Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Riyakarlık ve ahlak üzerine...
Riyakarlık diyince aklımıza   "ibadette gösteriş yapmamak"  gelse de aslında çok geniş  bir bağlama sahip. TDK riyakarlığı  "toplumun, insanlığın etiğine, dinine aykırı yapılmakta olan davranışlar" veya "insanları yanıltmak veya aldatmak amacı ile, kendi çıkarları dahilinde yalan söylemekten kaçınmayan kişi" olarak
Yaşam biçimi, rüyalarımızın yazarı, yapımcısı ve yönetmenidir.
Sayfa 100
Reklam
Aslında başkalarının görüşlerine verdiğimiz değer ve bu görüş hakkındaki sürekli endişemiz, neredeyse her mantıklı amacı aşar; öyle ki, bir tür genel yaygınlığı olan ya da daha çok doğuştan gelen bir düşkünlük olarak görülebilir. Yapıp ettiğimiz her şeyde, neredeyse her şeyden önce başkalarının görüşü gözetilir ve daha yakından baktığımızda, yaşadığımız tüm kaygıların ve korkuların bu görüş hakkındaki endişemizden kaynaklandığını görürüz. Çünkü, bizim hastalıklı bir hassaslıkta olduğu için sık sık hastalanan tüm özgüvenimizin, tüm kibirliliğimizin ve iddialarımızın ve aynı zamanda tüm gösterişimizin ve böbürlenmemizin temelinde başkalarının görüşü yatmaktadır. Lüks, bu endişe ve düşkünlük olmadan, olduğu şeyin onda biri bile olamazdı.
"Kişinin nihai amacı, gündelik aktivitelerini kullanarak yaşamının erbabı olmak, böylece de yaşam sanatına vakıf olmaktır. Her branştan üstatlar önce yaşam konusunda ustalaşmalılar, çünkü her şeyi ruh yaratır."
176 syf.
9/10 puan verdi
·
25 günde okudu
Ayurveda, kökeni Hindistan’a dayanan, asırlardır uygulanagelen bir doğal şifa sistemidir. Ayurveda Sanskritçe bir kelime olup, “yaşam bilimi” anlamına gelmektedir. Ayurveda’nın amacı; sürdürülebilir sağlıktır.Temel varsayımı ise; “Aradığın her şey doğada var!”dır. Ayurveda, öncelikle kişinin beden tipinin/doshasının/fıtratının tespiti ile ilgilenmekte ve bunun dengede kalmasını sağlamaya çalışmakta, dengesizlik durumunda da nasıl dengeye sokulacağı ile ilgili rehberlik sunmaktadır. Ayurveda’ya göre; kişinin kendisine ve başkalarına şifa vermesinin ilk şartı bu üç dosha’yı (Vata, Pitta ve Kapha ) net şekilde anlamasıdır. Yoga House çatısı altında Elif Karaöz hocamız tarafından verilen “Ayurveda’ya Giriş Semineri” sonrasında edindiğim bilgiler ışığında kendime dair bir keşif yolculuğu başladı diyebilirim. Artık doshalara dair farkındalıkla bedenimde ne neden oluyor? Aslında nasıl olması gerekli? Bunun için yapmam gerekenler neler? gibi pek çok soru cevabını buldu diyebilirim. Sağlıklı ve dengeli bir yaşam için gerekli hap bilgilerle, küçük dokunuşlarla büyük ve önemli değişikliklere şahit oldum. Siz de bu tarz bir farkındalık deneyimlemek isterseniz bu kitabı okuyabilir, ayurveda ile ilgili seminerlere katılabilir ve bu bilgileri hayatınıza katarak bu muazzam deneyimi yaşayabilirsiniz.
Ayurveda
AyurvedaVasant Lad · Okyanus Yayınları · 20158 okunma
Kimse saf, masum değildir. Yaşayan kirlenir; önemli olan safiyeti, masumiyeti yaşamın amacı haline getirmektir. Aslolan yaşamdır. Yaşam olduğu sürece saf olmak, masum olmak umudu da vardır.
Sayfa 112
Reklam
"Dini asketizmin gücü, bir de bunun üstüne, emrine ölçülü, bilinçli, olağanüstü çalışkan ve işe, tanı tarafından istenen yaşam amacı olarak bakan işçiler verdi"
Sayfa 155
Evlik yapacaklar, aman dikkat lütfen dikkat
Suça yönelik kişiler, sevgi ilişkisinde karşı tarafa yalnızca sahip oldukları bir mal gözüyle bakarlar. Çoğunlukla bu kişilerin sevginin satın alınabileceğine inandıkları görülür. Cinsel yaşam böyleleri için kazanılıp ele geçirilecek bir nesne gibidir. Sevgide karşı taraf bir hayat arkadaşı değil, sahip olunan bir nesnedir. "İstediğim her şeyi ele geçiremedikten sonra yaşamanın ne yararı var bana?" diye sorar pek çok suça yönelik kişi.
Söz konusu dar sınırlar bir kez kendini açığa vurduğunda, insanlar artık toplum için bir şey yapamayacak duruma gelir. İşbirliğine eğilimin en son kalıntısını da elden çıkarır, kaçıp suça sığınırlar. Beri yandan pek çok gözlemimizden biliyoruz ki olumlu koşullarda suça yönelmeyen bir hayli insan vardır; ama beklenmedik güçlükler karşısında onların da suç işleyebildiklerini görmekteyiz. Önemli olan yaşam üslubudur, güçlüklere ve sorunlara yaklaşım biçimidir.
Detay çok, dar görüşe yer olmamalı
Bir insan için tipik yaşam üslubu, o insanın çocukluğunun çok erken bir döneminde kurulup çatılır, ana hatları daha dört, beş yaşlarında belirginleşir. Dolayısıyla, yaşam üslubunu değiştirmenin kolay bir iş sayılacağını düşünemeyiz
Reklam
Neolitik çağın sona ermesinden bu yana dünyada üç tür insan olagelmiştir: Yüksek, orta ve aşağı. Bu üç kesimin amaçları asla uzlaştırılamaz. Yüksek kesimin amacı, bulunduğu yeri korumaktır. Orta kesimin amacı yüksek kesimle yer değiştirmektir. Aşağı kesimin amacı ise - bir amacı varsa kuşkusuz, çünkü aşağı kesimin temel özelliği ağır ve sıkıcı işlerin altında çoğu zaman gündelik yaşam dışında hiçbir şeyin bilincine varamayacak kadar ezilmesidir- tüm ayrımları ortadan kaldırmak ve tüm insanların eşit olacağı bir toplum yaratmaktır.
Sayfa 218 - Can Sanat YayınlarıKitabı okuyor
İmdi, doğanın insanı donattığı kuvvetlerin, başlangıçtaki amacı, onu dört bir yandan tehdit eden açlığa karşı savaşmaktır. Ama bu savaş bir kez kazanıldığında, insanın kullanılmayan kuvvetleri ona yük olurlar; bu yüzden şimdi onlarla oynaması, yani onları amaçsızca kullanması gerekir: Yoksa, insanın acı çekmesinin öteki kaynağının, can sıkıntısının eline düşer. Bu yüzden, can sıkıntısından özellikle büyükler ve zenginler acı çekmişlerdir...
Biraz erken ya da biraz geç ölmenin anlamı olmadığına göre, yaşamanın amacı neydi? Zaten yok olacak kumdan şatolar yapmak neye yarıyordu? Büyük bir mücadele içinde olan insanlar böyle şeyler düşünmüyor, kendilerini hayattaki başarılarına adıyorlardı. Ama insanın temel duygusu buydu. Yeryüzü korkusu, yaşam ürkekliği, geçici olmanın yarattığı yürek burkulması. Yani boşluk, büyük bir boşluk.
Sayfa 184Kitabı okudu
"Ne için yaşayacağız? Eğer hiçbir amaç yoksa, eğer yaşam, sırf yaşamış olalım diye bize verilmiş bir şeyse yaşamanın gereği yoktur. Ver öyleyse o zaman Schopenhauer'ler, Hartmann'lar, budistler son derece haklılar. Ama eğer yaşamanın bir amacı varsa, o zaman amaca ulaşıldığında yaşamı sona ermesi gerektiği de ortadadır."
Sayfa 37 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Yaşamı anlamlandırmada ne gibi hatalara düşülebileceğini anne ve babaların, öğretmenlerin ve psikologların bilerek, kendilerinin aynı hataları yapmamaları durumunda şuna inanabiliriz ki toplumsallık duygusundan yoksun çocuklar, kendilerindeki yetenekleri ve yaşamın içerdiği olanakları daha açık seçik hissedecektir. O zaman yaşamın önlerine çıkaracağı ödevler karşısında uğraşıp didinmeyi elden bırakmayacak, kendilerine kolay bir çıkış yolu aramayarak ödevlere yan çizmeyecek ya da yükü başkalarının üstüne yıkmaya kalkmayacaklardır; kendilerine daha yumuşak davranılıp özel bir yakınlık gösterilmesini beklemeyecek, kendilerini aşağılanmış hissetmeyecek, kafalarından intikam düşüncesini geçirmeyecek ya da "Yaşamanın yararı ne? Ne veriyor bana yaşamak?" diye sormayıp şöyle söyleyecektir: "Biz, kendi yaşamımıza gereken biçimi vermek zorundayız. Bu oldum olası boynumuzun borcudur ve bunun altından kalkabilecek gücümüz vardır. Biz eylemlerimizin efendisiyiz. Yeni bir şey mi yaratılacak ya da eski bir şeyin yerine yeni bir şey mi koyulacaktır, bu yalnızca bizim işimizdir." Yaşam bu şekilde birbirinden bağımsız bireylerin ortak çalışması olarak görüldü mü, insanlığın ilerlemesinde sınır yoktur.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.