Kardeşimin tavsiyesi üzerine okumaya başladığım kitabın her bölümünde, bu kitabı okumak için neden bu kadar geciktiğimi düşünüp hayıflanıp durdum. Hemde kitabın son sayfasına kadar...
İnsani duyguların tamamından arınmış, insanlara karşı hislerini yitirmiş bir kahramanımız var: Ahmet Aslan. Sevmek, sevinmek, korkmak, heyecanlanmak, kaygılanmak, meraklanmak, üzülmek gibi insan denince akla gelebilecek yüzlerce duygunun hiçbiri yok onun yaşamında.
Bu durumun yaşanan birçok acının mirası olduğunu anlamak zor değilde, acıların başladığı ve bittiği yeri öğrenebilmek için -bittiği yer diyorum çünkü acılar bu duygusuzluk haliyle bitiyor- biraz sabır gerekiyor. Hikayenin sonunda bu duygusuzluk halinin sebeplerine dair hiçbir karanlık nokta kalmıyor kafanızda.
Son kitaplarında eski seviyesinin altında kaldığını düşündüğüm Zülfü Livanelinin, yazarlık kariyerinin zirve noktalarını temsil edebilecek Serenad, Son Ada, Mutluluk gibi kitapları arasında yer verebilirim sanırım. Henüz kitabı bitirmeden, hala okunacak neredeyse 50 sayfası varken ve düğüm henüz çözülmemişken elime telefonu alıp yakınlarıma tavsiye ettiğim bir kitap daha olmuşmuydu, hatırlamıyorum...