13. ve 14. milâdi, 7 ve8. Hicrî yüzyıllar, bir kere daha dediğimiz gibi, Anadolu’nun ruhî, sosyal, tarihî rönesansının çağıdır. Mevlâna’nun Hacı Bektaş-I Veli’nin, Hacı Bayram-ı Veli’nın arka arkaya çıkışları, tarikatların doğuş ve kuruluşları, Osmanlıların bir uçak hızıyla gelişmeleri, Anadolu’yu her yönden bir yediveren üzüm kütüğü haline çevirmişti. Bu yüzyıllarda, veliler, gaziler, bilginler alayı, her yerden bir bahar yeşilliği bitiriyordu. Yaz bitmiş, sert ve uzun bir kıştan sonra muhteşem bir bahar gelmişti. Selçuk medeniyeti Anadolu’nun bir nevi otarşik medeniyetiydi. Dünya ölçüsünde bir iddiası olmayan bir medeniyetti. Anadolu, yüreğinin temizliğiyle, dünyaya değil, kendine bakıyordu o dönemde. Fakat, dünya, sağ ve sol elini getirerek Anadolu’yu boğmak istemişti. Öyleyse dünyaya meydan okumak, dünyanın karşısına çıkmak, dünya çapında ayağa kalkmak, temelinde temiz ama hacminde büyük ihtiraslarla, niyetlerle sesi yükseltmek gerekti. Yeni Anadolu, Büyük Anadolu olmak ödevine çağrılıyordu. Veya hiç olmak, yok olmak.
Nitekim yeni Anadolu, Büyük Anadolu oldu..