Otuzlu yaşlara adım attığımdan beri bazı şeyler eskiye oranla daha az var düşüncelerimde.
Eskiden, mesela, çok tutkulu bir hayalperestken şimdi ayaklarım sürekli yere bassın diye sımsıkı sarılmış gibiyim her gerçeğe.
Olduğum "ben", sahip olduğum her şey beni mutlu ediyor ama yine de bazen peşinden koşmayı bıraktığım her düş elimden ipi kaçmış kocaman, masmavi, parlak bir balon gibi kaçıyor benden gökyüzüne. Peşinden gitsem - sanki hep çok geç / Ama öylece dursam - gitti ama en azından çabalasaydım hissi.
"ve çok geçten daha kötüsü yoktur hayatta" diyen yazara selam olsun; kim bilir kaç balon uğurladı gökyüzüne bu hisle. Bunu düşünmek üzüyor beni.
Bunu düşünmesin diye oğlum ya da öğrencilerim, Balino gibi "Durma, hayal et!" diyen her kitabı çok çok önemsiyorum şimdi.
Oğlum bu kitabı okudu. Sonra herkese önermeye başladı. Mutluluk büyüyor böyle işte..
"Bir şeyi ne kadar istersen ona o kadar yaklaşırsın. Hayallerin gerçekleştiği yerler sadece masallar, hikayeler değildir. Hayaller, onları gerçekleştirmeyi yürekten isteyen herkese açık bir kapı bırakır." diyen bu kitabın yazarına da selam olsun ve dilerim bunları bize hep hatırlatsın.. Çünkü kitapta olan bir yorumda yazıldığı gibi "Bir çocuğun geleceğe duyduğu inanç o kadar sağlam bir mutluluktan imal edilmiş oluyor ki, bir hayalin gerçeğe dönmemesi mümkün değil... Seni seviyorum Lino... Uçakları, trenleri, insanları iyi eden ilaçları, bütün lezzetli yemekleri senin gibi inancı mutluluktan imal edilmiş çocuklar yapmış olmalı. Çünkü hepsi başında bir hayaldi. "
Balonları elimizden kaçırmamamız dileğiyle...