Böylece yok varlık olarak, başkalarının aklının bir ürettiği ve peşine düştüğü olarak yaşamaya başlarım. Başkalarının aklında yaşamaya başlayanlar yara almaz olur, alsalar da zor ölürler. Ben bu yoklukta çoğalıyorum ve bundan fena korkuyorum. Çünkü ben biliyorum, gerçek ben'le varlık'ın içine dolmak üzere aradığı ben arasında ne büyük aşılamaz doldurulamaz kapatılamaz üstesinden gelinemez bir boşluk, sanki bir uçurum, geniş bir geçişsizlik var. Karşı taraf giderek görünmez oluyor. Kendi yokluğuma bakarak ürperiyorum. Kendim düşüncesini boş her yere bölerek kendimi çoğaltıyor ya da bana bunun yapılmasına rıza gösteriyor ve bu yoldan kendimi ele geçmez görünmez görülmez kılıyorum; öte yandan böyle çoğaldıkça benliğimden uzaklaşıyorum. Ben böyle böyle boşaldıkça bu boşluğa beni arayan, beni isteyen herkes kafasında istediklerinden ibaret bir ben, bir yapma şey koyuyor, benim yerime artık o kendi istediği şeyi ister oluyor. Sanki yokluğumla çoğaldıkça içim boşalıyor, yok oluyorum.
MINIK BIR YÜREK
Akşamın ayazından korunmak için yer yer patlamış komşunun verdiği eski ceketine iyice sarındı. Karanlık çökmeden en az on mendil daha satamazsa eve kuru ekmekle dönmek zorunda kalacaktı. Biraz daha köşeye büzülüp iş çıkışı kalabalığının ayaklarından sıçrayıp üstünü ıslatan sulu kardan korunmaya çalıştı. Sakindi. Onun için sıradan
Leylim Leylim yorumunu okuyunca aklıma Ahmed Arif’le ilgili güzel bir anım geldi. Sonra da uzun uzun düşündürdü.
90’lı yılların başında lise 2. Sınıftayken okulumuza bir edebiyat öğretmeni geldi. Hemen hemen yeni mezun sayılacak kadar genç ve
Ben, Hiç.
Ne rengim var ne kokum, ne de belirli bir şeklim. Hiçlikle meşgulüm, ancak zannettiğiz kadar yoksul değilim; bilakis, aranızdaki en varsıl olan da benim. Boşluktayım, buradan her şeyi görebiliyorum: aranızdaki huzursuzluğu, kaosu, riyakârlıkları, sıkıntıları, ölümleri ve öldürmeleri, çıkarları ve birbirinize tutunamayışlarınızı... Her
Yaradanım, sahibim,
O, kemandır, ben okum.
Atar beni yüz yere
Sahibim var, ben yokum.
Bu yoklukta ben neyim?
Kuruca bir gölgeyim.
Gölge gezer, dolaşır,
Yer üstünde izi yok.
Dünyada her gölgenin
Sahibi var, özü yok.
Sayfa 52 - Türk Edebiyat Vakfı YayınlarıKitabı okudu
Yoksulluk veya fakirlik, günlük temel ihtiyaçların tamamını veya büyük bir kısmını karşılayacak yeterli gelire sahip olmama durumudur. Özellikle, yiyecek, içecek, barınma, giyim-kuşam gibi temel ihtiyaçlara zor erişmek veya erişememek yoksulluk olarak tanımlanabilmektedir.
Memur-Sen, 2017 Eylül ayı açlık ve yoksulluk rakamlarını açıkladı. Buna
Kitabın şu kısmını o kadar ben yazmışım gibi ki defalarca okudum dönüp dönüp; "Kim ki bir kitabı sahibinden çalar; ödünç alır ve geri vermez, kitap elinde yılan olsun. Her yanına inme insin, tüm uzuvları işe yaramaz olsun. Acılar içinde kıvransın. Merhamet dilenmek için yalvarır olsun. Acıları yoklukta şarkı söyleyene değin dinmesin. Ölmeyen yılana karşın, kitap kurtları kemirsin bağırsaklarını. Son cezasına giderken, cehennemin alevleri yutsun onu." Gerçekten hislerime tercüman olan en güzel paragraf. ^^
Okumanın TarihiAlberto Manguel · Yapı Kredi Yayınları · 2004221 okunma