Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Çöp tenekelerinden kırıntı toplayan beli bükük, ayağı yalın, bedeni çıplak, soluk yüzlü, ürkek bakışlı binlerce yaşlının insan olduğunu söylemeye kim cesaret edebilir? Kim çıkıp da bu zavallıların insan haklarından faydalandıklarını iddia edebilir? Bu zavallılar, mutlu azınlığın villalarında köpeklerine yedirdikleri şeyleri rüyalarında dahi göremiyorlar.
Muazzam
Bizim kültürümüz hiçbir şeyden çekmemektedir, kibirli koltuk miskinlerinden ve kırıntı insanlıkların aşırı bolluğundan çektiği kadar...
Reklam
“…Şiddete dair en ufak bir kırıntı onu yaşamdan soğutur, tutunacak bir sevgi öğesi arar şiddetin içinde bile. Çünkü bilir ki o bir damla sevgiyi bulamazsa, ölecek. Umudu ölecek önce. ‘Umudun ölümü, beyin fişinin çekilmesi gibidir’ der hep Özgür. ‘Umudun ölürse, her gün kendini fiziksel ölüme hazırlarsın, bahaneler yaratırsın. Zira sevginin, merhametin veya umudun yokluğundaki karanlıkla yüzleşemez insan. Katiline sen katilsin diyemez…’
... etrafı iyice tarayan serçe, yiyebileceği bir kırıntı olmadığını idrak edip römorkun üzerinden havalanıp uzaklaştı. Havalanırken kanatlarından çıkan ses Kenan'ın dikkatini çekmişti. Gıptayla baktı ardından; ne kadar da şanslıydı. Yeryüzünün tüm sıkıntılarını, küçücük kanatlarıyla savurup gitmişti hayvancağız; kendisi, sıkışmışlığıyla kalmıştı.
Tanrı' nın var olduğunu gösteren delillerin peşinde değildi, adam bunu hiç sorgulamamıştı. Ne kadar güçlü olduğuna dair delillerin peşinde de değildi. Tanrı' nın kudretini herkes kabul ediyordu. Adamın tek arzusu Tanrı' nın dikkatini çekebilmekti. Değerli veya değersiz olduğunun söylenmesi değil, Tanrı tarafından yaratılan ve yok edilen yaşam formlarından biri olarak fark edilmek. Kıyıda köşede kalmış bir kırıntı olmadığını, mucizenin bir parçası olduğunu bilmek.
Sayfa 97 - Sel YayıncılıkKitabı okudu
Kendi sofrasından düşen kırıntıları yiyor; bir süre için öbürlerinden daha tok hissediyor kendini, ama sofradan nasıl yenilir bunu unutuyor; ancak artık geride yenecek kırıntı da kalmıyor.
Reklam
Hani bi' kırıntı umudumuz vardı ya güvercinlerden çaldığımız; Tüm güvenimiz oydu işte…
"Kentin ruhunu almışlar. Müziği, rengi, şiiri çalmışlar sokaklardan. Kişiliksiz, siluetten ibaret duvarlarda ne bir sevda şiiri ne sevgiliye atıf ne de devrimcilerden kırıntı bırakmışlar. Geriye soğuk, boş, ruhsuz sokaklar kalmış."
Sayfa 24 - Alfa KitapKitabı okudu
Kırıntı
Bu altüst olmuş dünya ne zaman birazcık düzene sokulacak? İnsan gündüzleri bomboş bir kafayla etrafta dolanıyor burada her tarafta, dağlarda öyle güzel harabeler var ki, insan kendisinin de onlar kadar güzel olması gerektiğini düşünüyor ama yatınca uykusu geleceğine en iyi fikirler geliyor aklına.
Tekrar tekrar okuyorum kartlarını, hâlâ bir sevgi kanıtı, küçük bir kırıntı beklediğim için mi, hâlâ beni sevdiğini, o zaman söylediğin gibi yalnızca beni sevdiğini bilmek için mi? Çünkü senin varolduğunu bildiğim günler, telefonun çaldığı sabahlar, yanımda taşıdığım bir mektup, yakama taktığım bir iğne, göğsüme kazınmış bir işaret gibi benle birlikte, istesem de istemesem de..
Reklam
Kapı önünde kırıntı toplayan küçük kuş gibi seviyorum seni.
Bizim kültürümüz hiçbir şeyden çekmemektedir, kibirli koltuk miskinlerinden ve kırıntı-insanlıkların aşırı bolluğundan çektiği kadar; bizim üniversitelerimiz, istekleri hilafına, tindeki içgüdü-kötürümleştirilmesinin bu türünün asıl seraları olmuşlardır.
Kırkikindi
Yağmurun altında kör çiçekçi, dünkü neşesinden kırıntı yok. Dünkü yağmurun eğlencesine kendisini fazla kaptırmış, sokaklar boşaldı, elinde kaldı demetler. Etrafında hiç kimse kalamadığı halde boş kaldırımlara çaresizce: "çiçeklerim var, almaz mısınız, çiçeklerim var..." Boşuna dönüp duruyor.
Dağıldık un ufak olup kırıntı kırıntı gene kavuştuk...
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.