Serin karanlığıma bir çingene düşerdi
gökyüzünde birikirdi hazineleri kışın
dağların dağlarda birikirdi gölgeleri
ürkütülmüş gölgeler kapımda çoğaldıkça
yüreğime o tedirgin çocuklar da düşerdi
kar yürürdü gözlerime tüyden ayaklarıyla
Ne kadar değişmişsin ben görmeyeli,
Ellerin güzelliğini kaybetmiş nasırdan,
Hüzün rengi almış saçlarının her teli
Gözlerine gölgeler düşmüş kahırdan,
Gözlerin ki, gördüğüm gözlerin en güzeli
Ne kadar değişmişsin ben görmeyeli...
Böyle mahzun kederli değildin eskiden
Fıkır fıkır gülerdi gözlerinin içi
Dudakların nemliydi sevgiden, arzudan
Yapraklarına çığ düşmüş karanfiller gibi
Baygın kokusuna anılarla beraber giden
Böyle mahzun kederli değildin eskiden..
Sevdiklerin vefasız mıydı bu kadar?
Ağlamaktan mı karardı gözlerin?
Bir zamanlar gözyaşını sevmezdin,
Şimdi nerden yaşardı gözlerin?
Hasta mısın, yorgun musun nen var,
Sevdiklerin vefasız mıydı bu kadar?..
Arzular vardır bilirsin anlatılamaz.
Eskisi gibi kalsaydın ne olurdu
Taptaze, ıpılık kar gibi beyaz
Keder sana yakışmıyor gül biraz..
Arzular vardır bilirsin anlatılamaz...
Bir yelpaze gibi açılıp kapanıyor
zeytinlikler.
Gök yıkıldı yıkılacak
ve karanlık bir yağmur
soğuk yıldızlı.
Irmağın kıyısında
gölgeler, kamışlar titriyor...
İnsan adeta bir gölgeler âleminde yaşıyor, hiçbir şeye bel bağlamaya gelmiyor. Biz, Hz. İbrahim gibi sönmeyenin, batmayanın peşine düşmek mecburiyetindeyiz.
“Bitirdim ben…
Koydum lavtamı kenara.
Mor üçgüller arasında
Gölgeler asılı durdukça
Şakımak da sona erdi, şarkılar da.
Bitirdim ben…
Koydum lavtamı kenara.
Eskiden bülbüller gibi erken,
Çiy düşmüş çalılarda öterken,
Kestim artık sesimi.
Yorgun bir ketenkuşuyum şimdi.
Dudağımdaki ezgiler bitti,
Öttüğüm zamanlar geçip gitti.
Bitirdim ben.
Koydum lavtamı kenara.”