“Size gerçek, gerçeğin ta kendisi olarak diyorum ki: toprağa düşen bir buğday tanesi yok olmazsa, yalnızca bir buğday
tanesi olarak kalır; ama yok olursa, o zaman bereketli ürün doğurur.”
(İncil, Yohanna’dan XII. Bap, 24)
Güzel ve kaliteli kitapları ikiye ayırıyorum: Bir an önce bitirme arzusu oluşturanlar ve olabildiğince geç bitirme arzusu oluşturanlar. ‘Adsız Sansız Bir Jude’ benim için olabildiğince geç bitirme arzusu oluşturan bir metin oldu. Daha ilk sayfadan yakalayıp beni içine çekmeyi, metni yaşatmayı başardı ve geçirdiğim bu on bir günlük okuma süreci
Ömer Hayyam'ı bu dörtlükleriyle tanıdım. Kendisinin XI. yüzyılın ortalarında doğduğu ve XII. yüzyılın ilk çeyreğinde öldüğü söylenir.
Hayyam, tam olarak şarap aşığı ve Tanrı düşmanı olarak nitelendirilebilir. Dörtlüklerinin neredeyse hepsinde şaraba olan aşkını dile getirmiş ve Tanrı'nın şarabı haram kılması üzerine eleştirilerde bulunmuştur. Hayatını neredeyse şarap içmeye adamış, bu dünyada şaraptan başka bir şey istemediğini dile getirmiştir. Ama bazı araştırmacılar her dörtlüğün Hayyam'a ait olmadığını, bazı dörtlüklerin başka şairlere ait olduğunu ama açık sözlü olamadıkları için Hayyam'a yazdırdıkları düşünülmektedir. Bu tarafı tabii ki muamma.
Az puan vermemin sebebi ise sürekli şaraptan bahsetmesidir. Aynı konuyu farklı farklı şekillerde dörtlüklere yansıtmıştır. Bu durum okurken zaman zaman sıkılmama neden oldu. Tanrı üzerine birçok eleştirisi de mevcuttur. Hatta bu kadar eleştiriyi o dönemde nasıl yaptığına da şaşırdığım oldu ama dörtlükleri o yaşarken değil ölümünden sonra başkaları tarafından kağıda geçirilmiş ve çoğu XV. yüzyıldan kalma kitaplarda bulunup o şekilde yayımlanmıştır. Yine de Hayyam'ın o dönemlerde bu kadar eleştiri barındıran şiirleri yazması, bu kadar cesareti inanılmaz güzel. Tavsiye edebileceğim bir kitap ama okurken önyargılarınızı bir kenara bırakmanızı tavsiye ederim. Okuyacak arkadaşlarıma keyifli okumalar dilerim.
Rasûlullah (sav) şöyle buyurdu:
“Mümin güzel koku satan kimseye benzer. Onunla beraber oturursan sana faydası olur, beraber yürürsen sana faydası olur, beraber iş yaparsan yine sana faydası olur.”
(Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr , XII, 319)
Antoine de Saint-Exupéry, asıl mesleği pilotluk olmasına rağmen edebiyat dünyasına birçok eser kazandırmış bir yazardır. 1944 yılında görevdeyken uçağıyla birlikte kaybolmuş ve ölüm sebebi hakkında kesin bir sonuca varılamamıştır. Varoluşçu ve hümanist bir dünya görüşüne sahip olan yazar, bu yaklaşımını eserlerine de yansıtmıştır. Exupéry; sanatı
“Mümin güzel koku satan kimseye benzer. Onunla beraber oturursan sana faydası olur, beraber yürürsen sana faydası olur, beraber iş yaparsan yine sana faydası olur.”
(Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, XII, 319)
Kadınla ekilmiş toprağın özdeşleştirilmesine pek çok toplumda ve Avrupa halk inanışlarında rastlarız. Bir Mısır aşk şarkısında sevgili "ben toprağım," der. Videvdat'da ekilmemiş yer çocuksuz bir kadına benzetilir. Masallarda kısır kraliçe şöyle yakınır: "Hiçbir şeyin yetişmediği bir tarla gibiyim." Buna karşın XII. yüzyıldan bir şiirde Meryem Ana "'Meyve verdiği halde saban işlemez toprak" olarak onurlandırılır. Ba'al, "tarlaların kocası" olarak adlandırılır. Kadınla, toprağın özdeşleştirilmesi özellikle Sami halklarında yaygındır. İslam metinlerinde de, kadın "tarla," "bağ" olarak adlandırılır. Kuran'da, "Kadınlarınız sizin tarlanızdır," denir. Manu yasalarında "kadının bir tarla olarak kabul edilebileceği, erkeğin de tohum olduğu" söylenir. Narada bu kuralı şu biçimde yorumlar: "kadın tarladır ve erkek tohum dağıtandır." Fince bir atasözü "genç kızların bedenleri tarlalarıdır" der.
« ... romanı tanımıyoruz; tanımayınca da roman üzerinde ve roman adına bazı yanlışlıklar yapıyoruz. Okuyucuyu bir tarafa bırakalım, bugün roman yazmaya niyetlenenlerin yanısıra, romanı eleştirmeye çalışanların bir kısmı da romanı tanımıyor..»
' Prof. Dr. Mehmet Tekin'in edebiyat araştırmalarında artık bir klasik kabul edilen Roman Sanatı
Kleopatra (M.Ö. 69 - 30)
M.Ö. 81 yılında Mısır kargaşa içindeydi. Büyük İskender’in altın tabutunu eritmeye cüret eden firavun IX. Ptolemy ölmüştü. Aileler arası kanlı savaşlar başlamış ve kral olabilecek hanedan üyesi erkeklerin bu hakkı yok edilmişti. Bu durumda son firavunun kızı III. Bernice kraliçe oldu. Onun ve daha sonra da kocasının öldürülmesiyle kaos yeniden başladı. Ülke firavunsuz kaldı. Bazı denemelerden sonra XII. Ptolemy iktidarı ele geçirdi.
Bu arada, XII. Ptolemy’nin iyi eğitimli, birçok dil bilen, akıllı kızı VII. Kleopatra yavaş yavaş öne çıkmaya başladı. Ama XII. Ptolemy zor durumdaydı, çünkü babası Mısır’ı Roma’ya bırakmayı vadetmişti. Romanları İçin sürekli vergi toplayarak, onlara hediyeler, paralar yollamaya başladı. Ağır vergiler nedeniyle yeniden ayaklanmalar baş gösterdi. Durmak bilmeyen kargaşanın ardından gözden düşmüş olarak öldüğünde, taht Kleopatra’ya kaldı.
Ömrümüzde hasretini çektiğimiz şeye asla kavuşamayacağız, bu kesin; ama ömrümüzü o şekilde sürdüreceğiz ki her aşamada aramayı göze aldığımız şeyi hak eden biz olacağız.
"Ey gökler, aynısını yapın sizler de!
Şehvete doymuşlara,
Başkalarını düşünmeden bollukta yüzenlere,
Vurdumduymaz, kayıtsız yaşamlarıyla,
Siz tanrıların ilkelerini hiçe sayıp köle edenlere,
Gösterin gücünüzü vakit geçirmeden,
Ortadan kalksın bu dengesizlik,
Herkes ihtiyacı kadar edinsin artık." Sy 109
Kitabı üç kelime ile