Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Bir insanın kendisi olabilmesi için kendisinden başka kimseye benzememesi gerekiyor. Akif: "Bir işte sebat eden, ısrar ve devamlılık gösteren kimse." Sözlüğün açtığı kapıdan girdiğimizde karşımıza şu resimler çıkıyor: Akif iyi bir güreşçi; nefsini yeniyor önce, sonra Çatalca'da rakiplerini. İyi bir yüzücü; Boğaziçi'ndeki yüzme yarışının tartışmasız galibi. İyi bir mücadeleci; Etlik Bağları'ndaki taş atma yarışında dokuz kere berabere kaldığı rakibini onuncu da yenen. İyi bir dilci; Mithat Cemal'e göre altı yedi Türkçe biliyor: "Divan Türkçesi", "Tekke Türkçesi", "Medrese Türkçesi", "Tanzimat Türkçesi", "Servet-i Fünun Türkçesi" ve "Ev ve Sokak Türkçesi". Yalnız Türkçe değil, Arapça, Farsça ve Fransızca da biliyor. İyi bir okur: Bir eserden öğrenebileceği her şeyi layıkıyla öğrenmeden eseri elinden bırakmıyor. İyi bir talebe; okul birinciliğini Ermeni bir öğrencinin alacağını duyunca günlerce ders çalışarak geçiyor onu. İyi bir istihbaratçı; Teşkilât-ı Mahsusa tarafından Berlin'e, Necid Çölü'ne ve Lübnan'a gönderiliyor. İyi bir direnişçi; Sebillürreşad dergisini işgale karşı direnişin bayrağı yapıyor.
"Mehmed Âkif'i en iyi anlayan, en fazla seven ve ona en çok yardım eden bu zâttır. Âkif'in adı yaşadıkça, Abbas Halim Paşa da sevgi ve rahmetle anılmalıdır. Paşa'nın son saatlerini ve vefatını büyük üzüntü içinde Eşref Edib'e anlatan Akif Bey, şunları söylüyor: "Oracıkta diz çökerek birkaç saat içinde hatmini tamamladım. Sonra gözlerimi yüzüne diktim. Donmuş kalmıştım. Hiç ağlayamıyordum. Nihayet dayanamadım. Boynuna sarıldım. İşte ondan sonra ağlamaya başladım... O sırada şu kıta bana mülhem oldu: "Hepsi göçmüş, hani yoldaşlarının hiçbiri yok! Sen mi kaldın, yalınız kâfileden böyle uzak? Postu sermekse merâmın yola, serdirmezler; Hadi, gölgenle beraber silinip gitmene bak."
Sayfa 49 - Şule YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Mehmet Akif na­sıl Diyanet patentli hutbelerin en fazla aşındırdığı tok sesli bir azarlama konservesi­ne indirgenmişse; Necip Fazıl nasıl sadece Sakarya Türküsü 'ndeki, Zindandan Meh­met'e Mektup'taki öfke virtüözüyse, Yahya Kemal nasıl sadece şanlı sayfalar müze­siyle İstanbul kartpostalından ibaretse benzer modülasyon tuzağına Nazım Hikmet de düştü, düşürüldü.
Sayfa 32 - Hece dergisiKitabı okuyor
"Gazze'nin dünyaya açılan tek bir çıkışı yok! İsrail'e karşı duruşumuzu kelimelerle değil, roketlerimiz ve silahlarımızla göstereceğiz; koca Arap ordularının yapamadığını yaparak! Ve soruyoruz: Ey Arap ülkeleri, ey İslam dünyası, neredesiniz? İsrail'e ders vermek için ne yaptınız? Bunun hesabını nasıl vereceksiniz?"
Sayfa 154Kitabı okudu
Ertelenmiş Yüzleşmeler sayfa 60
Bir toplumun tarih bilincinden yoksun olması sadece hafıza kaybına yol açmaz, o toplumun ''gerçeklik algısı''nı ortadan kaldırır. Fernand Braudel; “şimdiyi anlamak için bütün geçmişi seferber etmektir” diye tanımladığı tarih bilgisini/bilincini bir adım daha ileriye taşıyarak; (uygarlık) tarihi “şimdiki zamanın ve zorunlu olarak da geleceğin okunmasına tutulan bir ışık” olarak görür. Kriz dönemlerinde Türkiye''de yapılan tartışmalar/ayrışmalar, temelde, ''tarih bilgisi/bilinci'' ile gerçeklik algısı arasındaki gerilim çizgisi üzerinde yaşanıyor. Yaşadığımız anla sağlıklı ilişki kurmak, geçmiş/imiz/le tutarlı diyaloga geçmek arasındaki duruşlarda parçalamışlığın yaşandığı bir ülke görünümü sergiliyoruz. Geçmişe dair hükümlerimiz kesin bir ideolojik ayrıma işaret ediyor ve aydınlar nezdinde kamplaşmanın en katı biçimde tezahür ettiği alan tarih/e bakışımızda, tarihi yorumlayış biçimimizde saklı. Tarih karşısında takındığımız tavrın bu ülkeye dair gelecek tasavvurlarımızı belirlediğinin çoğu kez farkında olmadan yapılan tartışmalar bugünün dünyasında bir karşılık bulmuyor. Tarihi geçmiş olaylar yığını olarak görüp onu zihnimizde dondurduğumuz takdirde gelecek ufkumuzu da rehin aldığımızın farkında bile olmuyoruz.. Oysa bu ülkede esas hesaplaşmanın tarih üzerinden yapılıyor olması yani tarihin bir bakıma ideolojik değer haline getirilmesi okumuşlarımızın toplum ve ülkesiyle kurduğu ironik ilişkiyi açıklayan bir fenomene dönüşüyor.
Sayfa 60 - Ertelenmiş Yüzleşmeler Hayat, Zihniyetler, Aidiyet ve Mahremiyete Dair Yazılar Akif Emre BÜYÜYENAYKitabı okuyor
10/10 puan verdi
·
Beğendi
''Yazdıkların şiir değilse kalsın” … “Aklınla yapayalnız baş başa Nice alevli geceler geçtin” … “Sen sevgileri göğüsle ve ne olur anla” Cahit Zarifoğlu Şair Cahit Zarifoğlu ile yaşamları boyunca yolları uzun kesişenlerin kendilerini bahtlı saymaları için çok esaslı nedenler var. Eğer bu kişiler, şiirin bir Müslüman için yirminci
Şiirler
ŞiirlerCahit Zarifoğlu · Beyan Yayınları · 20213,979 okunma
Reklam
"(Akif'e göre) dünyada inanmış-inanmamış ayırımı olmaksızın herkes ça­lıştığının karşılığını almaktadır. Akif'in de altını çiz­diği sorun; Müslümanların işlerini Allah'a havale etmeleri ve ken­dilerinin de yatmalarıdır"
Ah Şu Gamsızlar
Gamsız insanlara eğlence gelirmiş yaşamak; Yüreğin hisli mi, işkencedesin, tâli'e bak
Babamın çeyrek evcil kedisi 'Zedefî'; şimdiden söyleyeyim Zedefi'nin anlamını babam dahil kimse bilmiyor. Bilinmesine de gerek yok bence, sözlük yazarları kızmasın! İkisi çok güzel anlaşıyor. Gel Zedefi deyince geliyor, hadi karnın doydu biraz da gez dolaş deyince gidiyor. Günün hâl durumunu babamın ayaklarına dolanarak, çıkardığı o âna has seslerle anlatıyor. Sonra da hadi yemeğim gelsin hareketini yapıp, o günkü rızkı bir güzel yiyip,avlanmaya gidiyormuş.(babamın bir türlü anlaşamadığımız iddiası) Annem ilk önce ciddi, sonrasında bizi de güldürecek şekilde 'baban evlatlık edindi' diyor.🤣 Zedefi de böyle hissediyor muydu acaba?🤨 Zedefi'den yürüyüp, Akif Enes'e uyumadan önce okuduğum kitaplara yenisini ekleyerek, 'Zedefi ve Babamın Maceraları' diye bir kitap mı karalasam! diye bir hayal, yel gibi geçti aklımdan😂
Gazze için de mi?
"Akif'e göre, insanların yapması gereken işleri yapmak Allah'ın vazifesi değildir. Bu anlamda herkes kendi işini yapmak durumundadır. Bu süreçte Allah'tan yardım di­lenebilir ve O'na tevekkül edilebilir." s 79
Reklam
Yalnız ve Garip
İnzivayı seven Akif Bey'e Her hal ve durumda derin bir inkisarın verdiği sürekli hüzünlerin yalnız temsilcisiydi... ama inzivası da huzur vermiyordu. Çünkü hanımının iyice artan sinir hastalığı sebebiyle ne evinde rahat yüzü görüyordu ne de dışarıda. Seyrek gelen bazı dostlarıyla kısa birliktelikler yaşar oda geçerdi bu ölmesine günler kalana kadar böyle devam etti
Sayfa 125
1. Dünya Savaşı yılları... Almanya ve Avusturya Macaristan İmparatorluğu müttefikimiz. Mehmed Akif bir Necid Çölleri'nde bir Balkanlar'da vatarı için koşuşturmakla, içimize ekilmeye çalışılan ayrılık tohumlarını etkisiz hale getirmekle meşgul. Avusturya'da Viyana şehrinde iken çanların aniden çalmaya başlamasıyla şaşırır ve, "Avusturya-Macaristan İmparatorluğu savaşta müttefikimiz. Bu vakit dışı çalan çanlar ile bir şeyi kutluyor gibiler. Onların zaferi bizim de zaferimiz anlamına geleceğine göre neyi kutladıklarını öğrenmeliyim," diyor ve önüne gelen ilk Avusturyalıya çanların çalış sebebini soruyor. Avusturyalının verdiği cevap Mehmed Akıfin adeta kanım donduruyor. "İngiliz Generali Allenby dün Kudüs'e girdi. Onu kutluyoruz." Halbuki o sırada biz, Almanlar ve Avusturyalılar beraberce Ingilizlere karşı savaşıyoruz oysa onlar Kudüs'ün bizim elimizden Hıristiyanların eline geçişini kutluyorlar. İşte düşmanın aynı düşman olduğunun acı bir hatırası.
İslâmcıların siyasî görüşleri ve rejim arayışları ile Abdülhamit'in siyaset etme biçimi ve ayakta tutmak istediği siyasî gelenekler büyük ölçüde çatışıyordu. İslâmcılar İttihatçılar gibi devletin ve dinin bekası için hemen meşrutiyet ve hürriyet istiyorlardı, Sultan ise zamana yaymak istediği meşrutî idare içinde hilafet-saltanat sistemini
Sayfa 340Kitabı okudu
Heyet-i İrşadiyye'nin başkanı Recaizade Ekrem, Akif'e İran­lıların Şehnamesi'ne benzer bir eser yazmasını teklif etmiştir. Akif, 1912'de "Cenk Şarkısı" adlı bir marş yazarak "Sebiürreşad'ın kahraman askerlerimize armağanı" imzasıyla yayımlamıştır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.