Akıl sağlığının bir soğuk algınlığı nedeni ile beden sağlığını yitirmek kadar kolay elinizden kaybolup gidebileceğini anladığınız, delilik ve normallik arasındaki o çok çok ince çizgiyi içinizde hissettiğiniz bir roman. Uçurumlardan düşen ruhların neler yaşadığı, oradan çıkmak ya da orada sonsuza kadar kalmak arasındaki gelgitlerin ne denli baş döndürücü bir cazibeye sahip olduğu okuyanı fazlasıyla düşündürüyor.
Ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında
Sevdalanmış onun deli dalgalarına.
Hırçın hırçın kayalara vuruşuna,
Yüreğindeki duruluğa...
Demiş ki suya:
Gel sevdalım ol,
Hayatıma anlam veren mucizem ol...
Bir erkek açısından bir kadının çehresini yitirmek çok daha kolaydır, zira geçen yılların o çehrede yarattığı değişiklikler ışık ve gölge oyunu gibidir.
Bir orman bir gece kar altındayken, çocuksu, uçarı koşmak seninle
Elini avucumda bulup yitirmek,
Sığınmak ellerine, sığınmak bir gece vakti
Ellerin bir martı; telaşlı ve ürkek
Ellerin fırtınada çırpınan
Bir beyaz yelken
Gözlerin bir çığlık, bir yaralı haykırış, gözlerin bu gece çok uzaktan geçen bir gemi...
(Zülfü Livaneli)
Çok beğendiğim.. Arkadaşlarımın tavsiyesi ile okumaya başladım. İyi ki de okumuşum.
Aşk acısı bazen hafızayı yitirmek ve en ilginci kimselere dokunamamaktır!