Denizaltıymışım. Nefes alınamıyacak, soğuk, bulanık derinliklere iniyormuşum ve iki ayda bir yüzeye çıkıyormuşum. Benimle birlikte dibe inmek istemiyormuş...
"Senede bir doktora gitmeyen adam ayda üç kere astroloğa fikir danışıyor! Oturduğun binanın depreme dayanıklı raporunu aldırmıyorsun, ama yıldız haritan var!Bu nasıl denge?.."
MÜŞTERİ: Tanrı dünyayı altı günde yarattı, ama siz, altı ayda bana bir pantolon dikmeyi beceremediniz.
TERZİ: Ama, bayım, bir şu dünyanın haline bakın, bir de pantolonunuza.
Çocuğun iki doğumu vardır... Birisi fizyolojik doğumu, diğeri ruhsal doğumu...
Fizyolojik doğum 9 ayda gerçekleşir. Anne karnındayken çocuğun gözü, burnu, kulakları oluşur; ayakları, parmakları oluşur. .. Ve bu fizyolojik organlar yeterli olgunluğa erişince dünyaya gelir çocuk. ..
Ancak çocuğun ikinci doğumu için bir duygusal gelişime ihtiyacı vardır.
Ama ruhun gelişimi fizyolojik gelişim gibi hızlı olmaz. Fizyolojik hız ile ruhsal hız arasındaki oran dörtte birdir. Ruh fizyolojiden dört kat daha yavaş gelişir... Adeta bir tırtıl gibidir
Dokuz ayda dünyaya gelen çocuk, dört kat mesafeyle 3,5 yaşlarında ruhsal olgunluğa erişir.
İşte bu yüzden, mizaçtan mizaca değişse de yaklaşık 3,5 yaşından sonra yaşama gözlerini açar çocuk... İçinde bulunduğu dünyayı fark etmeye ve bir bilinç seviyesinde etrafıyla iletişim kurmaya çalışır.
İşte bu, çocuğun ruhsal doğumudur...
Yakarışlar gökyüzüne sekiz ayda ulaşmıştı, gerçi marsa ulaşmak bile altı ay sürüyordu ama tabii ki gökyüzü daha ötede, basit bir hesapla yeryüzünden on üç milyar ışık yılı ötede olmalıydı.
... Karısı , bir gün Ahmet Beye,
-Çocuğun ayakkabısı eskidi. Yeni ayakkabı almak gerek, demiş.
Ahmet Bey, karısına kızmış :
Bu nasıl iştir? Annem bana iki üç yılda bir ayakkabı alırdı da babam yine kızardı . "Bizim zamanımızda bir ayakkabı beş
on yıl giderdi," diye söylenirdi. "Insanlarda namus kalmamış, her şeyi çürük çarık yapıyorlar, derdi. Şimdi bizim oğlumuz
iki ayda bir ayakkabı paralıyor. Sende hiç mi insaf kalmadı?..
Kadın,
Suç benim değil, demiş, ayakkabıyı eskiten ben değilim.
Kadın bu kızgınlıkla oğluna çıkışmış:
- Sen ne biçim çocuksun. Baban da, ben de bir ayakkabıyı iki yıl giyerdik. Simdiki zamanın çocuklarında hiç insaf kalmamış. İki ayda bir ayakkabı eskitilir mi?
Yıl 2018...
Yaşasaydı 36 yaşında olacaktı.
1982 yılında Bitlis’te başlayan hayatı 2004 yılının Mart ayında İstanbul’da sonlandırıldı.
Töreye kurban edilmişti. Akrabası tarafından tecavüze uğramış ve hamile kalmıştı. Tecavüz eden kişi teyzesinin oğluydu ve aynı zamanda Güldünya’nın halasının kızıyla evliydi. Aşiret bir araya gelmiş ve
Hedefi takıntı yapmamak..
Akışı yakalamak için net bir hedefe sahip olmak önemlidir, ama işe koyulduğumuzda onu arkamızda nasıl bırakacağımızı da bilmek zorundayız. Yolculuk başladıktan sonra hedefimizi takıntı yapmadan dikkate almalıyız. Bunlar o anda olmalı ve akmalıdır. Kişi madalyayı ailesine gösterdiğinde ne kadar gurur duyacağını düşünürken bir saniyeliğine odağını kaybettiği takdirde, kritik bir anda hata yapması ve bu yüzden yarışı kaybetmesi neredeyse kaçınılmaz olur.
Bunun en bilinen örneği yazar tıkanmasıdır. Bir yazarın üç ayda bir kitabı bitirmesi gerektiğini hayal edin. Amaç nettir, sorun yazarın bunu takıntı haline getirmeyi bırakamamasıdır. Her gün, “Bu kitabı yazmalıyım” diyerek uyanır. Ama her gününü gazete okuyup evi temizleyerek geçirir. Her akşam kendini öfkeli hisseder ve ertesi gün çalışmaya başlayacağına söz verir.
Günler, haftalar, aylar geçer ve tek bir kelime bile yazamamıştır. Aslında tüm yapması gereken oturup ilk kelimesini yazmak ve ikigaisini ifade ederek projeyle akmaktır.
Bu küçük adımları atar atmaz kaygınız yok olur ve yaptığınız işte hoş bir akış yakalarsınız.
Albert Einstein, “Mutlu bir adam o andan o kadar memnundur ki geleceğe kafa yormaz,” der.