“Şahlanmak ve direnmek! Bunlar sadece güzel sözcükler değildir” derdi Ahmet. “Sınıfsal tavırlardır. Ancak sınıfsal görevinin bilincinde olan kişi şahlanabilir, gerçek anlamda direnebilir, karşı durabilir...''
"İnsanlar açlıktan sokaklarda kendilerini yakıyorlardı, işsiz babalar eşleriyle çocuklarına siyanür verip aileleriyle birlikte intihar ediyorlardı, şehir hayatına uyum gösteren binlerce kadın o hayata uyum gösteremeyen erkekler tarafından her gün, her yerde öldürülüyordu, aç çocuklar sokaklarda dileniyordu, gençler ülkeden kaçmaya uğraşıyordu, her şafak vakti evler basılıyor, polisler muhalifleri alıp götürüyorlardı, işyerleri batıyor, işçiler beş kuruş alamadan sokağa atılıyordu ve bütün bunlar korkunç bir sessizliğin altına saklanıyordu. Gazeteler, televizyonlar, haber bültenleri bunlardan söz etmiyordu. İnsanların açlıktan kendilerini yakmaları serbestti ama bundan söz etmek yasaktı."
Gün bitti, elindeki güller de soldu
anımsanacak neler kaldı bugünden
paylaşılmış olan nelerdi sımsıcak
belki bir türkü söyleriz geceye karşı
saçlarını tarazlayan bir şafak olur
Zaman kekemeydi ve tarihe sızan
soytarılar gördük gencömrümüzde
ölüm peşimize düşende bir göçebeydik
suretimiz ağardı kurulan darağaçlarına
bütün sığınaklar uçurumlara açılırdı
Rüzgâr suyu soğutsun su terli bedenlerimizi
ve aşkı düşünelim biz, destan yalnızlıkları
konuşursak akşam olur ve yine yağmur yağar
gidersek gülüşler azalır buralarda
kim bulur kayıp adresteki dostları
Bir karanlığa bakıyorum bir de zamana
ay büyüyüp bir gül oluyor ellerinde senin
ve ancak yeni bir yorumu oluryor aşkın
saçlarından sızan bu karanlık yağmur
ayın çağıltısıyla tutuşuyor begonyalar
Saçlarındı diye düşünüyorum ömrümüzü
çözdükçe savrulan rüzgârdı saçların
ve ikide bir aklıma düşüyor aynı soru
-Aşkı bilmiyorsam nasıl değiştiririm
kendim, seni ve bütün dünyayı