Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
“Yerliler üzerine: Bütün dinler arasında, Hıristiyanlık kadar insan mutsuzluğunu maskeleyen başka bir din yok. Keşişlerin kamçısına bağımlı talihsiz Amerikan halklarını ziyaret eden bir kimse, bir daha hayatı boyunca Avrupalılar ve onların teokrasisi hakkında bir şey bilmek istemez." ••Alexander von Humboldt
Sayfa 213Kitabı okudu
"Köleler üzerine: Fransız, İngiliz, Danimarka ya da İspanyol Antilleri, hangisi olduğu hiç fark etmez, insanın dünya üzerinde Avrupalı olmaktan böylesine utanacağı başka yer yok. Siyahlara hangi ulusun daha iyi davrandığını tartışmak, bıçaklanarak ölmekle kellesi uçurularak ölmek arasında tercih yapmaya benziyor." ••Alexander von Humboldt
Sayfa 213Kitabı okudu
Reklam
·
Puan vermedi
Çağdaşları tarafından Napoleon’dan sonraki en ünlü kişi olarak tanımlanan Humboldt, zamanının en büyüleyici ve ilham verici insanlarından biridir. Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak doğan Humboldt kendi başına Dünya’nın nasıl işlediğini keşfetmek için ayrıcalıklı bir yaşamdan vazgeçer. Thomas Jefferson onu “zamanın en büyük değerlerinden biri” olarak tanımlar. Charles Darwin “Humboltt’un Kişisel Anlatısını okumak kadar hiçbir şey benim gayretimi kamçılamamıştı” diye yazar; Humboldt olmadan ne Beagle’a binebileceğini ne de Türlerin Kökeni’ni tasavvur edebileceğini söyler. William Wordsworth’la Samuel Taylor Coleridge’in ikisi de şiirlerine Humboldt’un doğa kavramını katmışlardır. Güney Amerika’yı İspanyol sömürge yönetiminden kurtaran devrimci Simon Bolivar, Humboldt’u “Yeni Dünya’nın kâşifi” diye nitelendirir. Almanya’nın büyük şairi Goethe, Humboldt’la birkaç gün geçirmenin “birçok yıl yaşamış gibi” olduğunu dile getirir. Doğanın Keşfi, Alexander von Humboldt gibi büyük bir bilim insanını tanımanın yanı sıra, çağdaş doğa ve türlerin ilişkiselliği açısından günümüz doğa anlayışına da ışık tutar bu kitapta doğaya aşık olan bir insanın biyografisini büyük beğeni ve hayranlıkla okudum .İyi ki Dünyadan Humboltt geçmiş
Doğanın Keşfi
Doğanın KeşfiAndrea Wulf · Ayrıntı Yayınları · 2017139 okunma
İslam kültür dünyasının 800 yıl kadar süren kreatif katkısını tanımayan veya tanımamazlıktan gelen yapmacık "Rönesans" tasarımının, tarihsel gerçeğe tamamen aykırı olduğu düşüncesi- ni J.G. Herder (1744-1803), J.W. Goethe (1749-1832) ve Alexander von Humboldt (1769-1859) gibi büyük hümanistlerin savundukları sırada, Müslümanların daima minnettarlıkla anacakları bir grup oryantalist Arapça doğal bilimlerin etütleriyle ortaya çıktılar.
Sayfa 175Kitabı okudu
Bu asrın (18. yy) etkili isimleri arasında modern bilgibilimin temellerini atan David Hume'u, sosyal bilimleri (sırf ekonomiyi değil!) sağlam bir kuramsal temele otur­tan Adam Smith' i, doğa bilimleriyle san'atın büyük sentezcisi Goethe'yi, Alexander ve ağabeyi, modern araştırma üniversitesi kavramının yaratıcısı Wilhelm von Humboldt'u, modern yaşam bilimlerinin mimarları olan von Linne, Cuvier ve Lamarck'ı, yasaların ruhunu doğanın bize bahşettiği çerçeve içerisinde ara­yan Montesquieu'yü , Newton'u ülkesinde tanıtmak için büyük çaba harcayan Voltaire'i, modern yerbilimlerini Hume'dan öğrendiği felsefeyi geliştirerek oluşturduğu bilgibilim çerçeve­sinde kontrolü mümkün bir teoriye kavuşturan James Hutton' ı, modern kimyanın dahi kurucusu, büyük insansever Lavoisier'yi ve bunların daha nice benzerlerini görüyoruz. Tüm bu insanların ortak yanları, kendilerine seçtikleri ilgi alanlarında insanlığa ken­dilerinden sonra gelenlerin bilimsel çerçevede eleştirebildikleri, kalıcı düşünce abideleri bırakmış olmalarıdır. Bütün bu kişiler tüm yaşamları boyunca eleştirel akıl ve gözlem kılavuzluğunda son derece ciddi araştırmalar yapmışlar, birbirlerinin yaptıkla­rını denetlemişler ve Aydınlanma Çağı süresince tüm insanlığa tarihte eşi az görülen bir ümit ve iyimserlik kaynağı olmuşlardır.
Romantik dönemde, tarihsel olgulara karşı adil olmayan periyotlaştırmanın etkisi altında henüz yeni doğmuş olan tek yönlü ‘Rönesans’ kavramının ve ortaçağın başarılarını yadsımanın hakim olduğu dönemde, Jacques Sédillot ve oğlu Louis-Amélie, Ebū el-Ḥasan el-Marrākūşī’nin (7./13. yy.) uygulamalı astronomi ve astronomik aletlere ilişkin muhteşem eserinin Paris’te bulunan Arapça el yazmasından Fransızca tercümesini 1834 yılında yayınladılar. Bunu on yıl sonra oğul Sédillot’nun el-Marrākūşī’nin kitabı üzerine yaptığı hayranlık uyandıran çalışması takip etti. Gerçi önceki dönemlerde Johann Gottfried Herder (1744-1803), Johann Wolfgang von Goethe (1749-1832), Kurt Sprengel (1766-1833) ve Alexander von Humboldt (1769-1859) gibi şahsiyetler hümanist bir anlayışla Müslümanlara veya Araplara bilim tarihinde layık oldukları takdiri yöneltmişlerdi. Bununla birlikte baba ve oğul Sédillot bilim dünyasının, Arap-İslam kültür çevresinin ortaya koyduğu başarılara karşı adil bir davranış için onlarca yıl süren bir mücadele verdiler, her ne kadar bu, meslektaşları ve Fransız Akademisi tarafından pek hoş karşılanmamış olsa da. Sédillotlar tarafından sürdürülen mücadelenin, yorulmak bilmez bilim adamı Joseph-Toussaint Reinaud’un (1795-1867) daha aşağı kalmayan bir yaratıcılık ve inançla coğrafya, İslamî arkeoloji, savaş tekniği alanlarında başardığı ve yaşamını adadığı eserlerle desteklenmesi bir şans olmuştu. Reinaud çalışmalarının birisinde, bilimler tarihinin bütünlüğünü veciz bir şekilde ifade eden şu düşünceye ulaşmıştı.
Reklam
Alexander von Humboldt, yirmi beş yıl önce tropi­ kal bölgelere yaptığı bir keşif gezisinden ötürü tüm Avrupa'da tanınmıştı.
Üç yıl kadar önce, Huduni'yle beraber izlediğimiz bir belgeselde, meşhur doğabilimci Alexander von Humboldt'un [1769-1859] Güney Amerika'da, ormanın derinliklerinde yaptığı bir keşiften bahsediliyordu: Bir papağan. Çiçek hastalığına yakalanıp tümüyle yok olmuş bir kabilenin dilini konuşabilen tek canlı oydu.
1845’te Alexander von Humboldt “Doğayı daha yakından tanımak için attığımız her adım yeni labirentlere açılır,” demişti.
Daha sonraki yıllardan önemli bir İstanbul izlenimi, ünlü Alman doğa araştırmacısı ve coğrafyacı Alexander von Hum boldt'a (1769-1859) aittir. O zaman Güney Amerika dahil dünyayı gezmiş olan Humboldt bir kısım gezi sonuçlarını, çok ince bir edebiyat diliyle yazmış olduğu 30 ciltlik görkemli bir dizide toplamıştır. Humboldt'a göre dünyada üç güzel şehir vardır: Rio de Janeiro, Napoli ve İstanbul.
Reklam
Alexander von Humboldt, Cosmos,
Doğa özgür bir alandır ve içimizde uyandırdığı derin kavrayış ve haz sadece yüce ifade biçimleri ile giydirilmiş düşüncelerle betimlenebilir... Fiziksel olguların araştırılmasını ele aldığımızda... En asil ve en önemli sonucunun tüm doğa kuvvetlerinin birbirine bağlandığı ve birbirine karşılıklı bağımlı olduğu bağlantı zincirleri bilgisi olduğunu buluruz; bakışımızı yücelten ve hazzımızı asilleştiren bu ilişkilerin algılanmasıdır.
_Din, yaygın bir tür ruh hastalığıdır; saplantı nevrozudur, çarpıtılmış masallardır, gerçeğin inkarı sonucu oluşan toz pembe yanılsamalar sistemidir, uydurmadır, hurafedir, putperestliktir. Bu putlar ise kendi fantezilerimizdir. Dine karşı olan şeye hakikat denir. Tanrı ise abartılmış bir baba figürüdür. _Din, ırkın karakteridir _Uygarlığı
1845'te Alexander von Humboldt "Doğayı daha yakından tanımak için attığımız her adım yeni labirentlere açılır," demişti..
Sayfa 70 - Domingo YayınlarıKitabı okudu
“En tehlikeli dünya görüşü, dünyayı görmemiş olanlarınkidir.” -Alexander von Humboldt.
111 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.