İncinmiş ve mağdur olanlar der ki: “Güzellik şefkatli ve naziktir. Kendi ihtişamından yarı mahcup genç bir anne gibi dolaşır aramızda.”
Tutkulu olanlar der ki: “Hayır, güzellik kudretli ve dehşetli bir şeydir. Fırtına gibi ayağımızın altındaki toprağı ve başımızın üstündeki göğü sarsar.”
Yorgun ve bıkkın olanlar der ki: “Güzellik tatlı fısıltılardan oluşur. Ruhumuzda konuşur. Sesi sessizliklerimize teslim olur, gölge korkusuyla titreyen zayıf bir ışık gibi.”
Ama yerinde duramayanlar der ki: “Dağların arasında bağırdığını duyduk, bağırtılarıyla birlikte nal sesleri, kanat sesleri ve aslanların kükremeleri duyuldu.”
Geceleyin kentin muhafızları der ki: “Güzellik şafakla birlikte yükselecek doğudan.”
Öğle vakti çalışanlar ve yolcular der ki: “Onu günbatımının pencerelerinden dünyaya eğilmiş gördük.” Kış vakti karda mahsur kalanlar der ki: “Baharla birlikte gelecek tepelerden aşarak.”
Yaz sıcağında ekin biçenler der ki: “Onu güz yapraklarıyla dans ederken gördük, saçında da kar birikmişti rüzgârdan.”
Güzelliğe dair bütün bunları söylediniz, ama aslında ondan değil, giderilmemiş ihtiyaçlardan söz etmekteydiniz; hem güzellik bir ihtiyaç değil, coşkunluktur. Ne susamış bir ağızdır ne de uzatılmış boş bir avuç. Tutuşmuş bir yürek, büyülenmiş bir ruhtur.
YEŞİL RENKLİ NAMUS GAZI OPERASI
«Hasan Âli Yücel, bu hikâyeyi oyun olarak yazmamı önermişti. Hikâyemi Yücel'in anısına adıyorum.»
Uvertür
Dünyanın tarihi iki milyar dörtyüz milyon yıllık deniliyor. Benim bitmemiş tarihim, şimdilik elli yıllık. Kelebeğin tarihi bir günlük.
*
Arkeologlar yeraltında yeni bir kent buldular. Bu kentte birçok
Bir şair, bize Güzellikten Söz Et, dedi. O da yanıtladı: Nerede arayıp, nasıl bulacaksınız güzelliği; güzellik bizzat yolunuz ve rehberiniz değilse? Ve güzellikten nasıl söz edeceksiniz, sözlerinizi dokuyan o değilse?
İncinmiş ve mağdur olanlar der k: "Güzellik şefkatli ve naziktir. Kendi ihtişamından yarı mahcup genç bir anne gibi dolaşır
Eşimin uyuyan haline bakmaya devam ettim. Titreyen ışık teninde gölge oyunları yaratıyordu. Belki sadece hayal görüyordum, bilmiyorum, ama sanki karanlık bile onun için yas tutuyordu.
(Song of Beren and Lúthien)
Yapraklar uzunken, çimenler yeşil
Baldıran otları uzun ve latif
Bir ışık döküldü semadan çil çil;
Tinúviel ormanda dans ederken...
Yapraklar kadar sık ve öyle kesif
Damlıyordu yıldızlar çisil çisil
SERENAD
Yeşil pencerenden bir gül at bana,
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ
Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak,
Ben aşkımla bahar getiririm sana,
Tozlu yollarından geçtiğim uzak iklimden şarkılar getirdim sana.
Şeffaf danlalarla titreyen, ağır
Koncanın altında bükülmüş her
Ben bir gölgeyim, hatta gölge bile değilim... Yine de kendime baktığımda, bilincimin karanlık derinliklerine girdiğimde, bazen yas gecemde, çaresizliğimin karanlığında, yeni bir duygunun belirsiz ve titreyen şafağını görüyorum.
Şamil, saldırmayı bildiği gibi geri çekilmeyi de biliyor ve kendine güvenini kaybetmiyordu. Geri çekilme emri vermesi, aşiretlerin gözündeki itibarına gölge düşürmüyordu. Savaşta böyle inişli çıkışlı durumlar olurdu. Rusların safına geçip sonra yeniden Şamil'e katılan aşiret mensuplarına, dönek gözüyle bakılmazdı. Böyle birçok durumda
Yorgun ve bıkkın olanlar der ki: “Güzellik tatlı fısıltılardan oluşur. Ruhumuzda konuşur. Sesi sessizliklerimize teslim olur, gölge korkusuyla titreyen zayıf bir ışık gibi.”
Bu arada, Raoul yolun bir gölge tarafından kapatıldığını görmüştü.
"Bu kadar aceleyle nereye gidiyorsunuz, Mösyö de Chagny?" diye sormuştu gölge.
Sabrı taşmış olan Raoul başını kaldırmış ve az önce gördüğü astragan kalpağı tanıyıp durmuştu.
"Yine mi siz!" diye bağırdı titreyen bir sesle. "Erik'in sırlarını biliyorsunuz ve benim bunlardan bahsetmemi istemiyorsunuz. Peki, kimsiniz siz?"
"Bunu iyi biliyorsunuz! Ben Acem'iml" dedi gölge.
Yorgun ve bıkkın olan der ki: " Güzellik tatlı fısıltılardan oluşur. Ruhumuzda konuşur. Sesi sessizliklerimize teslim olur, gölge korkusuyla titreyen zayıf bir ışık gibi."
İncinmiş ve mağdur olanlar der ki: "Güzellik şefkatli ve naziktir. Kendi ihtişamından yarı mahcup genç bir anne gibi dolaşır aramızda."
Tutkulu olan der ki: "Güzellik kudretli ve dehşetli bir şeydir. Fırtına gibi ayağımızın altındaki toprağı ve başımızın üstündeki göğü sarsar."
Yorgun ve bıkkın olan der ki: "Güzellik tatlı fısıltılardan oluşur. Ruhunuzda konuşur. Sesi sessizliklerinize teslim olur, gölge korkusuyla titreyen zayıf bir ışık gibi"...
Güzelliğe dair tüm bu söylediğiniz, ama aslında ondan değil, giderilmemiş ihtiyaçlardan söz etmekteydiniz; hem güzellik bir ihtiyaç değil, coşkunluktur. Ne susamış bir ağızdır ne de uzatılmış boş bir avuç. Tutuşmuş bir yürek, büyülenmiş bir ruhtur.》
Sayfa 40 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
_Kanatsız uçmaya kalkışma!
_Ham, pişkinin halinden anlamaz; öyle ise söz kısa kesilmelidir vesselâm.
_O, kırmızı güldür, sen ona kan deme. O, akıl sarhoşudur, sen ona deli adı takma!
_Hakiki olan vaadleri gönül kabul eder; içten gelmeyen vaadler ise insanı ıstıraba sokar. Kerem ehlinin vaadleri görünen hazinedir; ehil olmayanların vaadleri ise
Bir şair, bize Güzellikten Söz Et, dedi. O da yanıtladı: Nerede arayıp, nasıl bulacaksınız güzelliği; güzellik bizzat yolunuz ve rehberiniz değilse? Ve güzellikten nasıl söz edeceksiniz, sözlerinizi dokuyan o değilse?
İncinmiş ve mağdur olanlar der ki: "Güzellik şefkatli ve naziktir. Kendi ihtişamından yarı mahcup genç bir anne gibi dolaşır