'le aralarında çıkan siyasi ihtilaf yüzünden kocası ile birlikte 1925'te Türkiye'den ayrılır. Sırasıyla İngiltere, Fransa ve ABD'de bulunan Halide Edib bu ülkelerde ilmi çalışmalar yürütür ve konferanslar verir. Bu dönemde Batı’da da kadınların kamusal alanda, hele hele entelektüel bir kisvede bulunmasının yadırgandığını hatırlatırsak, karşımızda ne kadar istisnai bir figür olduğunu daha rahat anlarız. 1927'de Nutuk'un Cumhuriyet Halk Fırkası kongresinde okunması ve sonrasında yayımlanmasının ardından Halide Edib The Times gazetesine bir mektup göndererek Wilson Prensipleri Cemiyeti hakkındaki olumsuz ibarelere karşı kendisini savunma ihtiyacı hisseder. Cemiyeť'in çok kısa ömürlü olduğunu, Erzurum Kongresi'nde kabul edilen esaslara göre Mustafa Kemal'in de mandacı olmasa bile mandacılığın direkt karşısında olmadığını belirtir. 9 Eylül 1919 tarihinde Sivas Kongresi'nde oybirliğiyle alınan bir kararla, ABD başkanından Anadolu'ya bir inceleme heyeti gönderilmesi ve bu heyetin İtilaf Devletleri tarafından kendilerine bir barış antlaşması dayatılmadan önce “tarafsız bir milletin berrak görüşü ile" (with theclear vision of a disinterested nation) memleketin içinde bulunduğu şartları tetkik etmesi resmen istenmemiş midir?
Sayfa 181
Önceleri Türkçülüğe ilgisiz kalan bazı insaflı Osmanlıcılar, Wilson Prensipleri ortaya atıldıktan sonra, "Türkçülük bize, Osmanlı İmparatorluğundan ayrı, özel ve milli bir hayatımız, sınırları etnografya bilimi tarafından çizilmiş milli bir vatanımız, bu vatanda kendi kendimizi tam bir bağımsızlık ile yönetmekten ibaret olan milli bir hakkımız olduğunu zamanında bir çoğumuzun zihnine ve ruhuna yerleştirmiş olmasaydı, bugün halimiz ne olacaktı?" demeğe başladılar. Demek ki, yalnız bir tek kelime, kutsal ve mübarek Türk kelimesidir ki, bu karışıklığın içinde doğru yolu görmemize neden oldu.
Reklam
Nazım Hikmet ve Halide Edip Adıvar
Kök olarak Polonya Yahudisi olan Nazım Hikmet Ran ile Selanikli Sabetayist bir aileye mensup olan Halide Edip Adivar Türk edebiyat ve kültür alanında genç dimaglara devamlı yerleştirilmeye çalışılan isimlerdir. Ne yazık ki Nazım 1950'de Sovyetler Birliğine kaçmış. 'Ben Sovyetler Birliğinin çocuğuyum, beni Stalin yarattı' demek bedbahtlığını göstermiştir. Halide ise hayatında zikzaklar çizip durmuştur. Osmanlının baş düşmanlarından ABD başkanı Wilson'la fikir birliği bulunmaktadır. Onun adına İstanbul'da 'Wilson Prensipleri' cemiyetini kuranların başındadır. Ülkemiz işgal edildiği zamanlarda Amerikan mandası istemiş, Kurtuluş Savaşımızın başladığı sıralarda Sultanahmed'de hamâsî konuşmalar yapmış, sonra Kurtuluş Savaşında cepheye gitmiş, Cumhuriyetten sonra Atatürk'e yapılan suikasta adı karışınca yurt dışına kaçmak zorunda kalmış, onun ölümünden sonra Türkiye'ye dönmüştür.
Sayfa 27 - Akgün Yayıncılık, 1. Baskı, 2008Kitabı okudu
Bütün dünyada kuvvetli bir tesir yapan ve yenilmiş milletlere biraz ümit veren Wilson Prensipleri bizde de büyük tesir yaptı ve İstanbul’da Wilson Prensipleri Cemiyeti, tanınmış yazarlar ve avukatlar tarafından kuruldu. Galiplerin yenilen milletlere hiçbir taviz vermeyecekleri hissediliyordu. Taksim faciasına uğrayan Türkiye, tabiî olarak, dikkatini Wilson gibi hiçbir ülkeye göz dikmeyen adamın tarafına çevirdi. Gazete mümessilleri Vakit Matbaası’nda toplanarak Paris’te bulunan Wilson’a bir muhtıra göndermeye karar verdiler. Bu muhtıranın esası: Amerika’nın Türkiye’ye evvelâ muayyen bir zaman için barış temin etmesi, yani taarruzdan korunmasını sağlaması, aynı zamanda Türkiye’ye iktisadî yardımda bulunması, bu yıllar esnasında Türkiye’ye mütehassıslar göndererek yeni bir rejim kurması ve iç kalkınmayı sağlamasından ibaretti. Cemiyet, 1918 yılı Kasım ayında kuruldu. İki ay içinde de ortadan kalktı. Çünkü, Doğu Anadolu ta başlangıçtan beri bunun aleyhindeydi.
Benim bahşedilen ömrümün büyük kısmı, bidayette solcu numarası yapan solcular ve bilahare Müslüman numarası yapan Müslümanlar arasında geçti. En önemli şey kimin nesi, nerenin neyi olduğumdu. Hangi anlayışın tezahürüydüm? Bana bahşedilen ömür 1919'da Ali Rıza Paşa kabinesi tarafından Wilson Prensipleri dikkate alınarak ilan edilmiş Misak-ı Milli'nin zihin kabuğu içinde geçiyordu. 27 mayıs 1960 darbesi bir cins zihin kabuğunu kırıp parçaladı. ...genç yaşımda, "Ben bu işten anlamam!" diyenleri sür'atle terk ettim. Yani beraberliğim her zaman ideologi ehli ile olmak zorundaydı. Dostluğu zihin alanında arayan biriydim. Dostluğun başka herhangi bir yerde aranacağına ihtimal vermedim. Nimetin fark etmede, fark edişte olduğunu başından biliyordum.
Sayfa 27 - TİYOKitabı okudu
Önceleri Türkçülüğe ilgisiz kalan bazı insaflı Osmanlıcılar, Wilson Prensipleri ortaya atıldıktan sonra, "Türkçülük bize, Osmanlı İmparatorluğundan ayrı, özel ve milli bir hayatımız, sınırları etnografya bilimi tarafından çizilmiş milli bir vatanımız, bu vatanda kendi kendimizi tam bir bağımsızlık ile yönetmekten ibaret olan milli bir hakkımız olduğunu zamanında bir çoğumuzun zihnine ve ruhuna yerleştirmiş olmasaydı, bugün halimiz ne olacaktı?" demeğe başladılar. Demek ki, yalnız bir tek kelime, kutsal ve mübarek Türk kelimesidir ki, bu karışıklığın içinde doğru yolu görmemize neden oldu.
Reklam
I. Dünya Savaş'ında Rusya, Avusturya ve Osmanlı İmparatorluklarının yıkılması da gösterdi ki, bu sosyal kıyamet pek yakınmış, acaba Türkler, bu sosyal mahşer meydanına kendilerinin de Türk adlı bir millet olduklarını, Osmanlı İmparatorluğu içinde kendilerinin de özel bir vatanları ve milli hakları bulunduğunu bilmeyerek, anlamayarak çıkmış olsaydılar, şaşkınlıktan ne yapacaklardı? Yoksa "Mademki Osmanlılık yıkıldı, bizim artık hiçbir milli ümidimiz hiçbir politik emelimiz kalmadı mı diyeceklerdi? Önceki Türkçülüğe ilgisiz kalan bazı insaflı Osmanlıcılar, Wilson Prensipleri ortaya atıldıktan sora, "Türkçülük bize, Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrı, özel ve milli bir hayatımız, sınırları etnografya bilimi tarafından çizilmiş milli bir vatanımız, bu vatanda kendi kendimizi tam bir bağımsızlık ile yönetmekten ibaret olan milli bir hakkımız olduğunu zamanında bir çoğumuzun zihnine ve ruhuna yerleştirmiş olmasaydı, bugün halimiz ne olacaktı?" demeğe başladılar.
Sovyetler’in bize silah ve para yardımı için söz verdiği gün... ABD Başkam Woodrow Wilson “bağımsız Ermenistan’ın kurucu babası” olma hayaliyle, Ermenistan’ın sınırlarını çizen raporunu açıklıyordu. Princeton Üniversitesi’nde rektörlük yapan, tarih profesörü olan, dünya düzenine dair görüşleri nedeniyle 1919 yılında Nobel Barış Ödülü’ne layık görülen Wilson, Türkiye’nin doğu bölgelerinin neredeyse tamamını Ermenistan’a armağan ediyordu! Bizim Amerikan mandacılarının kurduğu Wilson Prensipleri Cemiyeti’nin Wilson’ı işte buydu!
101 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.