On Dakika Otuz Sekiz Saniye, Elif Safak'in son kitabi. Elif Safak ile lise yillarimda bir arkadasim vasitayla tanistim. Okudugum ilk kitabi Baba ve Pic. Ondan sonra takip ettigim yazarlar arasina girdi ve okumadigim 3 kitabi var su an. Elif Safak hayata bakis acisi bakimindan kendime oldukca yakin hissettigim yazarlardan. Icinde gezgin bir ruh tasiyan, farkli ulkelerde yetismis dolasiyla hem bati kulturunun hem kendi kulturunun harmanladigi bir kadin yazar bana kalirsa. Ve bir de Istanbul asigi. Kitaplarinda tasavvuf etkilerini gorebileceginiz, hic kimseyi otelemeyen, dislamayan, azinliklara ve ulkemizdeki ve dunyadaki insanlara ama ozellikle kadinlara, onlarin haklarina dikkat ceken bir yazar bana kalirsa. Onun bu herkesi kapsayan hem kendini hem de dunyayi anlamaya calisan bakis acisini seviyorum ben. Bence doktora egitiminin verdigi disiplinle kitaplarinda verdigi bilgiler icin oldukca arastirma ve okuma yapan biri, ki bu da onu oldukca entellektuel kiliyor benim gozumde. Kitaba gelecek olursak yine bir azinliga mensup genelev iscisi Leyla'nin olmeden onceki on dakika otuz sekiz saniye boyunca yasamini ve 5 kadim dostunu onun gozlerinden okuyoruz. Leyla agzina gelen tatlarla hatirliyor anilarini ve Elif Safak cogu kitabinda yaptigi gibi yine tatlara selam cakiyor. Olum temasini da isleyen yazarin kitabini okurken, anlattigi hikaye dolayisiyla kalbiniz biraz aciyabilir ama bence okumasi cok tatli bir kitap.
" Bazen en aliskin hissettigin yer aslinda en az ait oldugun yerdir."
"Kural dedigin bazen kuraldi. Diger zamanlar, duruma gore, kimi zaman bos bir laf, sacma bir ifade ya da anlamsiz bir sakadan ibaretti kurallar."
"Dunyayi gezmeyenin gozleri yoktur."
"Istanbul bir firsatlar sehri degil, yara bereler sehriydi."