"Akrabalar insanı önemli ya da akıllı kılamaz. Seni sen yapamazlar."
"Beni ben yapan nedir o zaman?"
"Yapmayı seçtiğin şeydir. Hayatını nasıl yaşadığındır."
Bu kitap'ı okurken şunu fark ettim her zaman iyilik timsali ve namuslu olmaya çalışmak kötü sonuçlar doğursada buna rağmen bildiğin sana doğru gelen yoldan sapmamak.
İyi ve doğru şeyler zamanla değişip törpülenebilir ama kişinin kendisine göre çok da değişmez ya bence bu kitap bunu anlatıyor.
Çocuklukta tüm nesnelerin ve olayların yeni olması nedeniyle her şey hatırlanır: günler bu yüzden bitmezmiş gibi uzun gelir. Aynı şeyi yolculuklarda da yaşarız, yolda geçen bir ay gözümüze, evde geçirdiğimiz dört aydan daha uzun görünür. Ama nesnelerin yeni oluşu, her iki durumda da daha uzun görünen zamanın bize çoğu kez her ikisinde de gerçekten <uzun gelmesini> yani yaşlılıkta ya da evde olduğundan daha sıkıcı olmasını engellemez. Ama zihin zamanla alışılan bu algılarla birlikte gittikçe törpülenir, böylece her şey giderek etkisini kaybeder, günler önemini yitirir ve kısalır: Bir çocugun saatleri, yaşlı birinin günlerinden uzundur. Buna göre yaşamımızın zamanı, aşağı doğru yuvarlanan bir küreninki gibi, hızlandırılmış bir harekete dönüşür. Dönen bir levhadaki her noktanın, merkezden uzaklaştıkça daha hızlı dönmesi gibi, zaman da herkes için yaşamın başlangıç noktasına olan uzaklığı ölçüsünde, gitgide daha hizlı akar.
Kubbesinde yitirdim zaman duygularımı
Akşam mıdır, gece mi, sabah mıdır gözlerin
Her köşede zifiri bir muamma bırakan
Gönül memleketimde seyyah mıdır gözlerin
Renkler âvâre; sitem başıboş kuytularda
Mavi midir, yeşil mi, siyah mıdır gözlerin
Yoksa yalancı mıdır, günah mıdır gözlerin
Teknoloji bize fiziksel veyadüşünsel olarak haddimizi aşma imkanı veriyor ama tüm bu imkanlar tabiat kanunları muvacehesinde ortaya çıkıyor. Peki bu tabiat kanunlarını koyan insana bu tabiat kanunlarını keşfetme kabiliyeti veren kim? Böyle düşündüğümüz zaman biz büyük bir gücün bize çizdiği sınırlar içinde kaldığımızı biliyoruz. Tabiat kanunlarını aşmamız mümkün değil. Yeni bir kanun koyamıyoruz var olan bir kanunuda değiştiremiyoruz. Çünkü o kanunu koyan kaldırır. Hz İbrahim'i ateşe atar ateşin yakma hastasına O'nun için ortadan kaldırabilir. Çünkü o koydu. Böyle baktığımız zaman ne kadar sınırlı varlıklar olduğumuzu görüyoruz. Halbuki biz kendimize sınırsız sayıyoruz. Ama bizim algımız izafi bir algıdır.
Kitap değişik bir konsepte sahip. Hapishanelerde Felsefe dersi veren bir öğretmenin kendi anılarından derlediği kitap bazı derin felsefi mevzuları hayatla hep tuhaf bir ilişki içerisinde olan mahkumların bakış açısıyla tartışarak, çoğunlukla entellektüel derinliği olmayan bu insanların böylesine derin mevzulara nasıl yaklaştığını çok güzel aktarmış. Yazarın babası, abisi ve amcası gibi yakın akrabalarının da hapis geçmişi olduğu için aslında konuya uzak sayılmaz. Babası, yazarımız küçükken sık sık içeri girip çıkmış biri. Ayrıca bu durum, babasının kriminal bir karaktere sahip olması, yazarda derin travmalar yaratmış, okudukça anlaşılıyor. Zaman zaman aralara serpiştirdiği amcasının hapishane anıları, okuru safi felsefi konularla boğulmaktan kurtarıyor. Felsefi konuların uzun uzadıya tartışılmamış olmasının, ya yazarın okuru sıkmak istememesinden ya da mahkumlarla böylesi tartışmaların çok derinleşmemesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Sözün özü; kitap gayet güzel hazırlanmış, ilgi çekici, hatta yer yer akıcı diyebilirim. Size, hayata farklı bir pencereden baktıracak.
Hiç güvenmemek aldatılmaktan,
aşkta hayal kırıklığına uğramak hiç aşık olmamaktan, bir eşin saygısını hiçbir zaman kazanamamak onun sevgisini yitirmekten iyidir.
Bazı insanlar süreçleri sever. Sonuçlar nasıl olursa olsun bir kayıptır onlar için. Mesela sevmeyi seven insanlar gibi. Onlar kavuşmak için sevmez.
Gördüğü zaman duyduğu heyecandır onları motive eden. Yada belirsizliğin getirdiği o ihtimaller cümbüşü cazip gelir böylelerine. En büyük hazlar bile ulaşıldıktan sonra değersizleşir onlar için. Böylelerini kendi haline bırakın.
Beni kendi halime bırakın.
(Eronimo)
Haddimizi bilmemiz gerekiyor.Yoksa insan fıtratında bu haddi aşma eylemi her zaman var. Zaten nefis terbiyesi dediğimiz şey de had bilmeyi öğrenmek üzerine kurulu.