Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ömer Hayyam, astronomi ilmiyle ilgilenmiş, bu konuda tarihe geçecek önemli çalışmalar yapmıştır. Onun bu ilimde derinleştiğini bilen Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah, onu İsfahan'a davet eder. Çünkü bir fikri vardır sultanın. Bir grup bilim insanından oluşan bir heyete başkan yapar Ömer Hayyâm'ı. Bir rasathane kurdurup, o yıllar da kullanılan Yezdicerd Takvimini düzeltmekle görevlendirilmiştir. Ömer Hayyâm ile diğer bilim adamları yaptıkları çalışmalar sonucunda Yezdicerd takvimini düzeltmek yerine mevsimlere tam uyum gösterecek yeni bir takvim düzenlemenin daha doğru olacağına karar vermişlerdir. Ömer Hayyâm, rasathanede yeni ölçümler yapmış, güneş yılı uzunluğu 365,2424 (modern ölçümlere göre gerçek uzunluk 365,2422) gün ve dolayısıyla hata payı 5000 yılda 1 gün olan Celâlî takvimi ortaya çıkmıştır. Ömer Hayyâm, bu çalışmasından sonra "müneccimbaşı" unvanı almıştır.
İlhanlılar devri şiirin genel özelliği, şiirler yoluyla sorgulama geleneğinin oluşmasıdır. Mecduddin Hamgar'ın şiirlerinde bu sorgulama karakteri açıkça kendisini göstermektedir. Şairler sordukları sorulara cevapları yine kendileri şiirlerinde vermektedirler. Mecduddin Hamgar ile Faryaph Zahir karşılıklı olarak şiirlerinde birbirlerine
Reklam
Şu rotanın güzelliğine bakın
Çok dolaştım. Isfahan'dan ayrılırken Nizam'ın adamları peşimdeydi, canımı almak istiyorlardı. Beni gizleyen dostlarımın sayesinde onları Kum'da atlattım. Sonra yeniden yola düşüp Rey'e gittim; orada bir İsmailî bana Mısır'a gidip kendisinin de bir zamanlar devam ettiği dâiler okuluna girmemi öğütledi. Önce Azerbaycan'a uğradım, sonra Şam'a yöneldim. Kahire'ye doğru giden iç yolu takip etmek niyetindeydim, ama Türklerle Mağribiler Kudüs civarında savaşıyorlardı ve yolumu değiştirip, Beyrut, Sayda, Sur ve Akkâ üzerinden sahil yolunu izlemek zorunda kaldım. Akka'da bir gemide yer buldum. İskenderiye'ye vardığımda yüksek rütbeli bir emir gibi karşılandım, dâilerin başı olan Ebu Davut başkanlığında bir karşılama heyeti beni bekliyordu.
Sayfa 109Kitabı okudu
Dicle & Fırat..! (;)
Dicle Nehri, Cizre, Musul-Ninova, Samarra, Ur, Bagdat'ı ziyaret ederek Basra'nın aşağılarında, Fırat Nehri'yle birlikte denize dökülmektedir. Yaklaşık yüz kilometre batımızdan aşagılara doğru akmakta olan Fırat Nehri ise Suriye topraklanndan geçip Babil'e ulaştıktan son­ra Dicle'yle aynı kaderi paylaşmaktadır. Çoğu Diyarbakır'a benzeyen Mezopotamya'nın en önemli şehirleri genellikle bu iki nehrin civarındadır( Ancak bu iki kadim nehrin sosyal, si­yasal, kültürel etkisi, sadece Mezopotamya'yla sınırlı değil, Beyrut'tan Tahran'a kadar tüm Ortadoğu'yu kapsamaktadır. Tüm bölgedeki şehirlerin kaderi, sanki nehirlerle söz birliği etmiş gibi aynı: Diyarbakır, Hama, Humus ve Halep'ten Bağ­dat, Tahran, Isfahan ve Kabil'e kadar öteki şehirlerin de aynasıdır. Diyarbakır'ın makus kaderi, onların da kaderidir.
Selçuklu Sultanları ilerlemeyi sürdürerek hem Bağdat'ın Arap Halifelerini hem de Roma'nın Bizansl İmparatorlarını yenmiş, nihayetinde Batı Asya'nın büyük bir bölümü üzerinde egemenlik kurmuşlardı. Bunun yanı sıra özellikle Alp Arslan ve Melikşah gibi bizzat sultanlar da büyük ölçüde sanat hamileriydiler, İran'ın bir başından
Sayfa 86 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Türk'ün ata malı olan Anadolu, Avrupa'nın nazarında değeri sonradan anlaşılmış bir toprak parçası idi. Orada Ermenilerin hakkı olduğu iddia olunuyordu. Bu mesele Avrupa'nın Türkiye'ye karşı olan şikâyetlerinin en önemlisidir. Avrupalıların bir millet davası gibi mevzubahis ettikleri bu mesele Türkler arasında ancak sinirlendirici bir sosyal meseledir. Yani Osmanlı Devleti'nin "Yahudi Meselesi" gibi bir şeydir. Ermenistan ta 1045 yılından beri onların malı değildir. Ermeniler İstanbul'dan İsfahan'a, Tiflis'ten Mersin'e kadar Batı Asya'nın her yerine dağıldılar. Bizzat Ermeniler tarafından yapılan istatistikler bile, Ermenistan'da 943 bini Türk, 424 bini Kürt olmak üzere 1 milyon 367 bin Müslümana karşılık, 1 milyon 198 bin Ermeni göstermektedir. Ermeniler, kökünden ayrılan bir millet olan İsrail gibi, bütün faaliyetlerini ticarete kaydırdı. 14. yüzyılın ortalarına doğru Küçük Asya ile Batı Irak'ın bütün ticareti onların elinde idi. Fakat 1880 senesinden itibaren Ermenilerin milli cemiyetleri, halkının zararına olarak, bir nevi "Siyonizm" oluşturdular. Cenevre'de ve Tiflis'te mülteci Ermeniler tarafından kurulan Hinçak ve Taşnak Cemiyetleri, eski vatanlarını tekrar elde etmeğe çalıştılar, fakat sekiz asırdan beri bu topraklara başka ırktan insanların gelip, yerleşmiş olduklarını hesaba katmadılar.
Sayfa 7 - Akçağ Yayınevi
Reklam
Geceleri, evimizin kenarından deve kervanı geçerdi. Isfahan'a giden yolda uzaklaşırdı. Bazen sabaha doğru, odun yüklü olarak şehre geri dönerdi. Develerin dişleri altındaki çıngırakların sesi her gece rüyalarımdaydı. Bunun kendine has bir lezzeti vardı. İnsanı perişanlığa sürüklüyordu. Gamlı kılıyordu. Rüzgâr, sarhoşlukla eşti ve ben âşıktım.
Sultan Muhammed bin Melikşah adalet ve iffetle süslenmiş, din ve diyanetle sıfatlanmış, doğru görüşlü, vaadinde sadık, dini aziz tutan bir padişahtı. Mülhidler'in (Melahide) . başını ezmek için onlarla sayısız cihad yaptı.. İslam'ın temizliğini (beyza-i İslam) korumada bir terniz/beyaz (beyza) el oldu. Kalır orağıyla küfür ve bid'at dikenini biçti. Her kim, Isfahan şehri civarındaki Dijkuh/Dizkuh Kalesi'ni görse, bilir ki o (Sultan Muhammed), o kalenin fethi ve o taifenin (Mülhidler'in) başının ezilmesi için ne kadar zahmet, külfet ve sıkıntı eziyet çekmiştir. Yedi yıl boyunca, onlarla bağlantısı olan her kim varsa hepsini yok edene köklerini dibinden sökene kadar dinlenmeyip o cihad'a devam etti.
Karmatiliğin bir devamı olan Batınîlik hareketinin Büyük Selçuklu devletinde ilk kez boy göstermesi, Melikşah zamanına rastlar. (...) Batıniler, İsmaili mezhebinin “Nizar” koluna mensupturlar. Bu hareketin öncülüğünü, Hasan b. Sabbah (Ölm. 1124) adında Deylemli terör uzmanı yaptı. Aynı zamanda güçlü bir alim olan Hasan b. Sabbah, korkunç bir
Türk Destanının Tasnifi -4-
Bu son makalemde biraz da mehaz göstermek ve destanların tasnifi yolunda çalışacaklara bazı pratik maslahatlarda bulunmak isterim. Umum Türk mikyasında destanlarla uğraşmak bugün de epey güçtür. Çünkü bunlar edebî Türk lehçelerinden birine çevrilmiş ve istifadesi kabil bir şekle sokulmuş değildir. Bunları ya muhtelif ecnebi dillerde yazılan
41 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.