‘90’lı yıllarda, daha önce “Türkçe sözlü hafif müzik” olarak anılan türe, “Türk popu” denilmeye başlanır. Türkiye’deki seyrine 50’li yıllarda rock’n’roll, twist, ça-ça, çarliston, samba gibi türlerin girişiyle başlayan Batı Müziği, ‘60’lı yıllarda geniş kitlelerle buluşmuş, ilk yıldızlarını yaratmış ve ilk ciddi ürünlerini vermiştir. 70’li yıllar bu müziğin altın yıllarıdır: “Pop oturup pop kalktık” deyimi tam anlamıyla yerini bulur. Türkiye’nin kayıp yılları olarak anacağımız 80’li yıllar boyunca pek adından söz ettirmeyen Batı Müziği, nihayet, ‘90’lı yıllarda kendi adını koyar: “Türk popu”.
Attila İlhan'ın harika kalemi 60lı ve 70li yıllar üzerinden yola çıkarak yazdığı yazıların bir araya gelmesiyle ortaya çıkan Hangi Batı eserinin özünde Tanzimat'tan Cumhuriyet'e gelen geleneğin aslında ne olduğu ve nasıl anlaşıldığı bir nevi yarı sömürgeci bir ahlak anlayışına saplanıldığı buna da karşı çıkılmadığı anlatılmaktadır. Attila İlhan'a göre yanlış batılılaşmak ve batılılaşmaktan anladıklarımız büyük problem yaratmaktadır ve aydınların çoğu bu ikilem arasında kendisini kaybetmektedir. Bir kimlik kaybı, çağdaşlaşmaktan ziyade sömürgeleşmeye giden ahlakın şu an ne durumda olduğu ve neyi yansıttığı açıktır.
Hangi BatıAttila İlhan · Bilgi Yayınevi · 0571 okunma
Türkiye devrimci hareketinin önder kadrolarından İbrahim Kaypakkaya 18 Mayıs 1972 tarihinde Diyarbakır’da işkenceyle katledildi. “Ser verip sır vermeyen” Kaypakkaya’nın bilinmeyen yazılarını “Fırtınalı Yıllarda İbrahim Kaypakkaya” adıyla yazar Emrah Cilasun kitaplaştırmıştır....
Kaypakkaya’nın, Türkiye’de köyden kente göçün en yoğun olduğu 70’li
Merhaba
Bugün sizlere kalemini yeni tanıdığım ama hayran kaldığın @semasoykan ‘ın KEŞKE kitabı ile geldim.
İçinde buram buram tarih barındıran insanların 60’lı, 70’li ve az da olsa 80’li yıllarda siyasi olayların içinde eğitim almanın zorluklarını anlatan muhteşem bir eser.
Fikret, babasının baskılarına dayanamayıp okumak için evden kaçar.
“Yavaş ilerleyen bir gerçeklik sıkıntısından muzdaribim.” -David Selig
1935 doğumlu Amerikalı bilimkurgu yazarı Robert Silverberg, eserleri ile bilimkurgu türünü yaşatan ve yücelten en önemli yazarlardan biri olarak bilinir. 5 Nebula ve 4 Hugo olmak üzere bilimkurgu alanında daha nice ödüle layık görülen ve editör kimliğiyle de nice eserde imzası
Dünün Dünyası’nı okurken heyecanla küçük notlar almıştım. Fakat o küçük notlardan bütünsel bir inceleme çıkartmak zor...
Tek cümleyle; bu kitap özyaşamsal bir anlatı gibi görünse de Avrupa’nın karanlık dönemine ışık tutan bir tarihsel belge niteliğinde. Zweig’in anlatım dilindeki akıcılık ve sadelik, dilimize Kasım Öğüt tarafından ustaca
Bu yüzyılda özelikle 2. Dünya Savaşıyla başlayan ve insanoğlunun neden olduğu birçok olumsuz gelişmelerle halen iç içe yasamaktayız. Bunlardan en birincisi bilim insanların belki kullanıldıktan sonra anlayabildiği ve belki de keşfetmek ile pişman oldukları atom bombası ve türevleri. Dünya için bir yıkıma neden olabilecek bu araçlar kötü ellere
Üçleme olarak bilinen ama sonradan eklenen bir kitapla aslında dörtleme olan "Dar Zamanlar" serisini tamamladım.
Serinin ilk kitabı "Ölmeye Yatmak" bu serinin en akıcı en güzel kitabıydı benim açımdan. Her kitapta farklı bir dönem işlenmişti. İlk kitap Cumhuriyet sonrası dönemi ele almış. Bize Aysel'in ağzından o dönemin siyasi olaylarını, Aysel'in ailesi, okuma hevesi, okutulma serüvenini, mahalle baskısı nedir ve hayatı nasıl şekillendirir bunları anlatmış.
İkinci kitap "Bir Düğün Gecesi" bir düğün salonunda bulunan karakterlerin hikayelerini farklı ağızlardan öğreniyoruz. Burda da 60lı 70li yıllar konu edilmisti. Siyasi tutumların insanın sosyal hayatındaki konumuna etkisini görmekteyiz. Ancak ilk kitap kadar akıcı olmadığını söyleyebilirim.
Üçüncü kitap "Hayır..." da Aysel'in ağzından 80li yılları dinliyoruz. İkinci kitaba göre daha akıcıydı.
Son kitap "Dert Dinleme Uzmanı" sanki seriyle alakası yokmuş gibi bir kitaptı. Diğer üç kitaptaki karakterlerin hiçbirine rastlamadım. Bambaşka bir konu vardı. Tabi ki siyasi dokundurmalar eksik değildi.
Bu kitap benim için diğer Beck kitaplarına göre biraz sönük kaldı. Ekibin farklı yerlerden olaylara dahil olması ve Beck’in bir tık geri planda kalması buna etken. Olayın çözümleme kısmını da, gidişatı da sevemedim. Neyse ki mizahi yönden okuru doyuran Kollberg ve Larsson karakterleri var da onlarla yolumuzu buluyoruz :) Yıl 1969.. İsveçli bir iş adamı Malmö’nün en lüks oteli Savoy’un restauranında herkesin gözü önünde başından vurulur. Katil olay yerinden hızlıca kaçmayı başarır ve Martın Beck soruşturması böylece başlar.
Kitapları baya merak eden, soran arkadaşlarım oldu. Eh söz konusu on kitaplık bir seri olunca çok normal. Buradan bu sorularada toplu cevap vermiş olayım. Martın Beck kitapları bir modern polisiye serisi. 60’lı 70’li yıllarda geçen olay örgüsü alışılagelmiş şimdiki zaman dedektif hikayelerinden ve soruşturmalarından çok çok farklı. Sorgu teknikleri, eldeki imkansızlıklara rağmen olayları çözme şekilleri, izledikleri yol tamamen zekaya ve analitik düşünme gücüne dayalı. Bazen bir vakanın sonuca ulaşması aylar, yıllar sürebiliyor. Özellikle polisiyeye gönül veren arkadaşlarımın çok daha fazla haz alacağını düşünüyorum. Şöyle düşünün, Savoy cinayeti diğer kitaplara göre sönük kaldı diyebiliyorum ama bir sonraki kitabı merakla, heyecanla bekliyorum. Bu da benim bu seriyi başarılı bulmam için yeterli bir sebep
Türkan Şoray…
Yeşilçam’ın Sultan’ı…
Bana göre en iyi kadın oyuncusu…
Türkan Şoray, sinemayla ilk kez 7 yaşında İtalyanların ünlü yıldızı Silvana Mangano’nun Acı Pirinç filmini seyrederek tanışır. Annesi ile babasının ayrılmasının ardından dönemin ünlü oyuncularından birinin evinde kiracılık yaparlar, Emel Yıldız’ın. Emel Yıldız’ın bir gün Türkan
gzt.com/roportaj/medine...
Hayâti İnanç, kendi ağzından... :))
Medine pazarından satın alınmış bir köledir benim dedem...
Kendine has gülümsemesi, ezberden okuduğu beyitler, gençlerle yaptığı sohbetler… :)) Hayati İnanç, Denizli’nin en küçük ilçesinde başlayan hayat
Attila İlhan, 60lı 70li yıllardan itibaren Türkiye'de ve dünyada feminizm hareketlerinin ve cinsel devrimin gelişimini günlükler halinde, zamanın güncel olaylarını yorumlayarak yazmış. Çok çok güzeldi, dili akıcı ve samimi sizinle konuşuyormuş gibi. Bakış açısını çok beğendim. Feminizmin neden yanlış anlaşıldığını, nelerde eksik kaldığını çok güzel açıklamış. Maalesef günümüzde de hala devam ediyor bu, feminizm sadece cinsel özgürlük olarak yorumlanıyor ve kadınların asıl sorunlarına değinilmiyor. Aile içi baskılar, üstlerine yüklenen ağır roller vs. Tabi feminizmin bu yanlış yorumlanışı o zamanlar olduğu gibi şimdi de büyük çocuğunluğun işine geliyor. Aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen hala aşmamız gereken çok şey var.
Herkese öneriyorum bu kitabı, mutlaka okumalısınız.
Kadınlar SavaşıAttila İlhan · Türkiye İş Bankası Yayınları · 200562 okunma
Eğitim ve iş alanlarında -DAHA SONRA HAKİ RENKLİ OLİGARŞİK GÜÇ ODAKLARI TARAFINDAN HEDEF ALINAN-muhafazakar bir kadın potansiyeli var olmaya başlamıştır..