Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sordukları zaman, bana ne iş yaptığımı, evli olup olmadığı, kocamın ne iş yaptığını, ana babamın ne olduklarını sordukları zaman, ne gibi koşullarda yaşadığımı, yanıtlarımı nasıl memnunlukla onayladıklarını yüzlerinde okuyorum. Ve hepsine haykırmak istiyorum. Onayladığınız yanıtlar yalnız bir yüzey. Ne düzenli bir iş, ne iyi bir konut, ne sizin "medeni durum" dediğiniz durumsuzluk, ne de başarılı bir birey olmak ya da sayılmak benim gerçeğim değil. Bu kolay olgulara, siz bu düzeni böyle saptırdığınız için ben de eriştim. Hem de hiç çaba harcamadan. Belki de hiç istediğim gibi çalışmadan. İstediğiniz düzene erişmek o denli kolay ki... Ama insan gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, kanını, aklını, varoluşunu verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiçbir değeri yok ki... Bırakıyorsun insan onları kendisiyle birlikte gömsün. Ama hayır, hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla hiç bağdaşan yönüm yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum. Hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinene iyi yer verdiğiniz için. Aranızda dolaşmak için çalışıyorum.
Luka:Gerçek diyorsun ya hani...Gerçek her zaman yararlı değildir insana...Mesela vaktiyle adil ülke diye bir şeye inanan bir adam tanırdım... Babnov:Neye? Luka:Adil ülkeye..."Bu dünyada adaletin olduğu bir yer olmalı." derdi...Güya burada değişik,iyi insanlar yaşıyorlarmış! Birbirlerine saygı,sevgi gösterip karşılık beklemeden yardım
Reklam
"Demiyorlar mı zaten, her yıl belli bir yüzde harcanmalıymış ki, geri kalanlara engel olunmasın, rahat edebilsinler... Yüzde, ha!.. Doğrusu, görkemli bir sözcük! Hem yatıştırıcı, hem bilimsel! Yüzde deyiverdin miydi, akan sular durur; korkulacak bir şey yok demektir artık... "Yüzde" yerine başka bir sözcük kullanılıyor olsaydı, böylesine tedirginlikten uzak olunmazdı herhalde... İyi ama, ya Duneçka da buna değilse bile, bir başka yüzdenin içine giriverirse?.."
Raymalı-aga kendi zamanında çok tanınmış bir cırav (yırcı), bir ozan idi. Daha küçük yaşta ün kazanmıştı. Tanrı vergisi bir yetenek ve kişiliğinin üç güzel özelliği sayesinde bozkırın en ünlü yırcısı, âşık ozanı olmuştu: Güftesini kendi yazar, bestesini kendi yapar ve güzel sesiyle bunları hem çalar, hem söylerdi. Dinleyenler ona hayran
Sayfa 334 - Ötüken
Aşk yetkinleştirir ya da zarar verir. Aşk ne kadar mutsuzsa bırakacağı sakatlık da o kadar büyük olur. Aşk yaratı­cı değilse, tüm gerçek yaratımları sonsuza dek engeller. Aşk zor­badır, hem de sıradan bir zorba. Bu durumda bu aşka her şe­yini vermeden sevmeyi benimsediği için büyük bir üzüntü his­sediyordu. Zamanın ve ruhun bu anlamsız
Melankoliyi kovacak yerde, neden açlığı, susuzluğu gidermeye çalışmalı? Hiçbir Tanrı, genel olarak hiçbir varlık, ben şu sanıdayım ki, eğer hasetçi değilse benim ne güçsüzlüğümden, ne de mutsuzluğumdan haz duyar, ya da göz yaşları, hıçkırıklar ve korkunun benim için iyi olacağını düşünür; tersine, duyduğumuz sevinç ne kadar büyükse, yükseldiğimiz yetkinlik hali o kadar büyüktür, yani tanrısal tabiata o kadar karışırız. Bunun için bilge kişi yiyerek ve içerek kendi bedenini besleyecek ve kuvvetlendirecektir; nitekim kokuları, çiçekleri, musikiyi, zevkle yapılmış elbiseleri, beden egzersizlerini ve gösterileri sevecektir.
Sayfa 20 - Dost Kitapevi 9.Baskı
Reklam
Bilirsin ki sevinç iyi bir muhbirdir; dolayısıyla, hiç kimse sevinci, kendisi sevinç içinde olandan daha iyi telkin edemez. Esasen, sevinç üstatlarının bizzat sevinçli olmaktan, ya da sevinç olmaktan başka yapacak bir şeyi yoktur; o sevinç telkin etmek için ne kadar çabalarsa çabalasın - kendisi sevinçli değilse, verilen ders mükemmel değildir. Velhasıl, sevinçten daha kolay öğretilebilecek başka hiçbir şey yoktur.
Sayfa 45 - Pinhan YayıncılıkKitabı okudu
Bu kadar çelimsiz ve dayanıksızsak eğer, çok daha iyi bizim için, çünkü o zaman, gelecekteki varlığımızın sınırsız olanaklarına karşı çıkacak bir şey yok demektir. Dayımın ölümüyle bir kez daha kanıtlandı bu. Öldüğünde yüzü sakin, huzur dolu ve ciddiymiş, oysa yaşadığı sürece, gençliğinde de yaşlılığında da hiç öyle olmadığı bir gerçek. Mezarın ötesinde bir yaşam olduğunun -en ciddisi değilse bile- kanıtlarından biri bu bence. Aynı şekilde, beşikteki bir çocuğun gözlerinde de onu uzun süre yeterince seyredersen eğer, sonsuzluğu görürsün. Kısacası, bu konuda hiç bir şey bilmiyorum, ama işte, hergün yaşadığımız günlük, gerçek yaşamı tek yönlü bir tren yolculuğu haline getiren de bu bilmeme duygusunun ta kendisi... Hızla ilerliyorsun, ama hiçbir nesneyi yakından ayırd edemiyorsun ve , lokomotifi göremiyorsun...
Güç noktalarının kontrol amaçlı kullanımında uzmanlaşmış kişiler, yalnızca kontrol etme ihtiyacı duyacaklarını hissettiklerinde ileri gider ve kontrol eden bir “güç noktası” edinirler. Eğer kontrol edilecek konular önemli değilse güç noktalarını başkalarına bırakırlar. Güç noktaları, bir insanın, çok sayıda insan tarafından en iyi görülebileceği ve duyulabileceği yerlerdir. Korda’nın belirttiği gibi, güç noktası bir partideki tüm insanların er ya da geç cazibesine kapılacağı bir yerdir. Herkesle tanışmak için tek yapmanız gereken o noktada durmaktır. Noktanın görsel ve akustik ayarlarının da onu güçlü kılmak için birbiriyle uyumlu olması işe yarar. Odanın ortasında oturmaktansa, bir köşede, etkileyici bir heykelin yanında ayakta durmak daha etkilidir. Köşede; tabanın, tavanın ve duvarların çizgileri sizin ayakta durduğunuz yerde birleşir. Bu noktada pozisyonuz heykelle birleşince insanlar gözlerini size doğru çevireceklerdir.
“…Alışmışlar da buna… Ağlaya sızlaya da olsa alışmışlar. İnsanoğlu denen aşağılık yaratığın alışamayacağı hiçbir şey yok galiba!..” Dalıp gitmişti. - İyi ama, ya ben yanılıyorsam?.. -diye haykırdı birden.- Ya insanoğlu aşağılık bir yaratık değilse?.. Yani genel olarak tüm insanlık, tüm insan soyu… O zaman geri kalan her şey boş bir inançtan, kuruntuya dayanan bir korkudan başka bir şey değil… O zaman… hiçbir engel yok… Zaten olmaması da gerekir!..
Sayfa 32 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.