Türk edebiyatının ilk psikolojik romanı kabul edilen Eylül…
Yazarın okuduğum ilk kitabı. İçinde yaşadığı dönemde toplumdan gelecek eleştirileri, ayıplamaları düşünmeden böyle bir roman yazması gerçekten çok etkileyiciydi.
Yeni evlenen Suat ile Süreyya, Süreyya’nın babasının köşkünde annesi, kardeşi Hacer, eniştesi Fatin hep birlikte yaşıyorlardı. Süreyya’nın kuzeni Necipte onları sık sık ziyarete geliyordu. Artık köşkten sıkılmış olan Suat ile Süreyya deniz kenarında bir yalı kiralarlar. Orada çok güzel günler geçirirler ve o günlerde yanlarında Necipte vardır ,Necip Süreyya’nın kuzeninden çok yakın arkadaşı gibidir. Zaten bekar olan Necip, Suat’ın Süreyya’ya olan davranışlarından ve düşüncelerinden çok etkilenir ve kendi kendine keşke benimde Suat gibi bir eşim olsa o zaman çok mutlu olurdum der. Ve bir süre sonra Suat 'dan etkilenmeye ona aşık olmaya başlar. Bir süre sonra Suat bunu fark eder önce bu durumdan korksa da Süreyya’nın bencil oluşu, sadece kendi mutluluğuna bakması ona birazda olsa güç verir ve o da Necip’e karşı bir şeyler hissetmeye başlar ama içinde hep bir suçluluk duygusu vardır.
Kitap genel olarak güzeldi, ilk yirmi sayfadan sonra sıkılmaya başladım ve bu son sayfaya kadar devam etti ta ki kitap bitene kadar. Kitap bittikten sonra bana çok etkileyici ve güzel geldi her şey o zaman yerli yerine geldi. ama keşke sonu öyle bitmeseydi daha farklı bir son beklerdim sanki yarıda bırakılmış gibiydi.