Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın,
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,
Gördüğüm bu tümsek, Anadolu’nda,
İstiklal uğrunda, namus yolunda,
Can veren Mehmed’in yattığı yerdir.
Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğduğu sele,
Mübarek kanını kattığı yerdir.
Düşün ki, haşrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,
Bir harbin sonunda, bütün milletin,
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.
Necmettin Halil Onan
(01.01.1902 - 17.08.1968)
Saygı, sevgi ve özlemle…
Bu nasıl bir yağmur, nasıl zelzele
Gittiğim her yerde ıslanıyorum
İçimde göklerin karanlığı var
Yolumu kesiyor dereler, dağlar
Ruhum bir denizde büyüyen ada
Bir rüya mı gördüm bilmem aynada
Neden yıldızlara yaslanıyorum
"İstanbul'da tifüs, memlekette zelzele, dışarıda harp, ben sana aşığım: İşte 1942 senesinin 21 Haziranı'nın gece yarısından sonra saat üç buçukta uyanık, beyaz şimşeklerin çaktığı, yağmurlu bir gecenin sana tebliği:"
"Kolay imân bir inkâra dönüşebilir. Ama çile çekilerek erilen inanç, inkârların fırtınasına dayanıklıdır. Zelzele geçirmiş, sel baskınına uğramış, rüzgârlarla sarsılmış, fakat yine de yerinde sapasağlam duran bir yapı ile her türlü dış etkenden uzak veya mahrum tutulan bir yapı bir midir?"
°
Kolay imân bir inkâra dönüşebilir.Ama çile çekilerek erilen inanç,inkârların fırtınasına dayanıklıdır.Zelzele geçirmiş,sel baskınına uğramış,rüzgarlarla sarsılmış,fakat yine de yerinde sapasağlam duran bir yapı ile her türlü dış etkiden uzak veya mahrum tutulan bir yapı bir midir?
Bu kitabı muhakkak ama muhakkak okuman gerektiğini biliyor musun?
Muazzam. 10/10 puan verdiğim nadir kitaplardan.
Emperyalist ve kapitalist dünyanın düzenine boyun eğmeyen, Yeni Bir Dünya için çalışan Hamza, sizi gerçeklerle bir zelzele misali sarsacak, her cümlesi "kendine gel!" diye bir tokat atacak. Okumakta çok geç kalmışım diye düşünüyorum.
Bu kitabı kesinlikle okuman gerek, bunu iyi anla bu yazıyı okuyan sevgili okur.
Farkına var artık, dönen dolapların, neden Müslümanların itibarsız olduğunun, yerden nasıl kalkacağımızın farkına var!
Sana üniversiteye gitme demiyorum, gözünü dünyaya kapat hiç demiyorum. Müslümansın sen Müslüman! En iyisi olmak zorundasın anladın mı? Farkına varmak zorundasın çünkü bu devran böyle gitmez.
Bu sözlerim sadece bu kitap için değil aslına bakarsan, SEN okumalısın, SEN bilmelisin, SEN farketmelisin. Herkesten ÖNCE SEN!
Durma, başla bugünden itibaren, bu gırgır furyasını, bu malayağniliği, bu seviyesizliği at üstünden haydi! Meydanlar, Hamza'lar bekler!
Kesinlikle tavsiye ediyorum dememe gerek var mı?
Suyun kurusun kanadın kırılsın değirmen
Yetişir beni öğüttüğün
Bırak cahilliğim saflığım gitmesin elden
Bilmek yanmakmış büsbütün.
Ben ettim sen etme kuzum değirmenci baba
Boşuna değil bu telaş
Öğrettiğin acı şeyler gelmiyor hesaba
Mola ver dönmesin bu taş.
Allahını seversen yarıda kes bu işi
Sürmesin bu korkulu düş
Rüzgar dalda bırakır yarı olmuş yemişi
Tam olanı düşürürmüş.
(1 Haziran 1948)
Cahit Sıtkı TARANCI
Anadolu'da küçük bir kasabada, kendi halinde yaşayan insanlar bir gün, ilçenin kaymakamı da dahil olmak üzere kasabanın bütün devlet görevlileri bir evde alem yaparken, mal müdürünün adının hakkını verir ve zelzele oluyor der.. Hepsi sarhoşluktan, panikten düşer, yuvarlanır, yaralanır. Alem yaparken ev sallandı demekten korkan kasaba efradı da zelzele oldu diye dedikodu çıkarmak zorunda kalır. Alemde bulunan kasaba doktoru "kaymakam ağır yaralı" der. Deprem söylencesinin padişaha kadar ulaşmasıyla meselenin resmi bir hal alması anlatılır.
Osmanlının uzun yıllar boyunca geçirdiği depremi anlayabilmesi için traji-komik bir yanlış anlamaya ihtiyacı vardır sanki. İstanbul dışında neredeyse her yerin sıradan, köhne ve değersiz sayıldığı bir ülkenin sefalet, yokluk ve savaşların bellerini büktüğü insanların devletinden umudunu kestiğini ne güzel anlatır! (sayfa 141)
Halkın depremden, ortada dönen dolaplardan, Osmanlı’yı kanser gibi sarmış yolsuzluklardan haberi yoktur. Halk sadece kendi yoksulluğunu bilmektedir ve bunun sebebini “taktir-i ilahi” olarak açıklamaktadır.
#Mehmetçik#
Siz oğlu şehit olan aileye acı haberi vermeye gittiniz mi hiç? Hayır mı? Dinleyin o halde;
Sabah daha mesaiye başlamadan yazılı bir emir düşer önünüze.
Yukarı köyden Ahmet oğlu Mehmet şehit düşmüştür.
Yarabbim dersin, dağa çıksam üç gün aç susuz kalsam da şu haberi vermesem...
Ama giyersin tören üniformanı, bir kaç mehmetçikle
- Eh, zelzele oldu ya...
Dinleyin siz şimdi rivayetleri...
"Efendim, ne olacak? Ahlâk bozuldu, kadınlar açıldı... Mekteplerde ilâhi yerine marş okutuluyor... Allah bu zelzele afetiyle şehri cezalandırıyor."
Gam bürüdü devranı, şad olan bir dem de yok
Yitiğimi bulayım desem nişânem de yok
Yakamıza yapışmış bir inattır ki sorma
Yâr el etmez gel deyu, gitsem bahanem de yok
Hangi zelzele vurur geceyi yüreğinden
Dalgalanır ansızın, kaçsam sefinem de yok
Nâşad olana ihsan edem dersen ey felek
Viran olmuş bağımda saklı definem de yok
Neyleyim takatimi kesti leylâ yokuşu
Aşkıma hüccet mecnûn gibi efsanem de yok
11.11.2023
00.34
-ali
Bu kitapta Yitik Cennet arayışındayız. Cennetin 8 kapısından ( Hz. Adem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. Süleyman, Hz. Yahya, Hz. İsa) Cennetin Özüne ( Son Peygamber Hz. Muhammed) yolculuğumuz...
Yolda kendimizi sorguluyoruz:
"Cennette hiç bir sarsıntıya uğramadan yaşayacak olan insanoğlu mu, yoksa ayağı kayarak yeryüzüne düşen