Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Şu âna dek gün yüzüne çıkmamış çok sayıda istatistiki bilgi mevcut... Bazıları çok korkunç olduğu için gizli tutuluyor. Sovyetler Birliği, felaket bölgesine 800 bin kişi gönderdi; bu grup, mecburi hizmetini yapan askerler ve ordunun yedek listesinde bulunup göreve çağrılan temizlik işçilerinden oluşuyordu. Göreve çağrılan işçilerin yaş ortalaması 33 iken, asker olarak bölgeye gönderilenler okullarından henüz mezun olmuş gençlerdi...
Yerle bir olan reaktörün çatısında üç bin altı yüz asker görev yaptı... Gencecik çocuklardı... Onlar da ölüyor şimdi, ama biliyorlar ki onlar olmasa... Bu insanlar hâlâ belirgin bir kültürün mensupları. Kahramanlık kültürünün. Kendini başkaları için feda etme kültürünün.
Sayfa 272 - Epsilon YayıneviKitabı okudu
Reklam
Çernobil topraklarında insanların durumu hazin. Ama hayvanların durumu daha da hazin. İnsan sadece kendisini kurtardı, kendi dışındaki tüm canlılara ihanet etti. Köyler boşaltılır boşaltmaz gruplar halinde bölgeye gelen silahlı asker ve avcılar hayvanları vurdu. Oysa o köpekler insan sesine koşuyordu... Kediler de... Atlar da... Neler olduğunu hiçbiri anlayamadı. Üstelik yaşananlarda bunların zerre kadar suçu yoktu; ne yabanıl hayvanların nede kuşların; hiç suçları yokken sessizce öldüler ki bu daha da korkunçtu. Vakti zamanında Meksika'daki yerliler ve dahi Hristiyanlık öncesi dönemdeki Slav kökenli atalarımız, yemek için öldürdükleri yabanıl hayvanlardan ve kuşlardan af dilermiş. Eski Mısır'da hayvanların insanlardan şikâyetçi olma hakkı varmış. Piramitlerde günümüze ulaşan papirüslerden birinde şöyle yazar: "Hiçbir boğa N'den şikâyetçi olmamıştır" Ölüler alemine doğru yola çıkmadan evvel Mısırlılar içinde şu ifadelerin yeraldığı bir dua edermiş: "Hiçbir canlıya zarar vermedim. Hiçbir hayvanın önünden tahılını ya da samanını almadım."
İnsan sadece kendisini kurtardı, kendi dışındaki tüm canlılara ihanet etti. Köyler boşaltılır boşatılmaz gruplar halinde bölgeye gelen asker ve avcılar hayvanları vurdu. Oysa o köpekler insan sesine koşuyordu... Kediler de... Atlar da... Neler olduğunu hiç kimse anlayamadı. Üstelik o yaşananlarda onların zerre kadar suçu yoktu; ne yabanıl hayvanların ne de kuşların; hiç suçları yokken sessizce öldüler ki bu daha da korkunçtu.
Sayfa 55 - Kafka kitapKitabı okudu
Patlama alanını temizlemek için görevli bir asker;
Üzerimdeki her şeyi çıkardım, orada giydiğim tüm kıyafetleri ve hepsini çöp bacasından aşağı fırlattım. Yalnızca kepimi küçük oğluma hediye ettim. Çok istemişti onu. Hemen taktı, bir daha da hiç çıkarmadı. İki yıl sonra oğluma beyin tümörü teşhisi koydular.
Sayfa 130Kitabı okudu
Asker Duası
Sancağım tevhid, bayrağım hilal, Birisi yeşil, ötekisi al, İslam'a acı, düşmandan öç al. İslam'ı abad eyle ya Rabbi! Düşmanı berbad eyle ya Rabbi!
Sayfa 98 - Karbon kitaplarKitabı okudu
Reklam
Ayçöreği nasıl ortaya çıktı?
Sabahları bir fincan kahve ile fırından yeni çıkmış ayçöreği Avrupa’nın birçok yerinde hayatın bir parçasıdır. Kahve gibi ayçöreği de İkinci Viyana Kuşatması’ndan kalmadır. Bir rivayete göre Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın 1683’teki İkinci Viyana kuşatması sırasında, pastalarıyla meşhur olan Viyana’da un karneyle veriliyordu. Bunun
eklemsiz bir duygunun incinen iç sesi devlet lincinden kaçan kadavraların teşkilat hevesi boş tabutlara yüzüstü konulan asker künyeleri mor dağların uçuk renklerine koşan atlı çocukların sevgili duası yaşıma iliştirdiğiniz işgalci orduların taarruzunu durdurun artık!
Çernobil topraklarındaki insanların durumları hazin . Ama hayvanların durumları daha da hazin. ...İnsan sadece kendisini kurtardı , kendi dışındaki tüm canlılara ihanet etti.Köyler boşaltılır boşaltılmaz gruplar halinde bölgeye gelen silahlı asker ve avcılar hayvanları vurdu. Oysa o köpekler insan sesine koşuyordu ... Kediler de ... Atlar da ... Neler olduğunu hiçbiri anlayamadı .Üstelik yaşananlarda onların zerre kadar suçu yoktu; ne yabanıl hayvanların ne de kuşların; hiç suçları yokken sessizce öldüler ki bu daha da korkunçtu.
Hayvanların çaresiz çığlıkları...
Köyler boşaltılır boşaltılmaz gruplar halinde bölgeye gelen silahlı asker ve avcılar hayvanları vurdu. Oysa o köpekler insan sesine koşuyordu... Kediler de... Atlar da... Neler olduğunu hiç biri anlayamadı. Üstelik yaşananlarda onların zerre kadar suçu yoktu; ne yabanıl hayvanların ne de kuşların; hiç suçları yokken sessizce öldüler ki bu daha da korkunçtu.
Sayfa 55 - Kafka YayıneviKitabı okudu
Reklam
BİR İSLAM DÜŞMANI: GNL İRFAN ÖZAYDINLI
Bu kin o derecede idi ki; GNL. İrfan Özaydınlı bir defasında ''yağmur duası''na çıkan Eskişehirliler'in üzerine asker sevketmiş ve defaatle câmilere ayakkabı ile girerek namaz esnasında milletin başındaki takkeleri toplatmıştı. Şehirde bayram münasebetiyle bile kartpostallar satılamıyordu. Hapishanede tatbik ettirdiği işkence ve terör ise, başka vesilelerle tafsil edeceğimiz ayrı bir mevzudur...
MURAD HÜDAVENDİGARIN DUASI Ab-ı ruy-i Habib-i Ekrem için, Kerbelada revan olan dem için, Şeb-i firkatte ağlayan göz için, Reh-i aşkında sürünen yüz için, Ehl-i derdin dil-i hazani için, Cana tesir eden enini için,
Sayfa 96
Asker Duası
Cenk meydanında nice koç yiğit Din ve yurt için oldular şehit Ocağı tütsün, sönmesin ümit, Şehidi mahzun etme ya Rabbi! Soyumu zebun (güçsüz) etme ya Rabbi!
Mustafa Kemale içten içe deli gibi kızıyor, kızgınlığını da açığa vuramadığı için kudurmuşluğu arttıkça artıyor, Mustafa Kemale asker oldular, Yunanı denize döktüler, Padişahı kovdular diye köylülere de çok kızıyor, bütün hıncını onlardan alıyor, bazan gözünün kestiği, Mustafa Kemale düşmanlığını bir iyice anladığı bir yobaz geçirirse eline içini ona bir döküyor, bir döküyor, saatlarca konuşuyor, Osmanlıyı, Abdülhamit Hanı, Vahidettin Hanı anlatıyor, bu mavi gözlü şeytandan bir gün kurtulacakları üstüne imanını tazeliyordu. ... Köylülerden nefret ediyor, mümkün mertebe onların pis suratlarını görmek istemiyordu. Nerde bir köylü görse, yüzünü buruşturuyor, bir şeytan savma duası okuyor, yere kocaman bir tükrük atıyor: "Bir köylü görmüyor muyum karşımda, sanki o sarıbaşı görüyor gibi oluyorum, ürperiyorum efendim, elimde değil, ürperiyorum nuru aynım," diyordu. ... Kaymakam Ramiz Bey sıkıntıdan patlıyor, gece gündüz içiyor, derebey kalıntılarıyla kumar oynuyor. İskenderundan orospular getirtiyor, sabahlara kadar vur patlasın çal oynasın... Kasabaya geldi geleli hiçbir köye çıkmamıştı. Çıkamazdı da. Bir kere köylülerden çok korkuyordu. Bir de sarıbaşın askerlerini görmeye dayanamıyordu. Ama bunların hepsi bahaneydi. Çok derinde, yüreğinde bir köylü korkusu vardı. Bu korkuyu belli etmemek için türlü bahaneler uyduruyordu. ... ... sarıbaşın efendilerine, o namussuz, akılsız, sürüngen askerlerine, yani efendim köylülere kan kusturuyordu.
Duası bedduasından beter:))
seni ilençleyen ağzım kutsasın bu kez! Uğrunda yanıp tutuşsun hükümdarlar, yüce erk sahipleri, iki konak öteden dövünsünler sabırsızlıkla; dört konak öteden saçlarını silksinler sabırsızlıkla, asker, kendini tutamayıp, kemerini çözsün senin için lacivert taşları, altınlar versin sana, güzel küpeler armağan etsin sana, etsin de yağmurlar yağsın toprağına, dolsun ambarların, büyücü seni alsın, Tanrıların sarayına götürsün, koca senin yüzünden yedi çocuklu karısını boşasın!"
Sayfa 72 - Türkiye İş bankası kültür yayınları 18. basımKitabı okudu
59 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.