"yaşam: ah güzel yaşam. onu nerede aramalı?" "hayır, insan istediği gibi yaşayamaz, doğrudur. yoksa insan en derin zekanın bile içinden çıkamayacağı bir çelişmeler karanlığına düşer. bir gün bir şeyi istersin, ertesi gün tutkuyla, ölesiye ona bağlanırsın, daha ertesi gün onu istediğinden utanırsın, arzun yerine geldiği için hayata lanet edersin. işte insan hayatta kendi istediğinin peşinden serbestçe giderse böyle olur. bastığımız yeri yoklayarak yürümeliyiz; bazı şeylerden gözlerimizi çevirmeliyiz, mutluluk hülyalarına kapılmamalıyız, mutluluk elimizden kaçarsa isyan etmemeliyiz; hayat budur işte..."
İnsanın duyularını şımartması bir lüks değil, bir gerekliliktir.
Çimlerin üzerinde çıplak ayak yürümeliyiz. Temiz kar yemeliyiz. Sıcak kumun parmaklarımızın arasından akmasına izin vermeliyiz. Sırtüstü uzanıp güneş ışığını yüzümüzde hissetmeliyiz.
Sevdim, Seviyorum, Sonsuza Kadar Seveceğim
Kelimeler düğümlensin boğazıma sorun değil
Sadece sana bakayım yeter bana
Susayım kalayım karşında dert değil
Aşkınla olayım yeter bana
Yaşam ve yaşamdan sonra
Sevdim, seviyorum, sonsuza kadar seveceğim
Yanında olmalı solumalı nefesini
Ellerini tutmalı hissetmeli tenini
Hayata seninle beraber
Burada yağmur yağıyor
Aralıksız yağıyor günlerdir
Ama sen yine de şemsiyeni
Almadan gel ilk otobüsle
Buğulanan camlara usulca
Yüzünü çiziyorum ki yüzün
Bir yağmur damlası olup
"İnsanın kendi dilediği gibi değil, Tanrının emrettiği gibi yaşaması doğru bir yol ama..." Oblamov düşündü: "Hayır, insan istediği gibi yaşayamaz, doğrudur." İçinden vakur, isyan dolu bir ses yükseliyordu: "Yoksa insan en derin zekânın bile içinden çıkamayacağı bir çelişmeler karanlığına düşer. Bir gün bir şeyi istersin, ertesi gün tutkuyla, ölesiye ona bağlanırsın, daha ertesi gün onu istediğinden utanırsın, arzun yerine geldiği için hayata lanet edersin. İşte insan hayatta kendi isteğinin peşinden serbestçe giderse böyle olur. Bastığımız yeri yoklayarak yürümeliyiz; bazı şeylerden gözlerimizi çevirmeliyiz, mutluluk hülyalarına kapılmamalıyız, mutluluk elimizden kaçarsa isyan etmemeliyiz; hayat budur işte... Kim demiş hayat zevk ve mutluluktur. Ne saçma düşünce! Hayat hayattır, bir ödevdir, ödev dediğin de çetin bir iştir. O halde ödevimizi yapalım..."
Düşünmek insana mahsusdur.Peki bütün insanlar düşünüyormu? Hayır!!! Kendini idrak eden insanlar düşünmeyi başarır.Eğer hayatda bir şeyleri kazanmak istiyorsak kendimizi idrak edib,sonra yürümeliyiz.Arkamıza baktığımızda neler başardığımıza şükür edeceğiz.Düşündükde başarıyoruz, başardığımızda mutlu oluyoruz.Mutlu olduğumuzda ALLAHA şükür etmeyin farkımızda olacağız.
Düşün ve BaşarMuhammed Bozdağ · Yakamoz Yayınevi · 20131,822 okunma
"Âli Paşa'nın ölümünden dört yıl önce bir Fransız ziyaretçisiyle yaptığı konuşmayı hatırlıyorum: 'Fransa da, İngiltere de seçkin temsilciler yolluyor buraya. Seçkin ama mütehakkim. Ellerindeki bütün kuvveti düşüncelerinin emrine veriyorlar. Ama Paris'in veya Londra'nın düşüncesi İstanbul'dakilerle uyuşamıyor. Elçileri aydınlatmaya çalışıyoruz, ama boşuna. Ne yapabiliriz? Zaman kazanmak zorundayız. Siz buna sözünde durmamak diyorsunuz, biz felaketten kaçmak. Kapitülasyonlar elimizi bağlamış, elçiler memlekete bizden daha fazla hâkim. Banka açmalıymışız, Fransız mektebi, Fransız lisesi kurmalıymışız. Ne işimize yarayacak bütün bu müesseseler? Yabancılara mülkiyet hakkı tanımalıymışız. İngiltere'den daha liberal olmamız isteniyor. Bunları kabul etmek, Türkiye'yi parçalamak demek. Tereddüt gösterince suiniyet sahibisiniz diyorlar. İntihar etmek istemiyoruz, o kadar. Türkiye değişmeli, âmenna... Ama bu değişiklik kendi eserimiz olmalı, ağır ağır gerçekleşmeli. Yürümeliyiz, kabul. Acele etmeliyiz, doğru. Ama süratin de bir hududu var. Kazanları patlatmamalıyız."
Burada yağmur yağıyor
Aralıksız yağıyor günlerdir
Ama sen yine de şemsiyeni
Almadan gel ilk otobüsle
Buğulanan camlara usulca
Yüzünü çiziyorum ki yüzün
Bir yağmur damlası olup
A. J. Cronin " İnsanların gayesi yükselmektir, en yükseklere varabilmektir. Ve işte bu sebepledir ki, her insan Şahika'ya ulaşmak için çırpınır. " der, eserin önsözünde.
İnsanoğlu yöneldiği her alanda erişilmese ulaşmak gayesindedir. Nasıl ki herhangi bir dağın zirvesine tırmanırken efor sarf etmek gerekirse, yükselme gayesiyle de bazen
“Anısı bizsek eğer bu kentin
Unuttuğu türküler bizsek
Acıyı rehin bırakıp bir güle
Anımsatmalıyız bunları bir bir
Sonra yürümeliyiz seninle
Sokaklara caddelere çıkmalıyız
Belki bir aşktır bu kentin
Belleğini geri getirecek olan”
"Yoksa insan en derin zekânın bile içinden çıkmayacağı bir çelişmeler karanlığa düşer. Bir gün bir şeyi istersin,ertesi gün tutkuyla,ölesiye ona bağlanırsın,daha ertesi gün onu istediğinden utanırsın,arzun yerine geldiği için hayata lanet edersin. Iste insan hayatta kendi isteğinin peşinden serbestçe giderse böyle olur. Bastığımız yeri yoklayarak yürümeliyiz; bazı şeylerden gözlerimizi çevirmeliyiz,mutluluk hülyalarına kapılmamalıyız,mutluluk elimizden kaçarsa isyan etmemeliyiz ; hayat budur işte. Ne saçma düşünce! Hayat hayattır, bir ödevdir,ödev dediğin de çetin bir iştir. O halde ödevimizi yapalım.. "
Sayfa 304 - Türkiye Iş Bankası YayınlarıKitabı okudu
Her şeyin parçalandığı gecenin içine giriyoruz, artık geriye bakamayız, aydınlıklar sonunda söndü orada; fikirlerimiz ve eserlerimizle tek başınayız, bunların ortak ölçüsüzlüklerinin insafına kalmışız. Yine de yürümeliyiz, duracak kadar hakim değiliz kendimize, yolu kaybettik, ne zaman acı çeksek yol bizi götürüyor. Aslında, tam da dünyayı yeniden düşünmediğimiz için cezalandırıldık, dünyayı insanileştirdiğimiz anda dünya bizden kaçıyor, bizden kaçıyor çünkü kendimizi tahayyül edemiyoruz ve artık hiç tahayyül edemiyoruz, hala saygı gösterdiğimiz şeye hakarette bulunmaktan çekiniyoruz. Kutsallığa hakaret etmek bizi kurtarırdı, bizim en özlü kısmımız olmuş entelektüel cesaret yazgıya engel olabilirdi: Anarşistler ve Nihilistler her şeyi kökünden süpürmek istiyorlardı ve gelecek onlara hak verecektir, ama düzen var olduğu sürece onları eziyor ve ezecek, yıkıcılıktan bizi koruyan ve koruyacak düzen, ama kaosun ya da ölümün yıkıcılığından değil, kaosa ve ölüme doğru safları sıklaştırarak yürümemizi emrediyor bize, yan yana, görev adımlarıyla ve yakında kana bulayacağımız gecenin içinde.