Osman sağımdaki sırada oturur. Tarih dersindeydik. Öğretmenimizin yazılı ödevlerimizi okuyup okumadığını anlayacağım, dedi.
-Nasıl anlayacaksın?
- Sonra söylerim.
Öğretmenimizin sorduğu sorulardan biri şuydu: "Defterdar, Nişancı, Beylerbeyi, Acemioğlan kimlere denir Sultan İbrahim zamanını anlatınız."
Paydosta bize anlattığına göre, Osman sorulara ilk bikaç satır doğru cevap yazdıktan sonra, Padişah Sultan Ibrahim'e mektup yazmış. "Sayın Deli İbrahim Amca!" diye başlıyormuş mektubu. Uzun mektubun sonunda da öbür soruları şöyle cevaplandırmış:
"Beylerbeyi, Boğaziçi'nde bir iskeledir." "Defterdar, defteri dar gelen adam demektir."
"Nişancı, bizim sınıftaki Çetin'in lakabıdır. Biz onunla Kör Nişancı diye alay ederiz. Çünkü top oynarken, kaleye gol atacağım diye, okulun bütün pencere camlarını kırmıştır."
"Acemioğlan, yine bizim sınıftan Rıza'dır. Çünkü bi türlü çattımattı oyununu öğrenemediği için her oyunda dayak yer."
Osman okul bahçesinde bunları anlatırken hepimiz kahkahalarla gülüyorduk. Ama ben onun söylediklerini gerçekten yaptığına inanmıyordum. Şaka yapıyor, atıyordu. Ertesi gün Osman korkuya kapıldı. Öğretmen yazdıklarını ya okursa diye korkuyordu. İki-üç gün bu korkusu sürdü. Öğretmenden hiçbir tepki gelmeyince rahatladı. Kendi söylediğine göre, o günden sonra her yazılı ödevdeki soruları saçmasapan cevaplandırıyormuş. Yalnız ilk bikaç satır doğru cevaplar yazıyormuş ki, öğretmen kâğıdına ilk göz atışta yaptığı saçmalıkları anlamasın.