Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
33 kurşun
1. Bu dağ Mengene dağıdır Tanyeri atanda Van'da Bu dağ Nemrut yavrusudur Tanyeri atanda Nemruda karşı Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur Bir yanın seccade Acem mülküdür
Mistik değil, dehşetli gerçek bir azâptayım. Bir sonu gelecek elbet. İki azâbımdan biri ve ağır basanı olman, benim için hiç de iyi bir şey değil. Ancak, insanoğlunun en alçak ve en affedilmez duygusu olan UMUTSUZLUK'a düşmemek, ona yenilmemek gibi bir eğilime tutkun olduğumdan kendimi ölesiye mahkûm ve ayıplı tutamam. Hem bu, benim hakkımdır da.
Sayfa 38 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Bu soğuk ve sıcaklık, ıslak ve kuruluk Bu beyler ve yoksullar, zengin ve yoksul Bu toprak ve hava, ateş ve su Bu gece ve gündüz ve gölge ve ışık Bu ayrılıklar, kavuşmalar, sevinç ve gamlar, Bu ölüm, hayat, şenlik ve matemler,
Rusya’dan intikam almak…
Bu son iki asır zarfında Rusya’dan gördüğümüz mezalim, düşmanlık ve aleyhimize yaptığı haksız tecavüzlerin ağız tadıyla öcünü, intikamını alamamışızdır.
Sayfa 176
İslamdaki abdest ve boy abdesti gibi ritüellere Sümerler de dini törenler için önem verirlerdi. Somut bir örnek verelim. Onlardan kalma tabletlerde, düşmanları tarafından şehirlerinin harabeye dönüştürülmesi sonucu söylenen bir şiirde özetle şunlar yazılı: "Artık öyle oldu ki törenlerde yıkanamaz olduk. Kirlilik bizim kaderimiz oldu. Sıfatımız bile kirlilikten değişti." Sabun Sümerlerin icadıdır. İslamiyet'te her abdest alışta yıkanması icab eden burun ve ağız temizliği de yaygın olmamakla birlikte Hz. Muhammed öncesi Araplarda uygulanıyordu.
Ellerinde, cüzdanlarının arasında sakladıkları eski fotoğraflar. Bir çoğu artık hayatta olmayan arkadaşlarım. Ağır Ceza Reisi Hamit Abi, Başhekim Mevlüt Abi, Yirik Yaşar, Fotoğrafçı Arif. Yıllar sonra fotoğrallara değil, geçip giden ömrümüze baktık birlikte. Keder bulaşmış ömrümüze.
Reklam
Ahmed Arif'in şiiri bir bakıma Nazım Hikmet çizgisinde, daha doğrusu Nazım Hikmet' in de bulunduğu çizgide gelişmiştir ama iki şair arasında büyük ayrılıklar var. Nazım Hikmet, şehirlerin şairidir. Ovadan seslenir insanlara, büyük düzlüklerden. Ovada akan 'büyük ve bereketli bir ırmak' gibidir. Uygardır. Ahmed Arif ise dağları söylüyor. Uyrukluk tanımayan, yaşsız dağları asi dağları. Uzun ve tek bir ağıt gibidir onun şiiri. Daha deniz görmemiş çocuklara adanmıştır. Kurdun kuşun arasında, yaban çiçekleri arasında söylenmiştir, bir hançer kabzasına işlenmiştir ama o ağıtta, bir yerde, birdenbire bir zafer şarkısına dönülecekmiş gibi bir umut, bir sanrı, daha doğrusu bir hırs, keskin bir parıltı vardır. Türkü söyleyerek çarpışan, yaralıyken de, arkadaşları için tarih özeti çıkaran, buna felsefe ve inanç katmayı ihmal etmeyen bir gerillanın şiiridir. Karşı koymaktan çok, boyun eğmeyen bir doğa içinde. Büyük zenginliği ilkel bir katkısızlık olan atıcı, avcı bir doğa içinde.
günlerin içinde günler aradım hep akşamlardan geldim ağır yükünü taşıyarak gecenin ekmeği bölüştük iyi de acılar yığılakaldı sanma ki bu kadardık kırıla kırıla çoğaldık çocuğum
Sayfa 60 - Muhit Kitap
Ağıt
Yollara Kürşad'lar uzanmış, ölü... Ağlasın Akülke, ağlasın Sütgölü! Yiğitlerim uyur gurbet ellerde.. Kimi Semerkant'ta bekler beni, Kimi Caber'de....
Sayfa 13 - Ötüken Neşriyat - 20. Basım - İstanbul - Nisan 2013
Onlar şiiri
Nerde kaldı o çağlar ki Analar kurt doğururdu, Hilkat insan çamurunu Destanlarka yoğururdu? Nerde o yiğitler ki gür Sesleri ülkeyi bürür, "Yürü" dese dağlar yürür,
844 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.