Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Orhan Gazi / Bizans'a Diz Çöktüren Kahraman
Gerektiğinde sert gerektiğinde yumuşak bir hükümdardı. Bilginleri korur, din âlimleriyle sohbetten büyük zevk alırdı. Savaşlardan arta kalan zamanını dinî sohbetlerle değerlendirirdi. Bursa'yı imar etti. Osmanlı mimarisinin ilk büyük eserlerini İznik ve Bursa'da yaptırdı.
Sayfa 29 - Nesil Yayınları, 15. Baskı, Nisan 2008Kitabı okudu
Hiçbir zaman Batı'daki aydını yetiştiren tipte Batılı eğitim görmedik, Doğulu eğitimimiz de Doğulu gibi değil; İbrancasız Arapça ile İslam araştırmaları yapıyoruz, 9. ve 10.asırların İsmail Buharî, Şehristanî; 12. ve 13.asırların Reşidüddin gibi Müslüman bilginleri aksine, çağımızın İslamiyet'le uğraşanları, ne Yunanca ne de İbranca biliyor.
Sayfa 12 - Timaş Yayınları, 22.BaskıKitabı okudu
Reklam
Ulema Sınıfı
Her geleneksel toplumda olduğu gibi, Osmanlı toplumunda da elifi görünce mertek sananlar çoğunluktaydı. Osmanlı toplumunun en dokunulmaz, servet ve rütbeleriyle en çok güvence altında yaşayan sınıfı, ulema idi. Aldıkları yüksek ücretler, katl ve müsadereden masun (dokunulmaz) olmaları ellerinde büyük servetlerin birikmesini sağladı. Ayrıca yüksek rütbeli bir ilmiye sınıfı üyesinin ya oğlu ya damadı bu meslekte kolayca yükseldiğinden bu yaşayışı kuşaklar boyu sürdürebiliyorlardı. Ulemanın kanı akıtılmaz, yani kılıçla siyaset uygulanamazdı. İdam edilmeleri kanun dışıydı. Osmanlı tarihinin 600 yılı içinde bir tek defa despot hükümdar IV. Murat, mülkî görevini ihmal ettiği için İznik kadısını astırmıştı. Osmanlı bilginleri gördükleri saygıya oranla, çağlarının bilimini, Yeniçağ dünyasının uyanışını toplumlarına getirememişlerdir. Ama onlardan böyle bir gayret ve beceri isteyen de olmamıştır. Osmanlı bilginleri, yaşadıkları toplumdaki bürokratik sistemin ve ideolojinin sürmesini sağlayacak bilgiyi öğretmek ve danışma görevini yerine getirmekle yükümlüydüler. Ulema bunu yapmıştır. Modern çağa geçilip, modern dünyanın gereklerine uygun bir eğitim düzenlemesine gidildiğinde, Osmanlı uleması toplumsal üstünlüğünü kaybetmeye başlamıştır. Laik eğitim kurumları ve bu kurumlardan yetişen bürokratlar medresenin, medrese de onların düşmanı kesilmiştir.
Osmanlı'da ve Batı'da Eğitim
Tarihçi Enver Ziya Karal'ın deyişiyle, ''İslam eğitimi, doğa ve toplumsal olaylarını çözmeyi hedef tutmaktan çok, kişinin iç dünyasını, din ve edebiyat bilgileriyle süslemekteydi..(Avrupa insanı 18.yüzyılda doğanın yasalarını bulup, bunları üzerinde uygulamaya başlarken) medreselerde yetişen ve ulema adını taşıyan Osmanlı bilginleri, Aristo devrini bir saman çöpü geçmemiş durumda idiler.''
Sayfa 295Kitabı okudu
Yavuz Selim, binlerce Aleviyi kılıçtan geçirir, Aleviler için fetvalar yayınlatır katli vaciptir diye. Şah İsmail de İran'da binlerce Sünni'yi kılıçtan geçirir, “kılıç zoru ile Şii yapar: 1504'de Sünni bilginleri, 1505'de Halit Bin Velit soyundan gelen Halidileri kılıçtan geçirir. Osmanlı'da Yavuz Selim sonrası, Kanuni Süleyman döneminde Alevilere karşı artan zalimlik, Safevilerde de Şah İsmail sonrası, Şah Abbas döneminde Şiiliği kabul etmeyenlere yönelik olarak doruğa çıkar. Gelenek aynıdır. Gönüllü asimilasyon yoksa, zor vardır!
Üçüncü Selim'e muhteşem bir ce­ naze töreni yapıldı. Laleli Camii'nde babası Üçüncü Mustafa 'nın yanına gömüldü. Bu hususta Lamartin şunları yazıyor: "Sultan Üçüncü Selim'e, altmış milyon Osmanlı'nın hüküm­ darına layık bir cenaze töreni yapıldı. Bir hükümdarın iyiliğinde Tanrı'nın en saf coşkusunu görenler gizlice Selkm'i seviyorlardı. Hiçbir padişahın arkasından bu kadar çok ağlanmamıştı. Üçüncü Selim, Fransız İhtilali'nin giyotin önüne çıkardığı son kralı ile olağan ilişkilerin ötesinde bağlantı kurmuştu. Cesaretli hareketleri ile Deli Petro'yu andırmakla birlikte onun gibi zalim bir inatla davranarak ellerini kana bulamamıştı. Yenilik hareketlerini başaracak kimseler ya din adamı, ya da asker olmalıdırlar. Sultan Selim ise hiçbiri değildi. Tutuculuğa kaçmadan dindar, atılgan olmadan cesur bir kişi olarak öğüt ve­rir, fa kat bir türlü eyleme geçmezdi. Ülkenin bilginleri ile sohbet yapmaktan hoşlanır ve düşündüğünü uygulamaları için adamla­ rına fazla güvenirdi. Tanrı onu, yönetimi eline geçirmiş bir asker örgütü ile ölüm kalım savaşına girecek biçimde yaratmıştı. Yeni­çerilerin baskısını hissediyor, o örgütü ortadan kaldırmayı çok is­tiyordu. Yumuşak huylu olması küstahlara cesaret verdi. İmpara­ torluğu beraberinde sürükleyerek yuvarlandı, gitti."
Reklam
İslâmdan önce Türkler Teokratik bir toplum nizamı içinde değildi. Teokrasi (Theocratia) yani dini esasların ve hiyerarşinin, siyasi ve içtimai hayata her sahada egemen oluşu nizamı, Türklere yabancıydı. Eski Türk dini olan Şamanizm ve onu yöneten Şamanlar, toplum hayatında ön planda gelmiyordu. İslâmdan önceki Türk boylarında dini taassup
Sayfa 165 - Remzi kitabeviKitabı okudu
Bizden öncekiler Osmanlı veya Müslümandılar. Türklüğü kimse üstüne kondurmaz. Frenklerin ve onlara uyan Osmanlı alafrangalarının edebiyatı hepimizin ruhunda onulmaz bir aşağılık duygusu yaratmıştır. Yavaş yavaş kendimizi bulmak istiyorduk. Edebiyat-ı Cedide romancılardan birinin hikâyesinde "Türk" kelimesini görünce adeta sevinirdik. Bir Osmanlı efendisinin yazısında ırkımızın adı geçmesinden şeref duyardık. Bu aşağılık duygusu Mustafa Kemal'in tarih ve diz üzerine çalıştığı günlere kadar sürdü. Hatta Mustafa Kemal'in tarih ve diz üzerindeki çalışmaları bu gururlu adamın, nasıl Şark'ta hanedan kuranlar, bilginleri toplayıp kendilerine bir asillik kütü icat ettilerse, kendi ırkına bir üstünlük yaratmak için zorlamalar gibi gösterilmek istenmiştir.
Sayfa 41 - Pozitif Yayınevi, Nisan 2023Kitabı okudu
_Sümerler, Türk'tür. _Tarih 5500 yıl önce Sümer’de başlar. _Sümerce kesinlikle Türkçedir. Prof. Atakişi Kasım _MÖ 2400 yıllarına ait çivi yazılı belgelerde Türk adları bulundu. _Sümerce, Türk, Fin ve Macar dillerine akrabadır. Asurolog Jule Oppert _Atatürk demiş ki: Bırakın şu Asurları! Asurlar Arap cinsinden. Bu Sümeroloji olacak demiş.
116 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.