Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Muhtar...
Keşan müftüsü izah etti, "Noel baba dürüst adam olsaydı, bacadan değil, kapıdan girerdi" dedi. Aslında... Dolaptan girdi. Buzdolabından! Hıristiyan filan diyorlar ama, Papa dahil, kimsenin umurunda değildi. Taaa ki , 1930'a kadar... Amerikan zekası Coca Cola, günde 9 milyon şişe satıyor, ne yapsak da daha fazla satsak diye kafa
Sayfa 200 - Kırmızı Kedi Yayınevi, 2016Kitabı okudu
Kendimiz için kendiliğinden muhafaza edilen "dün" , bir başkasına aktarılmaya kalkıldığında canlılığını yitirip ağır bir "hayat tortusu" oluveriyor kolayca. Neden? Bizim hayatımızın tek kişilik kumaşından başkalarına elbiseler hazırlamaya kalkmamızdan çoğu zaman.
Reklam
Eric Gurney
Kedilerin mükemmel özelliklerinden biri de birbirlerinden çok farklı olmalarıdır. Bir kediyi herhangi bir dekora, renge, düzene, kişilik ve ruh haline uyacak şekilde seçebilirsiniz. Fakat renkleri, cinsleri ne olursa olsun, tüylü, güzel kürklerinin altında dünyanın en özgür ruhlarından biri yatar.
Sayfa 58 - Portakal Kitap
Sinestezik kişilerde belirli bir duyunun uyarılması, olağanın dışında bir duyusal deneyimi tetikler: Renkler işitilebilir, biçimler tat kazanır ya da sistematik olarak başka duyusal karışımlar yaşanır. Sözgelimi, bir ses ya da müzik kesiti yalnızca işitilmekle kalmaz, aynı zamanda görülebilir, tadılabilir ya da dokunabilir olur. Sinestezi, farklı
"Kişiliğin rengi, diğer bütün renkleri içinde eriten siyahtır. Kişilik aynadaki görüntü gibidir. Orada olduğunu bilir ve görürüz, ama asla ulaşamayız.”
“eskiden dayanılmaz olan bazı kadın ve erkekler, belki hayat arzularını boşa çıkararak veya tatmin ederek onları kendini beğenmişlikten veya hınçtan kurtardığı için, aşağı yukarı bütün kusurlarından arınmışlardı. Zengin biriyle evlenip mücadeleye veya gösterişe artık gerek duymamaları, evlendikleri kadının etkisi, havai gençliğin her şeyi dışlayarak bağlandığı değerlerden zaman içinde koparak başka değerler edinmeleri, bunların kişiliklerinin yumuşamasına ve meziyetlerini ortaya çıkarmalarına imkân tanımıştı. Bu kişiler, yaşlanınca, sonbaharda renkleri değiştiğinde özleri de değişmiş gibi görünen ağaçlar misali, sanki farklı bir kişilik edinmişlerdi. ”
Reklam
_Olmak sözüyle, kişinin hiçbir şeye sahip olmadığı ve istek de duymadığı, yaratıcı bir varoluş biçimini anlatmak istiyorum. _Sahip olmak(olmamak) eğilimi, yaşamlarının ana konuları; para hırsı, şöhret ve yönetim gücüne erişmek olan batı toplumlarına özgüdür. _Sahip olmak eğilimindeki bir insan, mutluluğu başkalarına üstün olmakta ve fethetme,
PCA (posterior cortical atrophy)
PCA insanlar devinimi veya rengi algılama duyarlığı ya da yeteneği gibi görsel algının temel yönünü korurlar. Ama okumada ya da yüzleri veya nesneleri tanımada güçlükler, hatta bazen sanrılar gibi karmaşık görsel rahatsızlıklar yaşarlar. Görsel yönelim bozuklukları bazen ağır olabilir: Bazı hastalar kendi mahallelerinde hatta kendi evlerinde kaybolabilirler, Benson buna "çevre agnozisi" der. Yaygın olarak görülen diğer güçlükler şunlardır: Sol-sağ karıştırması, yazmada ve hesaplamada zorlanma, kendi parmaklarını tanımada güçlük. Bu sorunlar dörtlüsüne Gerstmann sendromu da denir. Bazen PCA'li hastalar renkleri tanıyıp eşleştirebilirler ama adlandıramazlar, bu duruma renk anomisi adı verilir. Daha nadir olarak görsel hedef belirleme ve devinimleri izlemede bir sorun olabilir. Bu sorunların tersine, hastalığın gidişinde son anlara dek bellek, zekâ, içgörü ve kişilik korunma eğilimindedir. Benson betimlediği her hastasının "kendi öyküsünü anlatabildiğini, olup bitenlerin ayırdında olduğunu ve kendi tatsız durumu hakkında kayda değer bir içgörü sergilediğini" yazar
“Her toplum bazı insanları el üstünde tutarken, diğerlerini becerileri, kişilik özellikleri, cinsiyetleri ya da renkleri dolayısıyla hor görür ve görmezden gelir. Ancak toplumun bize dayattığı başarı ölçütleri her daim geçerli ve evrensel ölçütler değildir.”
Sayfa 207Kitabı okudu
Metropol, kişisel olan her şeyi yutarak büyüyen bu kültürün bütün çıplaklığıyla sergilendiği bir sahnedir adeta. Burada, binalarda, eğitim kurumlarında, tüm mekânlara hâkim olan teknolojinin yarattığı harikalarda, sunduğu nimetlerde, topluluk hayatı oluşumlarında, devlet kurumlarında, dayanılmaz ölçüde billurlaşmış ve gayri şahsileşmiş bir tin söz konusudur - öyle ki kişilik, bunun etkisi altında kendini idame ettiremez. Bir yandan, dört bir taraftan akın eden uyarıcılar, ilgiler, zamanını ve bilincini nasıl kullanacağını gösteren şemalar sayesinde kişinin hayatı sınırsızca kolaylaşmıştır. Kişi, bir ırmağın akıntısına kapılmış gibidir, yüzmesine gerek bile yoktur. Öte yandan, kişisel renkleri ve karşılaştırılmazlıklan yok etme eğiliminde olan bu gayri şahsi içerikler, giderek hayatta daha fazla yere sahip olmaktadır. Öyle ki birey, kişiliğinin özünü koruyabilmek için, sahip olduğu biricikliği ve bireyselliği öne çıkarmak zorunda kalır: Hatta kişiliğinin kendi gözünde fark edilir olması için bile, bu kişisel unsuru abartmak zorundadır. Nesnel kültürün aşırı büyümesi sonucu bireysel kültürün körelmesi, başta Nietzsche olmak üzere, en uç bireyciliği savunanların metropol karşısındaki derin nefretlerinin bir nedenidir. Bireyciliği savunan bu insanların metropolde bu denli sevilmesinin, metropol sakinlerinin gözünde gerçekleşmemiş özlemlerini dillendiren birer kâhin ve kurtancı olmalarının nedeni de budur.
Sayfa 108Kitabı okudu
Reklam
Kutsal Bilgi, Kutsal Saydamlık. Kutsal Bilgi, bilen ve uyanık Özün doğrudan algılanmasıdır. Öz, gerçekliği bizim organizmamız, duyularımız ve görüşlerimiz yolu ile yaşar. Bu açıdan bakılırsa insanoğlu İlâhi farkındalığın bir duyu uzvu gibidir. Evren bizim vasıtamız ile kendini bilir. Anda ve doğamızın içinde yaşadığımız ve zihinlerimiz berrak olduğu zaman Özün muazzam ve parlak zekâsını tanırız. Zihnin bu şekilde berraklaşması ile benlik sınırları ve zihinsel sınıflar da belirginleşir: Sınırların ötesini görürüz, onların zihnin gelişigüzel icatları olduğunu anlarız. Gerçeklik birliktir, ama sonsuz sayıda ayırt edici özelliklere sahiptir. Renkleri, dokuları, şekilleri ve hareketleri ayırt edebiliriz ama bunları ayrı nesneler olarak görmeyiz. Daha doğrusu, gerçekliğin sürekli değişen tezahürünü ve bunun temelindeki derinlikleri algılarız. Kendimizi tümüyle saydam hissederiz- her şey içimizden geçer gider, hiçbir şey bilincimize yapışmaz. Benlik zihninin baskılarına ihtiyaç duymayan bir berraklıkla gerçekliği sezer ve anlarız.
Türkiye Sinemasında Karlı Bir Doruk: ‘Ağrı Dağı Efsanesi’
Yönetmen: Memduh Ün Senaryo: Lütfi Akad, Duygu Sağıroğlu, Memduh Ün Görüntü Yön: Gani Turanlı Sanat Yön: Duygu Sağıroğlu, Güven Öktem Müzik: Yalçın Tura Oyuncular: Hakan Balamir, Fatma Girik, Hayati Hamzaoğlu, Yavuz Selekman, Reha Yurdakul, Hüseyin Peyda, İhsan Yüce, Nuran Aksoy, Coşkun Göğen, Hikmet Taşdemir, Atıf Kaptan Yapımcı: Memduh
Ayrılma ve Bağımsız Kişilik Oluşturma
Kim Allah'ın hizbine katılıp hakkın bayrağı altında yaşarsa, o ve bu bay-rağın altında yaşayan herkes Allah yolunda kardeştirler. Renkleri, yurtları, aşiretleri ve aileleri ayrı bile olsa kardeştirler. Çünkü onlar, "Allah'ın Hizbini" meydana getiren akide bağında buluşmuşlardır. Akidevi bağ gerçekleşince diğer tüm farklılıklar bu "Vahdet Bayrağının" potasında eriyip gider. Şeytana yenilip bâtılın bayrağı altına giren kimseyi ise, Allah'ın Hizbine bağlı olan birine bağlayacak hiç bir bağ yoktur. Çünkü bu, tam bir ayrılış meselesidir..
Her toplum bazı insanları el üstünde tutarken, diğerlerini, becerileri, kişilik özellikleri, cinsiyetleri ya da renkleri dolayısıyla hor görür ve görmezden gelir.
Sayfa 207
34 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.