Şubat 1965’te Trabzon’da doğdu. İstanbul Özel Darüşşafaka Lisesinde parasız yatılı okudu. Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji bölümünden sonra İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümünü bitirdi. Çevirmen, redaktör ve editör olarak birçok işte çalıştı. İstanbul’da yaşıyor. Ayşe Şirin adında bir kızı var. İlk şiiri 1982’de lise dergisinde çıktı. Yeryüzü Düşleri (1989-90, 4 sayı), Göçebe (1995-98, 7 sayı), Haşhaşi (2010, 3 sayı) ve Duygu Çağı (2016, 3 sayı) dergilerini çıkardı. Şu anda Pathos dergisini çıkarmaktadır (2018). Açık Radyo’da “Kitap Kullanma Kılavuzu” programını yaptı. Çok sayıda gazete ve dergide yazı ve şiirleri yayımlanan şair, E dergisinde “Bozkırdan İşaretler” adını verdiği sayfasında aylık, BirGün gazetesinde haftalık kültür ve politika yazıları yazdı. 2005’te Milliyet Sanat’taki yazılarıyla “1980’li Şiirin Tasfiyesi”ni tartışmaya açtı. Medeniyete ve burjuva yaşam biçimine karşı bozkırı ve barbarlığı, kültürel şiire karşı organik şiiri savunmaktadır.
Şiir kitapları:
Zakkum Avı (1991),
Uçuşan Ağaç (1996),
Köryazı(2005),
Bir Hiçlik Anatomisi: Toplu Şiirler (2011).
Deneme:
Konuşmanın İmkânsızlığı Üzerine Bir Diyalog (2000),
Aşağılık Sanat (2012),
Ezeli İhanet (2018).
Biz, kendi şişkin, hem şişirdiğimiz hem de şişirilen egolarımızı söndürmedikçe, havasını indirmedikçe, birbirimizle konuşmaya değil, sadece kendimizi anlatmaya devam edeceğiz.
... insan varlığa anlam verince varlığın anlamı oluşmuştur; demek ki varlık insandan önce anlama ilişkisizken, insandan sonra insan tarafından isnat edilen anlamla kavuşmuştur.
Sayfa 4 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
"Yani insan kendi cehennemini kendi elleriyle yarattı..."
"Evet ve bu cehennemde ne yaptığını bilmez bir halde, bir kurtuluş umudu arayarak, sanki birilerinin gelip onu kurtarmasını bekleyerek dolanıp duruyor."
Sayfa 29 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Geçen ay hedeflerimden 3 tanesini okuyamamış olsam da kendini dinlendirmek adına keyifli bir sohbete ortak olmak, bir şeylerin farkına varmak istedim (
Pek de okurunu görmediğim, benim de bir dostum sayesinde varlığından haberdar olduğum Osman Çakmakçı'nın incecik olan üç eserinden üçünü de okudum. İki kitabı da beni çok etkilemişti. Yazarın bizden farklı bir dünyada, çok farklı bir kafada olduğunu okursanız fark edeceksiniz. Yine bir Türk şairimiz olan Ahmet Güntan, Osman Çakmakçı için şu cümleyi kuruyor: Hiç duraksamadan söyleyebilirim ki Türk şiirinde bir Osman Çakmakçı Vakası vardır...
Oğul kitabındaki şiirler etkileyici idi. Beğendiklerimin birer alıntılarını da paylaştım. Yine kısacık ama dopdolu bir kitap. Kelimeler ve hissedilen şeyler yine insani boyutları çoktan aşmış, kendi aralarında bütünleşmişler.
Osman Çakmakçı, ''Oğul'' üzerine şunları söylüyor: Çok uzun zamandan sonra ilk kez bu gece sabaha karşı içimde bir şiirle uyandım.
Ve yazıyor Oğul'u.
Daha çok okurunun olması gerektiğini düşündüğüm yazarın kıymetli bir kitabı. Bir solukta okunuyor.
OğulOsman Çakmakçı · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201978 okunma
Nasıl tesadüf ettim de bu kitaba, bu yazara rastladım bilemiyorum. Öneri vasıtasıyla okuduğum kitapları biliyorum. Zaten öyle pek bilindik bir kitap da değil. Daha önce okuyan, okuyup da paylaşan görmedim.
İsmi çok merak uyandırıyor dimi :) Bende bu kitabı elime aldığımda ilk ismi ilgimi çekmişti, sonrasında kitabın sayfalarını karıştırdığımda şu paragrafla karşılaşmıştım:
"Konuşma eylemi en az iki merkez noktanın karşılıklı birbirine akmasıdır. Yani 'ego'ların kendi kabuklarını çatlatması, o zırhta yarıklar açmasıdır. Konuşmak, bu anlamda insanın kendini yenmesini de gerektirir aynı zamanda. Tehlikeli bir girişimdir bu; yani konuşmak tehlikeli bir girişimdir. İnsanın kendi varlığını tehlikeye atmasıdır."
Ve bu kitabı kesinlikle okumalıyım demiştim. İyi ki de demişim.Minicik ama dolu dolu bir kitap; her cümlesinde, her paragrafında, her sayfasında üstüne uzun uzun düşünülmesi gereken bir kitap. Kitabın her satırının altını çizmek isteyeceksiniz. Kitabı okurken, sanki iki çok iyi düşünürle bir yerde oturmuş, onlar sohbet ederken bende dinliyormuşum gibi hissettim. Onların konuşmalarını okurken bir yandan gerçekten ne kadar doğru söylüyor derken diğer yandan bu açıdan hiç bakmamıştım diyordum. Konuşmak, dinlemek, müzik, sanat, şiir ve daha birçok konu üzerinde beyin yıkan yorumlar yapılmış.
Herkesin okuması dileğiyle
Konuşmanın İmkansızlığı Üzerine Bir Diyalog
''Elma'' gibi somut bir şeyden bahsedildiğinde bile zihinlerinde aynı imgelemin oluşmasının imkansız olduğu insanlar ''özgürlük'' gibi soyut kavramları nasıl iletişimlerinin birer unsuru haline getirebilirler ki?
İletişim, konuşma, anlama, düşündüğünü aktarma gibi kavramlar üzerine biraz olsun kafa yorduysanız bu mini felsefi metinde anlatılanlar sizlere o kadar da uzak gelmeyecektir.
Osman Çakmakçı’nın ‘’Konuşmanın İmkansızlığı Üzerine Bir Diyalog’’ adlı metni 1998 yılında Radikal gazetesinin Pazar eki Rakidal İki’de on beş bölüm halinde yayımlanmış daha sonra da kitaplaştırılarak 2015 Kasım tarihinde Türkiye İş Bankası Kültür yayınları tarafından yayımlanmıştır.
Yazar bu kısa ama içerik olarak epey doyurucu olan diyalogunu iki karakterin karşılıklı konuşmasına üzerine kurgulamış. Metnin genelinde ilk karakter ‘’konuşmanın imkânsızlığı üzerine’’ bir söyleşi yapmak isteyen ikinci karakteri dinler vaziyette. İkinci karakter ise kendi düşüncelerini karşı tarafa her ne kadar konuşmanın imkansız olduğunu düşünse de bu durumun neden böyle olduğunu açıklamaya çalışıyor.
Metin sırasında ‘’insan iletişimi’’, ‘’insanlık tarihinde sanatların rolü’’, ‘’insanın dünyadaki konumu ve rolü’’ gibi konulara kısa ama doyurucu bir şekilde değiniliyor.
İnsana ve hayata dair düşünmeyi seviyorsanız bu metni okumanızı tavsiye ederim. Hiç bu konular hakkında düşünmemiş insanlar için ise kitabın epey ilgi çekecek cümleler barındırdığını düşünmekteyim. İyi okumalar.