Bu dünyadan kocaman bir gülümsemeye sebep olmadan gitmeyelim...
Birinin duasında yer almadan gitmeyelim...
Başı dara düştüğünde akla gelen ilk isimler listesinde olmadan gitmeyelim...
Varsın iyi günde unutulalım, duaya ihtiyaç olunduğunda aranan olmaktan da mutlu olalım...
Kuldan karşılık bekleyenlerden olmayalım...
Her daim hüzünlü her daim gözü
Bu kitabı ilk defa okuyacak olanlara sesleniyorum: Önsözü yırtın, ya da okumadan geçin. Kitabın sonunu anlatan önsöz mü olur ey
Cevat Çapan ? Madem ki bu kitabı okumak Oğuz Atay’ın yüzdürdüğü bir gemiyle, serüven dolu bir yolculuğa çıkmaktır, bırak da köşeyi dönünce ne olacak meraklanalım.
Benim Tehlikeli Oyunlar’ı ikinci okumam. Bazı kitaplar, ki
Eksilir misin yazsan:)
‘’ Sırf ileride senin canın sıkılmasın diye , bir şeyler mi yazmak zorunda mıyım’’
Okudum, okuyanlar olmuştur, muhakkak ki okuyacaklar da olacaktır bu cümleyi. Herkesin farklı cevabı vardır kendince. Ben söylemeyeceğim isteyen kitabı okuduktan sonra söyleyebilir efendim herkesin özgürlüğü kendi ruhuna göre.
Zaten
Sabah ofise gelince çalışan arkadaşlarımızın birisinin masasındaki yarım simidi görünce aklıma geldi lise anıları. Yarım simitle lise anısı mı olurmuş demeyin ha, nele neler. Anlatayım efendim.
1990’lı yılların ilk yarısına denk gelir benim lisede okuduğum yıllar. ( O zaman doğan çocuklar şimdi otuzuna gidiyor ya, amanın! ) Ordu’da Teknik
Efendim, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz kitabında nüfus kayıtlarında ölmüş göründüğü için bir türlü nüfus cüzdanı çıkaramayan Yaşar'ın başından geçen dramatik olayları mizahi diliyle anlatmış Aziz Nesin.
Aslında askere çağrılan kadınları, ismindeki harf yanlış yazıldığı için garip bir isimle dolaşanları görmüş duymuşuzdur ama Yaşar'ınki bir başka.
3)Ökkeş Balık Avında
Günlerden bir gün Ökkeş ile babası kayıklarını onarıp balık avına çıkarlar. Ama o gün hesaba katmadıkları bir şey olur. Nehirdeyken şiddetli bir fırtınaya yakalanırlar.
"Amanın! Kayık su alıyor, batmak üzereyiz. Çabuk Ökkeş çabuk.. Kayığa giren suyu bir an önce boşaltmalıyız."
Neyse ki korkulan olmaz. Baba ile oğulun şansları yaver gider. Kayıkları fırtınada alabora olmadan küçük bir adaya sığınırlar. Bu ada neresi mi? Yılanlı adası. Peki adanın ismini duyan Ökkeş korkmaz mı? Tabi ki korkar. O yüzden de babasının yamacından bir dakika bile ayrılmaz.
Artık bundan sonra Ökkeş ile babası fırtına dinene kadar bir geceyi adada geçirecektir. Ve sabah olunca da ardında bıraktıkları meraklı gözlere kavuşmak için, ilk işleri kayıklarını onarmak olacaktır.
Serinin 3. Kitabını niyetliyken okuduğumdandır belki de.. Ökkeş'in ballandıra ballandıra yediği reyhanlı bulgur pilavı, kayıkla tuttuğu balığı anlatması, canımı çektirmişti. İçimden "Ökkeş hani bize? Reyhanlı bulgur pilavından, bize de yok mu?" dedim.
Ama şu açık bir gerçek "Muzaffer İzgü'nün" edebiyatımızın sağlam kalemlerinden olduğu.. Yazar öldükten sonra bile kalemiyle asra meydan okuyor. Betimlemeleri, olayları anlatımı ta ilk gün ki gibi öyle canlı ki, hikayenin kahramanlarıyla bütünleşiyorsunuz.
Okuyun hayat bulursunuz, tüm samimiyetimle.. ◕‿◕