Gerçekten ihtiyaç duyduğumuz şey hayata yönelik tutumumuzun değişmesidir.Hayatın anlamını sorup durmak yerine,kendimizi her gün ve her saat yaşam tarafından sinanan insanlar olarak düşünmemiz gerekir.
Eskiden masum bir fikrim vardı.Sanırdım ki herhangi bir fenalık ruhumuzu baştan başa kirletir,onda hiç bir temiz nokta bırakmaz.Halbuki hakikatte her zaman böyle olmuyor.Maddi sükutların manevi sükutlardan bir farkı var.Mesela bir uçuruma düşen insan paramparça olup ölüyor.Fakat manen düşen insanın yalnız bir tarafı zedeleniyor,öte tarafları tamamıyla salim kalabiliyor.Fahişeler görüyorsunuz ki aile muhabbetini hiç kaybetmemiş,katiller görüyorsunuz ki samimi surette seviyor,acıyor,yardım ediyor.Ben de vakıaların sevkiyle bir hırsız ve dolandırıcı olup çıkmış bulunduğum halde çocuklarımı ancak tamamıyla salim ruhlu insanlarda bulunacak bir temizlik ve kudsiyetle seviyordum.Feriha ile Zehra.Ben sırf onlar için herşeye katlandım.Bundan sonra da katlanıp gideceğim.
Hızlı gitmenin sopadan kurtulmak için çare olmadığını ,çünkü sahiplerinin büsbütün hırslarını artırarak kendilerini atlarla yarıştırmaya sevkedeceğini biliyorlar…
Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde.Yağmur ha yağdı ha yağacak. İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı, yüzüm ömrümün atlası, düzlükleri bunaltı, yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir engebeler atlası. Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır Ömür Hanım?