Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yaren Bilici

Yaren Bilici
@yarenoid
7 okur puanı
Mayıs 2018 tarihinde katıldı
Yaren Bilici tekrar paylaştı.
Dün tütüncüdeki kasiyerin intihar ettiğini söylediklerinde inanamadım. Zavallı, demek ki varmış! Onu hepten unutmuştuk oysa, tanımayanlar kadar biz tanıyanlar da. Yarın daha da çok unutacağız. Bir ruhu varmış meğer-kendini öldürdüğüne göre buna şüphe yok. Ya tutkuları? Dertleri? Elbette... Ama bütün insanlığa olduğu gibi bana da ondan tek kalan, pis, omuzlara oturmayan bir ceketin üzerinde salınan, saf bir gülümsemenin anısı. Fazla hissetmekten kendini öldürecek kadar şiddetle hissetmiş bir adamdan bana kalanların hepsi bu kadar, insan herhalde başka şey için kıymaz kendi canına...
Sayfa 389
Reklam
Yaren Bilici tekrar paylaştı.
"Romantizmin bütün kötülüğü, bize gerekli olan şey ile arzuladığımız şeyi birbirine karıştırmasıdır. Hepimiz hayatta, hayatın korunması ve sürdürülmesi için kaçınılmaz olan şeylere gerek duyarız; öte yandan hepimiz daha iyi bir hayat, eksiksiz mutluluk, hayallerimizin gerçekleşmesini vb. isteriz. İhtiyaç duyduğumuz şeyleri istememiz insanca bir davranıştır, yalnızca gerekli olanı değil, arzulanır bulduğumuz şeyleri istemek de insancadır. Hastalıklı olan, gerekli olan ile arzulanır olanı aynı şiddetle arzu etmek, kusursuzluk özlemi yüzünden, ekmeksiz kalmış gibi acı çekmektir. Romantizm hastalığı budur işte: sanki sahip olmanın bir yolu varmış gibi Ay'a göz dikmek."
Sayfa 86 - Can Yayınları
Yaren Bilici tekrar paylaştı.
Bazen düşünüyorum da, düşlerimi birleştirerek kendime kesintisizce akacak ikinci bir hayat kursam ne hoş olurdu, günlerimi düşsel konuklarla, uyduruk insanlarla geçireceğim, acısını da keyfini de yaşayacağım ikinci bir hayat. Öyle bir dünyada başıma felaketler gelir, büyük sevinçler üzerimde erirdi. Ve bana dair hiçbir şey gerçek olmazdı. Ama herşeyin kendine has, muhteşem bir mantığı olurdu, herşey haz verici bir yalanın ritmiyle akıp giderdi, herşey ruhumdan yapılmış bir şehirde olup biterdi, ruhum ise sakin bir trenle içimde çok uzaklara, çok uzaklardaki bir perona gidip kaybolurdu... Ve bütün bunlar hem dış hayattaki gibi, hem de Güneşin Ölümü'ndeki estetik gibi açık, kaçınılmaz olurdu.
Sayfa 164

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Yaren Bilici tekrar paylaştı.
"... insan yetişkin olduğunda erkek ya da kadın olmak üzere doğar; doğal olarak, bir eş olmak için, zengin ya da yoksul olmak için doğmaz, hele Katolik ya da Protestan olmak, İngiliz ya da Portekizli olmak için hiç doğmaz. Toplumsal kurgular sayesinde şu ya da bu olunur. Peki ya bu toplumsal kurgular neden kötüdür? Çünkü bunlar bir kurgudur, çünkü doğal değillerdir. Para devletten daha iyi değildir, aile dinlerden daha iyi değildir. Bunların yerine başka kurgular olsaydı, bunlar da kötü olurdu, çünkü bunlar da yine kurgu olurdu, çünkü bunlar sırası geldiğinde doğal gerçeklerin üzerine gelip yapışır ve onları boğarlardı. Dolayısıyla, istisnasız tüm kurguların ortadan kaldırılmasını hedefleyen saf anarşist sistemden başka her sistem, tüm diğer sistemler birer kurgudur."
Yaren Bilici tekrar paylaştı.
Özgürlüğe olan korkakça sevgimiz (ansızın özgür kalsak, bu sefer de yepyeni birşey olduğu için yadırgar, hemen kaçardık özgürlükten) köleliğin üzerimizdeki ağırlığını açıkça gösteriyor. Beni ele alalım; her şeydeki, yani kendimdeki tekdüzelikten kurtulmak uğruna bir kulübeye ya da mağaraya kaçmaya hazırım, ama, kendi varlığımın bir özelliği olan tekdüzeliği gittiğim heryere taşıyacağımı bile bile, o kulübeye gitmeli miyim acaba? Var olduğum yerde, var olduğum için göğsüm sıkışırken ve bu hastalığın etrafımı saran şeylerden değil, ciğerlerimden kaynaklandığını bilirken, daha rahat nefes alabileceğim bir yer bulabilir miyim? Katıksız güneşi ve özgür enginleri, görünen denizi ve bütün ufku deliler gibi arzulasam da, kim bilebilir yatağımı ya da alışık olmadığım yiyecekleri, hatta sadece artık aşağı dört kat inmemeyi, köşedeki tütüncüye uğramamayı, geçerken aylak berbere selam vermeyecek olmayı yadırgamayacağımı?
Sayfa 224
Reklam
Yaren Bilici tekrar paylaştı.
İnsan, kapalı bir pencerenin dibinde vızıldıyan kör ve nafile bir böcekten başka nedir ki? Pencerenin ötesindeki ışık ve ısı odağını içgüdüsel olarak hisseder. Ama kördür, göremez; ışıkla arasına giren şeyi de göremez. Dolayısıyla, gözü dönmüş bir halde ışığa yaklaşmaya çalışır. Işıktan uzaklaşsa da, pencereden geçerek ona asla yaklaşamaz. Bilim, bu böceğe nasıl yardım edebilir? Camın yüzeyinin eğri büğrülüğünü, pürüzlerini keşfedebilir, kimi yerinin daha kalın kimi yerinin daha ince olduğunu, bir yerinin daha kaba başka yerinin daha incelikli olduğunu saptayabilir. Ama kibar filozof, bütün bunlarla ışığa ne kadar yaklaşabilir? Gerçekten görebilecek kadar yakın olabilir mi? Sanırım dışardaki ışığa kendini fırlatabilmek için, pencereyi bir biçimde zorlamayı her şeye rağmen başaran dahi insan ya da şairdir. O zaman da, herkesten çok daha öteye gitmenin sıcaklığını ve sevincini hisseder; ama o bile hep kör değil midir? Ezeli Hakikati gerçekten daha yakından tanıyabilir mi o? İzin verin metaforu biraz daha sürdüreyim. Kimileri pencereden ters yönde geri geri uzaklaşır ve önünde pencereyi bulamayınca, işte, o zaman "Camı aştık!" diye haykırırlar.
Ama bizler renk verenler olduk...
(...) Ne var ki, her iki taraf da söz konusu tablonun -biz insanların şu anda yaşam ve deneyim olarak adlandırdığımız şeyin- aşamalı olarak olmaya geldiği olasılığını, hatta, şu anda bile tümüylü olmakta olduğunu ve bu yüzden yaratıcı (yeterli neden) hakkında herhangi bir sonuca varmamıza, hatta böyle bir sonucu basitçe reddetmemize olanak veren sabit bir varlık olarak değerlendirilmemesi gerektiğini göz ardı etmiştir. Çünkü biz binlerce yıl boyunca dünyaya ahlaki, estetik ve dinsel taleplerle yaklaştık, kör bir eğilimle, tutkuyla ya da korkuyla ve mantıkdışı düşünmenin kötü alışkanlıklarıyla eğlendik, bu dünya adım adım böylesine harikulade parlak, korkunç, derinlemesine anlamlı, duygulu oldu ve bizim rengimizi aldı; ama bizler renk verenler olduk; insan aklı görünümlerin görünmesini sağladı ve kendi hatalı görüşlerini şeylere de taşıdı.
Sayfa 35 - Say YayınlarıKitabı okudu
Yaren Bilici tekrar paylaştı.
Çok değerli!
"İlk karşına çıkanla tartışma; yalnızca iyi tanıdığın, saçmasapan şeyleri savunmayacak kadar anlama yetisine sahip olduğunu ve utanılacak durumlara düşmeyeceğini bildiğin kişilerle tartış; otoritenin dikte ettiklerine göre değil, nedenlere ve gerekçelere dayanarak tartışmayı bilenlerle; sunulan nedenleri dinleyip dikkate alanlarla; ve nihayet gerçeğe değer veren, karşı tarafın ağzından bile olsa iyi nedenleri memnuniyetle dinleyen ve doğruyu karşı taraf söylediğinde, yani kendisi haksız olduğunda da bunu hazmedebilecek kadar adalet duygusuna sahip olanlarla tartış. Demek ki yüz kişi içinde tartışmaya layık bir kişi bile zor çıkar. Geri kalanı bırakın ne isterlerse konuşsunlar. Çünkü budalalık insan hakkıdır."
Yaren Bilici tekrar paylaştı.
Tartışmadan galip çıkan kişi, çoğunlukla bunu önermesini oluştururken yargıda bulunma yetisinin doğru işlemesine değil, o önermeyi kurnazlık ve beceriklilikle savunmuş olmasına borçludur.
Yaren Bilici tekrar paylaştı.
Hastalığın, hastalık gerçekliğine ve değerine sahip olabilmesi ancak, onu bu şekilde tanımlayan bir kültür içerisinde münkün olur.
Reklam
Yaren Bilici tekrar paylaştı.
Yazmak, bizi ölümden ve ölüden ayıran bu mesafeye yerleşmektir.
Sayfa 55 - Metis Yayınları
Yaren Bilici tekrar paylaştı.
akıldan "güvenle ve izlendiği konusunda kesin olarak ikna olmuş olarak" çıkmak, " işte bana deli olmak denilen şey buymuş gibi geliyor."
Sayfa 358
Yaren Bilici tekrar paylaştı.
Göz, kendini görmek isterse, bir göze, bu gözde gözün erdemi, yani görme erdemi olan yere bakmalıdır.
Yaren Bilici tekrar paylaştı.
Kendi kendimizi sözcüklerimizin ve edimlerimizin biçimlerinde tanımlarız. İnsani doğamız, öz çözümlemeyle keşfedilmesi gereken gizli saklı bir gerçeklik değil, kim olduğumuza ilişkin kamusal tanımlar vermek üzere seçti­ğimiz biçimlerin toplamıdır.
231 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.