Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
** Çocukluk ve hele ilk gençliğin başlangıcı,kimsenin anlamadığı hayat basamaklarıdır. Aynı çağları kendileri de yaşamışlardır, ama analar babalar,evliler,bekârlar;bu yaştakilerin halinden anlamazlar; isabet ki anlamazlar,yoksa hayat çekilmeyecek kadar bir örnek olurdu: Çocukluk, gençlik, olgunluk ve ihtiyarlık dört ayrı hayat, dört ayrı yaşam tarzıdır; bunların birini ötekinin kalıbına dökmeye çalışmak hepsini öldürmek demektir. **
Büyük Akif: "Bir hilal uğruna yâ Rab, ne güneşler batıyor" diye yanmıştı alev alev. Çanakkale'de düşen, Dumlupınar önlerinde ve İnönü'de, Sakarya'da, asıl güzeli, hiçbir tarihin ve coğrafyanın isim koymadığı, koymayacak olduğu bir dağ başında veya bir sel çukurunda düşen ihtiyar zabitler, zabitler ve canım Mehmet'ler bunu bilmiyorlar mıydı? Ve onları uğurlayanlar, o gencecik analar, babalar, yavuklular, eşler bilmiyorlar mıydı bunu? Onlar bilmiyor da yalnız Ali Yusuf'lar mı biliyordu? Ve bunu bilmek yalnız Ali Yusuf'lardan biri olmaya mı yarardı?
Sayfa 144
Reklam
TÜRK KÖYLÜSÜ
Topraktan öğrenip kitapsız bilendir. Hoca Nasreddin gibi ağlayan Bayburtlu Zihni gibi gülendir. Ferhad'dır Kerem'dir ve Keloğlan'dır. Yol görünür onun garip serine,
DÖRDÜNCÜ BAP - NURETTİN EŞFAK'IN BİR MEKTUBU ve BİR ŞİİRİ
Günler, geceler, haftalar, aylar geçti. Nuh tufanı gibi dünyanın devranını, tarihini değiştirecek olan bu ikinci tufan bir "Türk tufanı" idi. Bu tufanın her damlasında beşeriyetin nesl-i atisi için bir baba hüviyeti saklı idi... Bu tufan Avrupa'nın o zaman için, yıpranmış, paslanmış çehresini yıkacak, bu tufan ruhlara cila, gönüllere muhabbet, adalete kuvvet verecek, çelimsiz kadınlardan gürbüz çocuklar peyda edecekti. Bu Altın Ordu'da milyonlarca ikinci Hazret-i Adem, milyonlarca ikinci Ebü'l-beşer cevheri vardı. Bu Türk tufanı, bu feyiz tufanı, beşeriyetin tekemmülü için bir halet-i tabiiye, bir rahmetti. Bir sevk-i tabii, bir azmi kavi ile gittikçe köpürüyor, gittikçe yayılıyor, gittikçe büyüyordu; önüne gelen ormanların koca koca ağaçları, çayırların mini mini çimenleri gibi atların ayakları altında eziliyor, arkada bir yeşil ot bile görünmez oluyordu... Denizlere benzeyen büyük nehirler, bunların önünde yılanvari kıvrılarak yataklarından çıkıyor ve istikametlerini değiştiriyor, çağlayanlarında bir damla nem bile ışıldamaz hale geliyordu... Dağlar bu tufana geçit vermemek için ya aşına aşına yarılıyor, ya ezile ezile gömülüyordu... Bu suretle, bitmez tükenmez ordu halkı, kara, kızıl, ak, batak kumlardan geçitler; dağ, yar, dere, tepe ormanlardan aştılar; çamurlara bulandılar, çığlarla yuvarlandılar... Yolda babalar, boğalar öldü, çocuklar, danalar doğdu; analar, kısraklar düştü; kızlar, taylar büyüdü... Düşen düştü, ölen öldü, denizden bir damla eksilmiş gibi tufan yine kabardı, yine ilerledi...
Ama... İşte, ama'sı var dünün yine de... O ama'ların muamması içinde düğümlenen babalar; hıçkırıklarıyla düğüm düğüm ağıt yakan analar kadar seslice haykıramıyorlardı. Acıtan çığlıklarını zehirli bir sıvı gibi içlerine akıtırken; çelik gibi sağlam, kaya kadar dik ve korunaklı idi evlatlarının arkasında, çıkarsızca..
İnsanlar! Geliniz, dinleyiniz belleyiniz, ibret alınız! İnsanlar! Yaşayan ölür, ölen fena bulur, olacak olur. Yağan yağmurlar ve biten otlar, rızıklar ve azıklar, babalar ve analar, diriler ve ölüler, toplular ve dağınıklar; işaret üstüne işaretti bunlar... Çocuklar doğar, anaların babaların yerini tutar. Sonra hepsi mahvolur gider. Dikkat edin , söylediklerime kulak verin! Gökte haber var; ve yerde ibret alacak şeyler! Yer yüzü serilmiş bir döşek, gökyüzü yüksek bir tavan. Yıldızlar yürür, denizler durur. Gelen kalmaz, giden gelmez. İnsanlar! Yemin ederim, Allah'ın katında bir din var, şimdi bulunduğumuz dinden daha sevgili bir din. Ve bir de gönderilme vakti çok yaklaşmış bir peygamber var. Onun gölgesi başınızın üzerine düştü. Ne mutlu onu anlayan ve ona iman edene.
Reklam
Selim, Köy Sovyet'i binasından çıktı, taş basamakların üstünde durdu. Kısık, kendisine ait olmayan bir sesle bağırdı: - Haydin!.. Gidiyoruz yiğitler. Yiğitler eşyalarını kaldırıyorlar. Ağır ağır. Tenbelce. Sanki onlar için hayatta başka hiçbir şey kalmamış; yalnız şu bohça, şu bavul, bohçanın veya bavulun dibinde bir yerde bir demet tütün, biraz elma kurusu, sevgilisinin nakışlı mendili, bir muska ve bir düğüme bağlı Çukurca'nın bir avuç toprağı... ... Ve gidiyorlardı yiğitler. Dede Cavit yolun kıyısında duruyor, giden gençlerin başları üstünden uzağa, uzaklara bakıyordu. Arkadan analar, babalar, kardeşler, sevgililer onların izlerinden gidiyorlardı. Dudaktan dudağa, kalpten kalbe "gidiyorlar" sözü bir dalga gibi geçiyordu.
Sayfa 224 - Ötüken Yayıncılık
Topraktan öğrenip kitapsız bilendir. Hoca Nasreddin gibi ağlayan Bayburtlu Zihni gibi gülendir. Ferhad'dır Kerem'dir ve Keloğlan'dır. Yol görünür onun garip serine, analar, babalar umudu keser, kahbe felek ona eder oyunu. Çarşambayı sel alır, bir yâr sever el alır, kanadı kırılır çöllerde kalır, ölmeden mezara koyarlar onu. O, Yûnusû biçâredir baştan ayağa yâredir...
Sayfa 48 - YKY
İki Yaşam Felsefesi: Korku Kültürü ve Değerler Kültürü
O, topraktan öğrenip kitapsız bilendir. Hoca Nasreddin gibi ağlayan Bayburtlu Zihni gibi gülendir, Ferhattır, Keremdir ve Keloğlandır... Yol görünür onun garip serine, analar babalar umudu keser, kahpe felek ona eder oyunu. Çarşambayı sel alır, bir yar sever el alır, kanadı kırılır çölerde kalır, ölmeden mezara koyarlar onu... NAZIM HİKMET
Sayfa 151
“TÜRK KÖYLÜSÜ        Topraktan öğrenip        kitapsız bilendir.        Hoca Nasreddin gibi ağlıyan        Bayburtlu Zihni gibi gülendir.        Ferhad'dır        Kerem'dir        ve Keloğlan'dır.        Yol görünür onun garip serine,        analar, babalar umudu keser,        kahbe felek ona eder oyunu.        Çarşambayı sel alır,        bir yar sever        el alır,        kanadı kırılır        çöllerde kalır,        ölmeden mezara koyarlar onu. O, «Yûnusu biçâredir 840 Baştan ayağa yâredir», ağu içer su yerine.”
Reklam
Nazım Hikmet Ran - Türk Köylüsü
Topraktan öğrenip kitapsız bilendir, Hoca Nasreddin gibi ağlayan Bayburtlu Zihni gibi gülendir. Ferhad'dır, Kerem'dir, ve Keloğlandır. Yol görünür onun garip serine, analar, babalar umudu keser. Kahbe felek ona eder oyunu. Çarşambayı sel alır, bir yâr sever el alır, kanadı kırılır çöllerde kalır, ölmeden mezara koyarlar onu. O, "Yunusu biçâredir," baştan ayağa yâredir," ...
Sayfa 52 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
1.219 öğeden 1.201 ile 1.215 arasındakiler gösteriliyor.