Kazanan arkadaşlara hayırlı olmasını temenni ederim 🤲🏻
İsim soyisim adres iletişim bilginizi gönderirseniz arkadaşlarla hediyenizi gönderelim. Hediye eden arkadaşlardan da Allah razı olsun ☺️
"Hiç şüphesiz (kâmil) mümin, Allah katında mukarreb meleklerden daha şereflidir."
Âlimlerden biri demiştir ki:
"Meleklerin aklı vardır, şehvet duygusu yoktur. Hayvanların şehveti vardır, aklı yoktur. Insanın ise hem aklı hem şehveti vardır. Kimin aklı şehvetine galip gelirse o kimse, melekler gibi yahut onlardan daha faziletli olur. Kimin de şehveti aklına galip gelirse, o kimse hayvanlar gibi yahut onlardan daha sapkın olur."
XI, 96
Ebû Leheb'in eli kurudu, kendisi helâk oldu, asırlar boyu Kur'an'da çirkin halinin ve vasfının anlatılmasıyla rezil rüsva oldu; çünkü o, küfür ve inkârını ilk ilan edendi. Bu haliyle o, İslâm'da inkârcıların başı oldu. Her kim Allah Teâlâ'nın seçilmiş velilerini (halkı irşad eden kâmil mürşidleri) inkâr ederse, Ebû Leheb'in yolunda gitmiş olur. Ona malı ve kazancı fayda vermez. Bu münkir kimse, Allah'tan kopma ve ilâhî rahmetten uzaklaşma ateşine girecektir. O ateş yakıcı ve alevli bir ateştir. Bu kimsenin (münkirlikte) eşi, yani nefsi de omuzunda hızlân ipiyle günah odunlarını taşıyıp duracaktır. Hızlân, insanın ilâhî yardım ve rahmetten mahrum edilip kendi nefsiyle baş başa bırakılmasıdır.
İbn Acîbe el-Hasenî
Sırat-ı müstakim denilen doğru yol, zâhirde Hz. Muhammed'in (sallallahu aleyhi vesellem) getirdiği din üzere girmek, bâtında da kendi güç ve kuvvetinden sıyrılıp bütün varlığı ile Allah'a bağlanmaktır. Bu kulun, dışının şeriata, içinin hakikate uymasıdır. Dışta ubûdiyyetin (güzel kulluğun), içte hürriyetin elde edilmesidir. Zâhirinde halkı görüp onlarla güzel muamele içinde olurken, bâtınında varlıklara ait nişan ve eserleri silip Hakk'ı müşahede ile meşgul olmandır. İbn Ataullah-ı İskenderi Hikem adlı eserinde der ki:
→"Cenâb-ı Hak ne zaman seni zâhirde emrine sımsıkı sarılmış ve batında her şeye boyun eğdiren kudretine teslim olmuş bir vaziyette tutarsa, sana en büyük ihsanını yapmış demektir."
"Bir veli için gayba ait işleri keşfetmesi, böylece kötü olaylardan sakınması ve faydalı şeyleri ele geçirmesi şart degildir.
-Çünkü bu durum Hz. Peygamber [sallallahu aleyhi vesellem] için bile olmamışken, veli için nasıl olur?
-Bilakis veli, halkın başına gelen ilahi tecellilerle yüz yüze gelir; onların başına gelen velinin de başına gelir.
-Evet, veli de kaderin acı tatlı tecellileriyle yüz yüze gelir, fakat velinin iç alemi başına gelen tecellilere karşı kızmaktan veya rahmetten ümidini kesmekten korunmuştur.
-Veli, başına gelen her şeyi rıza ve teslimiyetle karşılar.
-Kim velide gaybı bilmeyi ve hiçbir sıkıntıya düşmemeyi şart görürse o kimse, zamanındaki velilerin bereketinden mahrum kalır.
En dogrusunu Allah Teala bilir."
~
Eğer senin zamanında yaşayan veliye yardım etmezsen, yüce Allah yardım eder, onu yüceltir, kendisinden başka herkesten müstağni kılar, dostunu kimseye muhtaç etmez. Kim onun sohbetine girerse ancak kendi nefsine fayda verir. Böyle bir veliyi, ailesi ve diğer insanlar inkâr ettiğinde, Allah Teâlâ ona yardım eder. Bu, Cenâb-ı Hakk’ın geçmişte bütün velilerine uyguladığı bir kanunudur.
Gerçekten yüce Allah’a yönelen kimseler, avam tarafından hoş görülmezler; insanlara yönelenler ise makbul ve hayırlı kimse olarak karşılanır. Kim kesin olarak yüce Allah’ın seçkin velilerine katılırsa halk onu inkâr edip yadırgar. Allah Teâlâ onu kendi ve kalbiyle birlikte halkın arasından çıkarır; Allah ile ünsiyet (muhabbet ve huzur) makamına dahil eder, kendisinden başka her şeyden kalbini soğutur. O zaman kul, kalbine, “Korkma, şüphesiz Allah bizimle beraberdir!” der. Allah Teâlâ onun üzerine sekînet, huzur ve desteğini indirir; ona tevhid nurlarıyla yardım eder. Böylece yüce Allah, inkârcıların söz ve davalarını alçaltır, Allah’a davet edenlerin söz ve davalarını yüceltir.
Bir zat, kırk yıl Harem’de (Mekke’de) kaldı. Sürekli, “Lebbeyk, buyur Allahım sana geldim!” diyordu; gizli bir ses ona, “Senin için huzurumuzda buyur yok, sana saadet de yok; senin haccın reddedilmiştir!” karşılığı veriyordu. O da sürekli, “Sana geldim Ya Rabb’i” diye telbiyeye devam ediyordu. Kendisine, bu halinin sebebi sorulunca şöyle dedi:
“Burası O’nun kapısıdır; ondan başka bir kapı yok ki ona yöneleyim (ölene kadar O’na yalvarmaya devam edeceğim)” dedi. Bunu üzerine Cenâb-ı Hak onu kabul ederek, “Buyur kulum, huzurumuzda kabul gördün!” dedi, duasına karşılık verdi.
| Bahrü’l-Medid fî Tefsiri’l-Kur’âni’l-Mecîd -
Ahmed