Öncelikle incelemenin başına bir "SPOİLER" yazalım :)
Uzun zamandır inceleme yazmayan şahıs olarak, inceleme başlığı altında kitaptan yaptığım bol bol alıntılar yardımıyla konu konuyu açar misali bir şeyler yazacağım. Bana kalsa ben inceleme yazmadan okumaya devam edeceğim de... Sevgili https://1000kitap.com/Nordavind tarafından kitaba
Heft Reng çok başarılı bir ağ kurmuş. Yeni yazarları, yazma aşkına tutulanları, ilham perisiyle sevdalı olanları bu ağda bir biriyle buluşturmuş.
HRSanat nice hikayenin ve şiirin toplu halinde okunması için başarıya giden yolda taktir edilecek ilk adımdır.
Kitabın pdf halinde de 1k'da yayımlanması daha çok okura
Ödön Von Horvath 1901 yılında, günümüzde Hırvatistan sınırları içinde bulunan fakat 20. yüzyılın başında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun bir kenti olan Rijeka’da doğdu. Diplomat bi aileden gelen Horvath,
Wulf Dorn'un geçen yıl okuduğum ve hiç beğenmediğim Oyunbaz kitabından sonra açıkçası bu sefer biraz isteksizce aldım Karabasan'ı. İyiki almışım. Beklentilerimizin düşük olduğu kitaplar bazen bizi şaşırtır ya hani, biraz beklentimizin düşük olmasındandır bu şaşırma hissi, bazen de gerçekten güzel bir sürprizdir hani söz konusu olan, işte bu sefer
YENİ BİR İNSANLIK İNŞA ETMEK LAZIM
Aylardan haziran. ‘Ölçme - Değerlendirme’ konulu eğitim seminerindeyiz. Boğucu, leş gibi bir salonda onlarca kişi oturmuş patlıyoruz.
“Bize yeni salonlar lazım.” dedim.
Perdeye yansıtılmış yazıların aynısını okuyup bizi sıkıntıdan öldürmeye çalışan bir ‘amir’ var. “Biz kendi kendimize de sıkılırdık.
Godot'yu Beklerken, ismini birçok kez duyduğumuz bir tiyatro metni. Bu esere kadar absürt tiyatro hiç okumamıştım. Kara mizahtan pek hoşlanmam birçok mantıksızlık gibi görünen durumlar barındırdığı için, ama buradaki absürtlük daha okunabilir ve güldürücü geldi bana. 2 perdeden oluşan eserde ana karakterler Estragon (Gogo) ve Vladimir (Didi).
Bir pazar yeri karmaşasında götürüyorum hayatı. Götürebiliyor muyum ? Yok hayır, bilmiyorum. Bu yazıyı neden bu gün yazıyorum ? Çok önce yazmalıydım çook. Pazarcılık yaptığımız yıllarda. Sabah güneş doğmadan uyanıp yollara nasıl düştüğümüzü, soğukta titreye titreye açılan tezgahları, bir annenin merhametli yorganı gibi üzerimize açtığımız
( İkisi de aynı an da içeriye girer. Oldukça sinirli bir şekilde aynı anda hareket edip, aynı anda konuşur… )
Kair / Riak – Kahretsin!
Kair / Riak – Hep senin yüzünden!
Kair / Riak – Beni tekrar etmeyi bırak!
Kair / Riak – Lütfen…
( Biri konuşur diğeri sadece ağzını oynatır diğeri konuştuğunda… )
Kair – Tamam.
Riak – Bence
Her gün yaptığım gibi yine gecenin bir yarısında dışarı çıktım. Gidiyorum, gidiyorum ama yolculuk nereye? Gecenin sonuna mı? Yok yahu. Celine gitti oraya. Keyfini bozmayayım şimdi onun.
Kaldırım taşlarına bakıyorum, onlar da bana bakıyor. Bunlar bari anlasın halimden diyorum, ama tık yok. Sadece üzerlerine düşen yağmuru umursar bu düzenbazlar.